.
Değerli hocam
Öncelikle hürmetlerimi sunarım.
Belki sizin de haberiniz olmuştur. Muğla’nın Fethiye ilçesinde yaşayan Sipahi çifti, çocukları okusun diye ikisini de özel bir dershaneye yazdırmış. Şoförlük yapan babaları dershane ücretini ödeyememiş. 1000 TL’lik borç, nasıl bir faizse, katlana katlana 5000 TL’ye ulaşmış. Anne Emine hanım mahkemeye çıkarılmış, mahkûm edilip cezaevine gönderilmiş. 18 yaşındaki oğlu, annesinin cezaevine girmesine katlanamamış ve kendini asmış.
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki 1000 liralık borç, faziyle 5000 lira oluyor? Hangi ülkede bir anne 5000 lira için cezaevine gönderiliyor? Yolsuzlukları ayyuka çıkan insanlar dokunulmazlık zırhına bürünüp itibar görürken, halkın vergileriyle kurulan devletin kuruluşları haraç mezat satılırken, 1000 liralık borcun faizini ödeyemediği için bir anne cezaevine gönderiliyor. Nasıl bir sistem ki adaletsizlik, eğitimsizlik, tefecilik bütün ülkeyi sarmış.
Ülkemizde dershane sektörünün yıllık bütçesi 7 milyar dolarmış, artık iyice mafyalaşmış durumda. Milyonlarca aile dershane tuzağına düşürülmüş, çünkü devlet okullarının verdiği eğitimle çocuklarının hiçbir yere varamayacağını biliyorlar.
Ben dershanelere kesinlikle karşıyım fakat düz liselerde verilen eğitimle de bir gelecek kurulamaz.
Sayın hocam bir öğrenci bu ülkede üniversiteye ve hayata nasıl hazırlanmalıdır? Eminim tavsiyeleriniz pek çok öğrenciye faydalı olacaktır.
Hürmetlerimle ellerinizden öperim.
Öğrenci
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın “Öğrenci”,
Kıymetli yavrum, baştan söyleyeyim, ben dersanelere karşıyım. Onların Türk eğitimine en ufak bir katkısı olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Dersaneye giden bir talebede kendine güven duygusu kalmaz. Adına dersane denilen soygun kuruluşlarına gidenlere de sadece esef ediyorum. Okulun var, kitabın var, defterin var, kalemin var, aklın var. Akşam evde içeceğin sıcak çorba var. Peki dersane ne oluyor? Bana göre sadece itlik, serserilik. Okulda ders yapılmadığına inanmıyorum. Bana böyle bir okul göster, onu önce Milli Eğitim Müdürüne, sonra Milli Eğitim Bakanına, sonra Başbakana ve Cumhurbaşkanına şikayet edeyim. Onlardan bir sonuç alamazsam Avrupa insan hakları mahkemesine gideyim. Eğer böyle okullarda ders yapmayı bırakıp onca para harcatıp öğrencileri dersaneye yönlendirecek bir yol açılmışsa o maarif müdürüne de, o milli eğitim bakanına da teessüf ederim. Bu inanılacak gibi değil. Bu bir vatan hainliğinden başka bir şey değildir.
Ne demek dersane? İşte sınav sonuçları ortada. On binlerce sıfır alan talebe. Bunların hepsi, adına o dersane denilen o para tuzağı müesseselere gidiyorlar. Ben talebe olsam ölürüm yine dersaneye gitmem. Arkadaşlarımı toplarım, Milli Eğitim Bakanlığının önünde dövizlerle yürüyüş yaparım, okulların kapatılıp talebelerin dersaneye yönlendirilmesini protesto ederim. Durum böyle yavrum.
Lisede talebeydim. Matematikte hareket problemlerinde zorlanıyordum. Rahmetli annem para verdi, “Git oğlum,” dedi, “ders al, buna bir çare bul.” Evden çıktım, düşündüm. “Yahu,” dedim, ben aptal mıyım? Geri zekalı mıyım? Niye ite köpeğe para yedireyim?” Ankara’nın en iyi dönercisine gittim, bir buçuk pideli döner söyledim. Sonra iki ayran, sonra bir buçuk fıstıklı baklava söyledim. Sonra uzun zamandır almak isteyip de alamadığım kültür kitaplarını aldım. Kocaman bir paket oldu. Bir halterci gibi onu zorlukla kaldırıp eve geldim. Anneme çaktırmadan kitapları bir köşeye koyayım dedim. Fakat ne mümkün, annem pencereden beni görmüş. “Ne bunlar yavrum?” dedi. Ben de olanı biteni anlattım. Annem alnımdan öptü. “Aferin oğlum,” dedi, “ben de paranı götürüp o rezil insanlara verirsin diye korkuyordum.”
Sonra oturdum masanın başına. Sonra dedim ki ya ölürüm ya da bu hareket problemlerini çözerim. Çalışmaya başladım. Biraz sonra sıkıntıdan burnumdan kan gelmeye başladı. Lavaboya gittim, kan aktı, aktı. “Ulan burun,” dedim, “bu vücutta bir damla kan kalsa ben yine bu hareket problemlerini çözeceğim.” Bunu der demez herhalde benden korkmuş olmalı ki kan kesiliverdi. Tekrar oturdum masaya. Horozlar ötüyordu ve ben meseleyi halletmiştim.
Sevgili yavrum, ben talebe olacağım, okuluma gideceğim, okul kapalı. Yemin ederim Ankara’nın altını üstüne getiririm. Ama bakıyorum, talebenin canına minnet. Ankara’da her dersanenin önünde sevgililer günü yaşanıyor. Kızlar, oğlanlar son derece laubali, son derece yırtık hareketlerle birbirlerine ulan diyerek, elle şakalar yaparak vakit geçiriyorlar. İşte böyle yavrum. Ben talebe olsaydım ölürdüm, yine o dersanelere para vermezdim. Durum böyle yavrum.
Benim görüşümü sordun, ben de sana samimi olarak duygularımı, düşüncelerimi anlattım. İster kabul et, ister etme. Ben ikisine de saygılıyım.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla