.
Canim pamuk dedem; biz altı kardeşiz. Babam geçmişte sefahat ve eğlencelere düştü ve bizim geleceğimizi hiç düşünmedi. Sadece beni okuttular oda amcamın zoru ile liseyi bitirdim. Şimdi de yasım otuz beş. Simdi bile okumak için başvuruyorum ama bir türlü ne hikmetse olmuyor. Ben tesettürlüyüm bu yüzden de saçımı açıp resim çektiğimde kendimi sanki cehennemin kapısı aralıyor gibi sanıyorum. Ben de evde kendimi yetiştiriyorum. Bol bol kitaplar okumaya çalışıyorum. Her neyse büyük abım isletmeyi bitirdi babamdan bir is yerimiz var. Orayı restore etti ve su an bekliyor orayı kiraya vermek için. 2 yıldır bekliyor. O da 38 yasında. Biz de diyoruz ki orayı bekliyecegine çalış. Hiç çalışmıyor çok tembel evden 12 de çıkıyor. Babamızın işyerini kiraya vermek için bekliyor. Bize diyor siz çalısın hakkinizi arayın. Biz de evde çalışıyoruz zaten. Onlardan bir şey istemiyoruz. Yeter ki laf yapmasınlar. Biz evde 32, 35, 36, 38 yaslarında yetişkin insanlar bir evi paylaşıyoruz. Bir de esinden ayrılan bir kardeşim bir de ablam var onlar da eslerinden ayrıldı. Birinin iki çocuğu var. Evde bu yaslarda insanların bekâr ve de issiz oturması hös değil. Babam simdi bana oku diyor. Geçmişte hiç böyle demiyordu. Annemi ve babamı çok seviyorum. Ama onlar bazen beni anlamıyorlar. Bir yere gitmek istediğimde annemden itinayla izin istiyorum ama vermiyor. Bir arkadaşım bir dostum olsun istemiyor. Hep hadiseler karsısında susmamızı istiyor. Sen çok kabadayısın kız kardeşin ne desem hiç cevap vermiyor diyor. Ben de gayet itaatkarimdir hâlbuki. Annem seker hastası olduğu için mi bilmem sekeri yükselince bağırıyor çağırıyor ne dediğini bilmiyor. Ama o hasta olduğu için biz de ona göre uyum sağlıyoruz. Yine de onlara bir şey olmasın diye her gün dualar ediyorum. Allah’ım anneme babama hayırlı uzun ömürler ver diyorum. Hayırlı şifalar ver diyorum. Pamuk dedem biliyorum ben evladım ama bir anne baba evlatlarının geleceğini düşünmez mi ilerde bunlar ne olacak diye.
İnanın bazen utanıyorum babamın annemin yanında yasarken akranlarım kimi öğretmen kimi doktorluk yapıyor. Bense ne evliyim ne çocuklarım var yerim yurdum belli değil sanki. Bir evin içinde koca koca yetişkin insanlar mal davasına düşmüşler gidiyorlar. Sorunlar sıkıntılar hiç bitmiyor. Ama iman gözlüğüyle bakınca inşallah sevap kazanıyorumdur. Bilmiyorum ne derece size sıkıntımı anlatabildim. İnşallah beni yanlış anlamamışsınızdır. Canim pamuk dedem sıkıntılar anlatıldıkça küçülür. Ellerinizden öper sağlıcakla kalmanızı temenni ederim. Nurbanu
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Sayın Banu Hanım,
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Bu akşam bir kanaldan haberleri dinliyordum. Bir fırıncıyı gösterdiler. Adam iflas etmek üzereymiş. Evde üç tane kızı varmış. Kızlar babalarına yardım etmek istiyorlar, kolları sıvayıp işi üstleniyorlar. İnanılmaz güzellikte ekmek çıkartmaya başlıyorlar. Ekrandan gördüm, ekmekler o kadar güzeldi ki içimden bir ekmeği kesip, arasına kaşar peyniri koyup çıtır çıtır yemek geçti. Kıymetli yavrum, evin içinde dört insan var. Bir dükkan iki senedir boş, ve siz yiyip içip yatıyorsunuz. Pes doğrusu. Biz orta birdeyken tabiat bilgisi kitabımızda bir hayvan resmi vardı. Altında “tembel hayvan, parise” yazıyordu. Kusura bakmayın senin mailini okuyunca aklıma orta birdeki tabiat bilgisi kitabı geldi. Hayret doğrusu. Dört kişi, miskin miskin, tembel tembel yan gelip yatacaklar ve hiç bir zaman çalışmak, üretmek akıllarına gelmeyecek. Hayret doğrusu. Söyleyecek söz bulamıyorum. Ben ilkokul ikideyken bütün evi idare ederdim. Sabahçıydım. Öğleyin okuldan gelirdim, önce sobayı yakar, külünü döker, ertesi günün odun kömürünü hazırlar, çırasını yarardım. Hatta o günlerin hatırası olarak sağ elimin başparmağında kocaman bir yara izi vardır. Sonra evi süpürür, toz alırdım. Sonra çarşıya çıkardım. Akşam ne yemek pişecekse onların malzemesini alırdım. Menüyü tanzim bana aitti. Eğer akşama fasulye, nohut gibi bir yemek pişecekse yanan sobanın üzerinde onları haşlardım. Annem, edebiyat öğretmeniydi. Akşam okuldan gelir, hemen o malzemeden yemek yapar, zaman kaybetmezdi. Şimdi bazıları diyecek ki ilkokul ikideki çocuğa et mi aldırılır, sebze mi aldırılır, ne bilecek o. Onlara derim ki altı yaşındayken onbeş gün arayla bir fırın, bir bakkalı bir ay süreyle kapattırmıştım. Esnafın ödü kopardı benden. Çarşıya çıkınca beni görenler küçük müfettiş geliyor derlerdi. Başlarına gelecekleri bilirlerdi. Komşu teyzeler yemeğe misafirleri geleceği zaman eti bana aldırırlardı. Biz derlerdi senin kadar güzel alamayız. İşte yavrum, bu da bir çocukluk hatıram. Şimdi mailinde otuz, otuz sekiz yaş arası dört kardeşin evde miskin miskin oturduklarını yazıyorsun. İşte bunu havsalam kabul etmez. İnsaf yahu. Öldünüz mü. Ermenek’de tembel insanlara “ kuyruğu ölü” derler. Diyeceksin ki sen olsan ne yaparsın? Ne mi yaparım, söke söke ekmeğimi kazanırım. Kimsye de eyvallah etmem. Mesela güzel kurabiye, poğaça yaparım, gözleme yaparım, bir poşete koyar işyerlerine giderim, pazara giderim. Beyler derim mis gibi tereyağından kurabiye, poğaça getirdim, beğenmezseniz parasını vermeyin. Kapış kapış satılır benim götürdüklerim. Bu basit bir örnek. Hazır boş dükkan var, hiç iki sene beklenir mi? Doğrusu havsalam almıyor. Oturun, köfte yapın, o köfteden yükselen mis gibi koku müşteriyi çekiverir (Ah, olsa da şimdi ekmeğin arasına koyup yesem). Bu zor birşey değil ki. Pekala o dükkanda tamircilik yapabilirsiniz. Birisi pantolonunun paçasını kısaltmak ister, birisi eteğini uzatmak ister, daha bunun gibi nice işler. Kısa zamanda güzel para kazanırsınız. Pekala o dükkanda ekmek bayiliği yapılabilir. Yahut bir kuruyemiş dükkanı haline getirebilirsiniz. Aynı zamanda kestane kebap yaparsınız. Meyve suyu satılabilir o dükkanda. Güzel portakal suyu, nar suyu, havuç suyu. Emin olun müşteri kuyruğa girer. Yahut bir su firmasıyla anlaşıp şişeler içinde damacanayla iyi su satabilirsiniz. O dükkanda pekala manavlık, bakkallık da yapılır. Neden bir pastane açılmasın orada. Güzel poğaçalar yaparsınız, he sabahleyin hem öğleden sonra günü olan hanımlar sipariş verirler. Aynı zamanda o dükkanda mantı da yapılabilir. Öyle güzel mantı yaparsınız ki namınız her yere yayılır. Yahut orada su böreği yaparsınız. Bilmem daha saymaya lüzum var mı? Doğrusu bu işi aklım fikrim kabul etmiyor. Hayatlarının en güzel yaşını yaşayan dört kardeş bomboş dükkan dururken miskin miskin otursunlar. Doğrusu Guinness’in rekorlar kitabına girecek çapta bir olay. İşte böyle yavrum. Senin bu babacığın seksen yaşında bile içi içine sığmayan hayat dolu, yaşamak dolu, cıvıl cıvıl bir insan. Ben, çocuklarımı da böyle görmek istiyorum. Allah’a şükürler olsun daha ilkokuldayken de tatilde kese kağıdı yapar satardım. Okul masraflarım kitap, defter, kalem paralarım, göğüslüğümün, yakamın parası hep kese kağıttan gelirdi. Arkadaşlarımı akşamüstü Osman Nuri’ye götürür, onlara dondurmalı tavuk göğsü ısmarlardım. Bütün mesele çalışmayı bir aşk, bir heyecan, bir güzellik yanağı yapabilmek. Hayatın şiirini çalışmakta yakalayabilmek. Gerisi hikaye.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun