.
En kalbi muhabbet ve dualarımla Sevgili kardeşlerim...
Son zamanlarda evliyaullâha dil uzatan, onları hor ve hakir gören, sayıları gittikçe artan Molla Kasımlar güruhuna sıkça rastlar olduk. Bu kimseler bizim kibrimiz yok derken aslında en büyük kibir hastalığına yakalanmışlardır da haberleri bile yoktur. Bu kimseler, Hz. Mevlana’sıyla, Yunus Emre'mizle Hakk dostlarıyla, şeb-i arusla dalga geçerler... Âlimlerin kitapları okunmalı diye bu kimselerin ledün ilmine mazhar oldukları halde Onları âlimden, ilim ehlinden saymazlar. Bunlara artık şaşırmıyoruz Onun nasibi de anlamamak, Fakat birileri de var ki, dini radyolarda program yapan sürekli :
" - Hanımlardan Hakk dostu olmaz, yoktur da, geçmiş zamanda bir Hz. Rabia varmış, sonrasında ise olmamış, bu gün ise hiç yoktur. " Diye düşüncesizce, densizce sözlerini laf-ı güzaf etrafa savururlar. Hal bu ki bu savrulan afakî sözlerin, Allah'u Teâlâ 'nın kudret sıfatını itham etmek olduğunu düşünemezler bile. İşin garibi bunları dinleyenlerin yüzde doksan sekizi hanım olduğu ve canlı yayına katıldıkları halde birisi de arayıp ne diyorsun söylediğini kulağın duyuyor mu? Demiyorlar.
“ Onlar Allah’ın kudretinin büyüklüğünü yeteri kadar, gereği gibi kavrayamadılar. “ ( Zümer/ 67) Fakir de buna binaen hanım Hakk dostlarından zaman zaman yazmaya karar verdim. Hanım Allah dostlarının çoğu zaman bilinmemesinin sebebi, mahremiyetten dolayı bilinmezler, gözlerden gizlidirler. Mahremin bilgileri de mahrem olur “ Kubbelerimin altında gizlidirler Onları yalnızca Ben bilirim. “ örtüsüyle perdelidirler.
Bu gün sizlere tanıtmak istediğim hanım Hakk dostu, Fatıma binti Müsenna hazretleri kendisi Endülüslü, işbiliyye ‘den bir Hak ve Peygamber aşığı Muhyiddin ibn-i Arabî’ nin hocalarından kendisi Onu şöyle anlatıyor :
“ on seneyi aşkın sohbetinde, huzurunda bulunma şerefine nail oldum. Doksan yaşının üzerindeydi fakat onu görenler genç zannederlerdi, yüzüne bakmaya hayâ ederdim, edebimden bakamazdım bile, insanlar bir şeyler kapısına koyarlarsa çok az ölmeyecek kadar yemekle iktifa ederdi. Arife ve kadın Veli önceleri el emeği ile geçinirdi sonra iş yapamaz olunca insanlar kapısına yiyecek bırakırdı. Bir şey bulamadığında ise “ Ey Rabbim! Bana sevdiklerine muamele ettiğin gibi muamele etmeni nasıl hak ettim. “ diye şaşırır ve hamd ederdi.
Allah’ın cüzam derdiyle imtihan ettiği salih bir adamla evliydi. O vefat edince yalnız yaşamaya başladı. İbn-i Arabi kendisine, içinde ölünceye kadar yaşayacağı kamıştan ve hurma liflerinden kulübesini elleriyle inşa etme bahtiyarlığına ermişti.
Her daim Allah’ı zikir halindeydi ve sürekli “ Ente…Ente… Sensin… Sensin Sen’den başka her şey anlamsız her şey boştur, derdi. Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır : “ Mü’min O kadar yumuşaktır ki, Onu yumuşaklığından ötürü ahmak zannedersin. “
İnsanlarda Onun bu manevi halini anlamayıp ahmak zanneder, ahmak diye de arkasından konuşurlardı. Bunu kendisine ilettiklerinde “ Asıl ahmak Rabbini tanımayanlar. Ondan gafil bir hayat yaşayanlardır “ derdi ve Onların anlamayışına kalbinden acıyla hallerine gülümserdi.
Bundan anlıyoruz ki, karakteri halim, selim birisi ve maddeye değer verip peşinde koşmadığı, Rabbine teslimiyetle yaşadığı için insanlar ahmak diye kendi acınacak hallerini görmeyerek koca veli Hanıma dil uzatma cüretkârlığında bulunuyorlardı.
Fatıma binti Müsenna bir ihtiyacı olsa, görülmesi icap eden bir işi çıksa içtenlikle “ Fatiha’yı Şerifeyi okur. Allah’u Teâlâ’nın izni ve rahmetiyle o şey hemen olurdu. Kendisine böyle bir keramet verilmişti. Şöyle buyururlardı : “ Başına gelen her hangi bir güç durumdan kurtulmak için “ Fatiha “ suresini bildiği halde okumayana şaşarım “
Muhiddin İbn-i Arabi bir gün muhabbet hakkında kendisiyle konuşmaktadır. Bir suali üzerine ona “ Allah’ı sevdiğini söyleyip de, Onu bir an bile gözünden kaybetmekten müşahede etmekten dolayı sevinmeyen kimsenin haline şaşarım. Ona yakın olanların yakınlığından kat kat üstün yakınlıktan utanmıyorlar mı? Muhib, Hakk’a yakınlık açısından insanların en büyüğüdür ki, O muhiblerin meşhududur “ der.
Sen ne düşünüyorsun evladım? Der.
“Anneciğim siz ne düşünüyorsanız öyledir buyururlar ve devam eder.
“ – Habibimin bana Fatiha suresini vermesine de şaşarım. Allah bana önem verip beni velilerinden yaptığı Kendisine seçtiği için çok seviniyorum. Ben kim oluyorum ki efendim! Beni Ebna-i cinsime diğer insanlara tercih ediyor? Sahibimin izzetine yemin ederim ki, ben ALLAH ( C.C ) tarafından anlatamayacağım kadar kıskanılıyorum. Zira ne zaman Ondan başka bir şeye iltifat etsem, o iltifat ettiğim şeyden dolayı başıma bela gelir. Burada söylemek istediği “ gayret-i ilâhiyeden “ bahsetmektedir bizlere tasavvufta gayretullah Hakk’ın kulunu kendisinden başkasına sevgisini ortak etmesi, başka şeye rağbetine razı olmayışıdır.
Fatıma binti Müsenna vefatından önce buyurdu ki ; “ Kendi arzularından ziyade Allah’u Teâlâ’yı isteyenin kalbinde Allah sevgisi doğar. Yemek yemekten ve ilâçtan kesilen hasta misali ilim ve hikmetten mahrum kalan kalpte ölüme mahkûmdur. Allah’u Teâlâ’yı arzu eden Ondan gayrı her şeyden yüzünü çevirir. “ derdi.
İbn-i Arabiye göre kadın ve erkek yeryüzünde Allah’ın halifesidir “ kutb “ luk dâhil her şeyde eşittirler. Ruhuna bir Fatiha himmetleri üzerimize olsun…
Yunus eydür gezerim
Dost iledür pazarım
O AllaH’ın didarın
Gördüm bir dağ içinde.
Vesselâm…
Müzeyyen Cihangiroğlu