.
Gönül fezâsında yolculuğunu tamamlamış bir kelimedir MERHABA! MERHABA!
İnşaALLAH, şimdi sunacağım fıkra kıymetli bir arkadaşımdan e-posta olarak geldi.. Hakikaten, insan fıkralarda kaliteyi yakalayınca, sâdece gülmekle kalmıyor; ancak "mizah" kelimesinin denklik arz ettiği bir temel ihtiyacının karşılandığı hissine kapılıyor..
Bu fıkrayı okuyunca zevkle tebessüm ettim ve gayri ihtiyâri aklıma "bir tatlı tebessüm bin vuslata bedeldir" şarkısı geldi... Gerçekten şarkıya ait bu mısra çok etkileyici ve yüce mânâlı...
Belki garip gelecek ama bâzen "Oku" emrinin sayısız muhataplarından biri olarak, Kurân'ımızı okumaya çalışırken de yüce mânâlar ve belki de ilâhi espiriler karşısında tebessüm ederim... Meselâ o tebessümlerden biri Tûr Dağı'ndaki mucize toplantıya denk düşer.. Toplantıyı açan kendisini Hz. Mûsâ'ya semâvî perdeler ardından "İnnenî ENE'LLAHÜ lâ ilâhe illa ENE.. Benim BEN ALLAH, BEN'den başka yok ilah!" diye takdim eder... Bu büyük vuslat esnasında Cenâbı Allah'ın Musa Peygambere neden "O elindeki nedir Yâ Musâ?" diye sorduğunu merak eder ve tebessüm ederim... Hz. Musa'nın da Herşeyi Bilen karşısında neden âsâsı hakkında detaylı bilgi verdiğini merak eder ve tebessüm ederim... Belki tebessüm edebildiğim için o "vuslat"ın sırlarına bir nebze olsun nâil olabileceğim vehmine kapılırım..
Kendi sözümüzü balla kesmemiz gerekirse, bir tebessüm ile bin vuslat aralığındaki fıkralardan birini gülücüklerinize saygıyla havâle ediyorum... Tabii, "Tuttuğunuz takım şampiyon olsun" diyerek dua eden Üstâdımız Sabri Bey'in en ziyâde tebessüm edeceğini de hesap ediyorum.. Kendilerine, yazışmalarımızda esirgemeyip bize lâyık gördükleri güzel düşünceleri için ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Kardan Adam
FIKRA:
Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş.
"-Evrim ne güzellikler yaratıyor!" diye düşünüp mest oluyormuş.
Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış.
Adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama her arkasına bakışta ayinin daha yaklaşmış olduğunu fark ediyormuş.
Dakikalarca süren bir kaçısın sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış, ayı adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış. Tam vurmaya hazırlanırken adam "TANRIM!!!" diye bağırmış...........
Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş. Bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine parlamış. Çok derinden gelen ilahi bir ses adama: "Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?" demiş.
Adam utanç içinde: "Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki AYIYI dindar yapabilirsiniz." demiş.
Ses: "Peki." diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş.
Nehir tekrar akmaya başlamış. Her şey eski haline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş ve ardından iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış:
"Allah’ım, Senin rızkınla orucumu açıyorum, hamd olsun verdiğin nimetlere."
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Kardan Adam,
Bizi her mailinizde ne kadar mutlu ediyorsunuz bir bilseniz. Anlattığınız fıkra çok güzel. Daha şimdiden kaç kişiye anlattım. Yeni mailler, yeni hikayelerle buluşmak üzere hoşçakalınız. Bütün iyilikler ve güzellikler üzerinize olsun. Çok sevildiğinizi bilmenizi isterim.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla