.
Şükürler olsun bu yıl da Ramazan ayının güzelliklerini idrak ediyoruz. Duyan, düşünen, hisseden insanlar için Ramazan ne mübârek bir aydır. Bu ayda bütün güzellikler kâinata dolar, bu ayda rahmet kapıları açılır. Bu ayda bolluk, bereket ve ilâhi ihsanlar bütün kapıları çalar. Gönül dünyalarını arıtarak, temizleyerek bu aya lâyık olduğu değeri verebilenler ne mutlu insanlardır. Yüce Peygamberimizin bir Hadis-i Şerifi var, şöyle buyuruyorlar: “İçinizde öyle kimseler var ki onların tuttuğu oruç yalnız sabahtan akşama kadar midelerini aç bırakmaktan ibarettir.” Önemli olan aşk ile, şevk ile, heyecan ile bu mübârek ayın bütün günlerini, bütün saatlerini, bütün dakikalarını değerlendirebilmektir. Yüce Peygamberimiz, bir başka Hadis-i Şerifinde “İki günü birbirine eşit olanlar ziyandadır.” buyuruyor. Öyle oruç tutmalıyız ki her gün, her saat, her dakika daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele gidebilmek için kendi kendimizle yarış halinde olmalıyız. İnsanlara hitabımız bu mübârek ayda daha bir güzelleşmeli, daha yumuşamalı, daha İslâmî bir inceliğe kavuşmalıdır. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Musa’yı Firavun’u Hakk’a davetle görevlendirirken “Yâ Musa, Firavun’la konuşurken yumuşak ve tatlı söyle.” buyurur (Tâ-Hâ, 44/20). Biz de kiminle konuşursak konuşalım her zamankinden daha ince, daha saygılı, daha edep dolu olmalıyız. Bazı kimseler vardır, oruç tuttuklarını sanırlar. İşyerlerinde maiyetlerine karşı barut gibidirler. Mübâreklerin yanlarına yaklaşılmaz. Bağırırlar, çağırırlar, hakaret ederler, söverler, akla hayale gelmedik kabalıklar yaparlar. Onlara sorarsanız oruçludurlar ve bu çirkinlikleri kendilerinde hak olarak görürler. Eve geldikleri zaman sanki alev fışkıran bir makine gibidirler. Eşlerine karşı, çocuklarına karşı o kadar zalimce davranırlar ki, o garipler köşelerine çekilir, sessizce ağlarlar. Bunlar bazen malum nedenlerle Ramazan’ın gelmesini bile istemezler. Oysa Ramazan’ı sadece belli saatler içinde aç kalmak olarak düşünenler ne kadar zavallı insanlardır. Biz, her zamandan daha çok bu ayda edepli, saygılı, dikkatli olmak zorunda değil miyiz?
Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında inmeye başlamıştır. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi bu ayın içindedir. Oruç, içimizi kötü düşüncelerden, dışımızı çirkin davranışlardan temizler, günahlarımızın bağışlanmasına vesile olur. Peygamberimiz müjde veriyor: “Kim inanarak ve mükâfâtını Hak’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”
Oruç, kul ile Rabbi arasında kalan ve kendisine riya karışmayan bir ibadettir. Halk içinde Hak ile beraber olabilmek ne güzeldir. “İyi bilin ki, vücutta bir et parçası vardır ki, o düzelirse bütün vücut düzelir. O bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin, o kalptir” buyuruyor Yüce Resûlümüz. İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. İbadetlerin en önemlilerinden biridir oruç. “Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir şeyle fâide veremeyeceği günden korunun. Şüphe yok ki, Allah’ın vaadi haktır. O halde sakın sizi dünya hayatı aldatmasın, o çok aldatıcı şeytan, sakın sizi, Allah’ın mühlet vermesine güvendirmesin.” (Lokman, 31/33). Ne mal mülk, ne mevki makam, ne evlât, ne aile... Hiçbir şeyin kıyamette faydası yoktur. Mü’min daima Hakk’a dayanmalı, O’na güvenmelidir. “Rabbini içinden, yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an. Gâfillerden olma.” (Araf, 7/205). Kemal yolunda belli bir merhale kazanan insan, Hak ile olmanın sırrına erince, nereye bakarsa Hakk’ın azâmet ve tasarrufunu, yücelik ve güzelliğini görür. “Hem evveldir, hem âhirdir; hem zâhirdir, hem bâtındır. O her şeyi kemâliyle bilendir.” (Hadid, 57/3). Zariyat Sûresi’nde, “Ben, cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım” buyruluyor (Zariyat, 51/56). Demek ki insan olmanın şartı, Allah’a kul olmaya bağlıdır. Bütün gönül dostları yakinen müşahede etmişlerdir. Ramazan ayının gündüzlerine ve gecelerine mahsus bereketler başka başkadır. Gece zat âlemine, gündüz sıfat âlemine işarettir, Cenâb-ı Hak, “Oruç Benimdir, onun mükâfâtını Ben veririm.” buyuruyor bir Kudsî Hadiste.
Oruçla, şeytanın insan bedenine gireceği ve faaliyet göstereceği yollar daralır, Rabbanî nur gelir. Işık gelince, karanlık gider; nur gelince, zulmet kaybolur. Unutmayalım, bizi Hak’tan alıkoyan her şey bizim için fitnedir. İnsanlar bu dünyaya bir sınav için geliyorlar. Tekâmül etmek, olgunlaşmak, kâmil insan olmak için, “Sen ondan razı, O senden razı olarak gir cennetime” sırrına mazhar olmak için gönderiliyorlar. Daha iyiye, daha güzele gitmek için her an yeni bir fırsat... Testilerimizi sular akarken dolduralım. Günlerimiz, saatlerimiz sayılı. Farkında olalım. Boşa geçirmeyelim. İnsanı takvâya götüren, davranışlarıdır. İnsanı Allah’tan uzaklaştıran hususlardan sakınmak gerekir. Takvâ, nefse muhalefet etmek, insanlık onuru ile bağdaşmayan hareketlerden uzak kalmaktır. Takvâ, insanı yüceliklere götüren bir yoldur. Sarp ve çetindir. Hayatın sıkıntılarına, musibetlerine, hastalık ve zorluklarına göğüs germeyi bilmeyenler, o yüce hedeflerin eteklerine bile ulaşamazlar. Takvâ yolunda yürüyebilmek için sabırlı olmak şarttır. Bütün güzellikler sabırlı olanlara gelecektir. Allah sabırlı olanlarla beraberdir.
İnanan insanlar için Ramazan ayı, neş’e, zevk ve mutlulukların kaynağıdır. Arınmanın, temizlenmenin, güzelleşmenin, Allah’a her gün biraz daha yakın olmanın verdiği haz neyle kıyaslanabilir? Asıl Müslüman o kimsedir ki, eliyle, diliyle, işiyle, hareketleriyle, hatta düşünceleriyle hiç kimseyi incitmez. Herkesin en ufak bir hakkına, en basit hislerine varıncaya kadar hürmet etmeyi kendisine bir borç bilir. Yarın hesap günü gelmeden, kendini her gün yoklayarak, denetleyerek, geçen günlerinin muhasebesini yapmakla o büyük güne hazırlanır. Allah, aşk ile, ihlâs ile kendi kapısına sığınan bir kulunu mahrum bırakmaz, başka kapılara muhtaç etmez.
Ramazan neş’esini gönüllerinde hissedenler ne güzel insanlardır...