Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Cvp: Görenedir görene, köre nedir, köre ne?
Gönderen : Sabri Tando?an
Tarih : 2/24/2007 6:30:44 AM


Sayın Nurten Hanım, 23.2.2007 tarihli mailinizi aldım. Efendim, bu anlattığınız dört hususun hiçbiri tesadüf değil. Tesadüf, sadece lügatlarda olan bir kelime. Hepsinde siz bir ilahi imtihan geçirmişsiniz. Ve şükürler olsun sonuçlar başarılı olmuş. Ne mutlu size. Efendim, bakmak ve görmek ayrı ayrı durumlar. Herkes bakıyor ama herkes göremiyor. Birçok insan bunun farkında bile değil. Hani halk arasında bir söz vardır. Dikkatsiz, savruk, dağınık kimseler için “öküz şimendifere bakıyor gibi” derler. Görmek, bir eğitim, bir kültür, bir dikkat, bir edep işidir. Rilke, “Malt Bridge’nin Notları” isimli eserinde görme fiilinin üzerinde çeşitli yönleriyle uzun uzun durur ve “görmeyi öğreniyorum” der. Bir insan Allah yolunda ne kadar ilerlerse görme olayı da o oranda artar. Çünkü o insan dikkatle bakar, ibret alarak bakar, hayretle bakar, ürpererek bakar. Aşkla, heyecanla bakar. Ve ancak o zaman “görebilir”. Yunus’un beni bir ömür boyu ürperten, düşündüren bir mısraı vardır: “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” der. İşte Nurten Hanım, bu “hayret makamı”dır. Hayret makamının oluşabilmesi için bir kimsenin mana yolunda bir hayli yol alması gerekir. Görebilmek için, seçebilmek, ayıklayabilmek, özellikle farkında olmak gerekir. Halk arasında “kendi başka yerde, aklı başka yerde” diye bir söz vardır. İşte bunlar ömür boyu farkındalığın yaşıyamazlar. O konuşurken de, yürüken de, yemek yerken de ne yaptığının farkında değildir. Yıllar önceydi. Çalışma hayatındaki bir arkadaşımız, yaş haddinden emekli olmuştu. Onun şerefine “Anadolu Klubü”nde bir yemek verildi. Yemekte karşımda oturuyordu. O gün harikulade güzel bir et getirildi. Et, o kadar güzel hazırlanmıştı ki batılıların tabiriyle “işlenmişti”. Batılılar çok usta, çok maharetli ahçılar için “eti işliyor” tabirini kullanırlar. Aradan uzun yıllar geçti. Hala tadını unutamadım (olsa da yesek). Yemekten sonra lavaboda ellerimi yıkıyorum. O arkadaşımı gördüm. O da ellerini yıkıyordu. Kendisine takıldım, ne muhteşem bir etti değil mi dedim. Dudakları büzüldü, kayıtsız bir ifadeyle, lütfen, “bilmem?” dedi. Bu hayata bakışa minicik bir örnek. O tür insanlar için herşey ama herşey basit, sıradan, alelade, lalettayindir. Onlar, bazı insanlar, bazı olaylar, bazı sözler, bazı mısralar ve güzellikler karşısında ürpermezler, heyecanlanmazlar. Ama hayatta ürperten, nefes kesen, insanı ağlatan durumla, güzellikler de vardır. Nazım Hikmet bir mısraında “Ferhat Usta, Ferhat Usta neden güzellik ağlatır insanı” der. Bu mısraı binlerce defa okurum, yine ihtişamına, güzelliğine doyamam. Merhum Rana Hanım’la kırkdört yıl evli kaldık. Ona kırkdört yıl, her gün ayrı bir gözle baktım. Onda hergün ayrı bir güzellik gördüm. Şimdi evin her tarafındaki fotoğraflarına bakıyorum. Yyine hergün ayrı bir güzellik, ayrı bir ihtiam görüyorum. Kur’an-ı Kerm’de beni ürperten, ağlatan, düşündüren bir ayet var “Allah, her an yeni bir şe’n üzeredir” Biliyorsunuz şe’n, oluşum, yaratış manalarına gelir. Her an biz de değişiyoruz. Çevremizdeki herşey de değişiyor. Önemli olan hayata her an yeni bir gözle, aşkla, heyecanla, ürpererek dikkatle bakabilmek. İşte o zaman her bakışımızda apayrı bir olayla karşılaşıyoruz. Aman dikkat edin efendim, burada çok ince bir nüans var. Acaba bakan biz miyiz? Yunus “Gören göz değil, gönüldür” der. Uzun yıllar önceydi. Ankara, Atatürk lisesinde orta kısmında okuyordum. Sema Hanım isminde bir resim öğretmenimiz vardı. Sema Hanım da büyük bir resim aşkı, sanki alev alev yanıyordu. Ve o alevle beni tutuşturdu. Her ders hocamız kalın resim kitapları getirir, en ince ayrıntılarıyla büyük ressamları bizlere tanıtırdı. Allah razı olsun. Hakka göçtüyse nur içinde yatsın. Bir gün Leonardo De Vinci’yi getirmişti. Bize uzun uzun “Mona Lisa”yı gösterdi. O gün o resme kelimelerle anlatılması imkansız bir hayranlık duymuştum. Aradan bunca yıl geçti. Hergün o resme ayrı bir gözle baktım. Ve her bakışımda ayrı bir güzellik gördüm. Divan edebiyatının en ince, en zarif şairlerinden Neşati, şöyle der: “Mestane nukuş-u suver-i aleme baktık Herbirini bir özge temaşa ile geçtik” Bu harikulade güzel bir ifadedir. Rahmetli Profesör Mehmet Kaplan, “geçtik” kelimesi yerine “sevdik” kelimesini kullanırdı. Hayatta hiçbirşey basit, önemsiz, sıradan değildir. Herşey harikulade bir düzen, estetik, nizam ve güzellik içinde ama önemli olan görebilmek. “Görenedir görene, köre nedir, köre ne?” Allah bizi de, yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimizi de görebilen, hissedebilen, idrak edebilen, farkında olabilen kullarından eylesin. Selam, sevgi ve saygı ile. Sabri Tandoğan


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Görenedir görene, köre nedir, köre ne? Yazan Nurten
Cvp: Görenedir görene, köre nedir, köre ne? Yazan Sabri Tando?an

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]