Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : İçi dışı bir samimi Müslümanlara ne mutlu Onlar iki dünyada da cennnettedir
Gönderen : Müzeyyen
Tarih : 7/12/2016 1:51:35 PM


.


Fakihin sarığı….sevap tacirleri…!(hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz)


Bir mesnevi hikayesi; bir fakih eski bezleri toplamış, sarığın içine yerleştirmişti. İri olsun, meclise ve camiye girdiğinde iri görünsün diye. Elbiselerden eski bezler oluşturmuş, görünüş olarak sarığın dışını süslemişti. Sarığın içi cennet elbisesi gibi, içiyse münafık gibi rüsva ve çirkindi. O sarığın içine parça parça yün, pamuk deri eline ne geçirdiyse gömmüştü. Bu gururla fetihler elde etmek için sabahleyin medreseye doğru yönelmişti. Karanlık yolda elbise soyan bir hırsız, düzen için bekleyerek durmuştu. O onun başından sarığı kaptı; sonra işini yoluna koymak için koştu. O zaman fakih ona seslendi. ”Ey oğul!sarığı aç, öyle götür. böyle dört kanatlı uçuyorsun götürdüğün hediyeyi aç ,onu aç, elini sür; o zaman istersen götür helal ettim.”Kaçan kişi onu açınca yüz binlerce eski parça yola döküldü. Onun iri ve gerekli olmayan sarığından elinde bir arşın bez kaldı.”Ey ayarsız !bu hileyle bizi işimizden ettin diyerek bezi yere vurdu. Fakih hile yaptım ancak sana öğüt vererek macerayı söyledim dedi.     


     


“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? (Müminun/115)  insan bin bir emel hırs ve tamah içinde mal biriktirir azıcık ömrünü fani şeyler peşinde koşarak ziyan eder alemin izafi ,kevn-i fesat(oluş ,bozuluş)sonlu fani oluşundan mütenebbih olmaz, habire dünyasını imar ederken ahretini harap eder, kendini gölgelere sahip zanneder gereksiz ne varsa yığar,  stoklar , isnif eder, bakiye çevirmez ölümle birlikte dünya aldandıklarını , ömrünü hırsla peşinde koşup biriktirdiklerini ,ondan geri alır ona sadece bir bez bir kefen bırakır götüreceği…mirasçılar kavga edip birbirine düşe dursun oda isnif ettiği malların hesabıyla bin bir pişmanlık içindedir.                                                      


 


“Oku kitabını bu gün hesap görücü olarak nefsin sana kafidir? (İsra/14)  


 


Nefis her ibadet ve hayırda kendinsine pay çıkarmak ister. Benlik ve şeytan  hayırlara ibadetlere riya ve gösteriş katar.  O kişi çok hayır yapsa bile bunu övünerek her yerde anlatarak boşa çıkarır. Bize de 1 Oku ! kitabını 


“denildiğinde amel defterimiz ortaya döküldüğünde içinden neler çıkacak? dıştan süslü şeriata uygun gibi görülen için de ise karışık  nefsaniyetin  sızdığı şeytanın pusu kurduğu mürailikler ortaya serilirse vay halimize…!ALLAHU Teâlâ yalnız ihlâslıları kabul edeceğini belirtiyor. Ya bizden istenilen kalbi selim ;kalbimizi gönül haline getirebildik mi?(kalbe imin nuru girince genişler ve gönül olur) İlâhi aşkla çoşması  istenilen yüreğimiz gayzların, düşmanlıkların , kinlerin , nefretlerin işgal ettiği yılan, çıyan akrep yuvası mı olmuş? 


bir de ağyarla dolunca, putların işgal ettiği kalbe Allah sevgisi yer bulup girememiş, günahlarla paslanmış bir ayna gibi kararmış.            


 


Efendimiz de –sallallahu aleyh-i vesellem-bir hadis-i şeriflerinde söyle Buyurmuşlardır: "İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, dış görünüşe göre cennet ehline yaraşır ameller yaparlar, halbuki kendileri cehennemliktir. Öyle kimselerde vardır ki, cehennemliklere ait kötü işler yaparlar halbuki kendileri cennetliktir.”(Buhari, kader, 5Rikâk, 33; Müslim, İman,179) Bu hadisi  şerif bile insanın ameliyle mağrur olmaması ve kimseyi yargılamaması gerektiğini göstermeye yeter de artar. Şeyh Sadi’(k.S) nin dediği gibi” kimini Kabenin halkasından atar kimini ise meyhaneden çağırır Kendisine aşık eder” Allahın hükmü her an değişebilir. İhlâsla yapılmayan amel ahrette kulun yüzüne çarpılır, bununla da kalmaz Allahın gazabına düçar eder.


                                                                                                                                   .   Bir de varlıklarıyla ve yaptıklarıyla mağrur manevi tüccarlar sevap tacirleri vardır, bunlar Allahın yarattıklarına ve insanlara şefkat ve merhamet etmezler, sevmezler onları sadece sevap alacakları cennete girecekleri ,araç olarak görürler iyilik bile yapsalar mahfiyet ve tevazudan edepten nezaketten incelikten yoksun  kibirle yaptıkları için muhatabı incitirler mihnet içinde bırakırlar…Allah için yapmazlar…karşıdan en ufak bir hata yanlış kendilerince gördüklerinde ağır hakaretlerle  arkasından konuşur kin ve nefretle oturur kalkar intikam hisleriyle gayzını kusar yaptığı iyiliği yaktığı gibi bir de kul hakkına girer. Yaptığı kavgaları ve edepsiz davranışları korkusuzluk olarak övünerek anlatır. İyilik ve ibadet taatını Allahın bir lütfu değil de kendinden  nefsinden bilir bunlarla övünür, bazen de niyeti iyi başlar ama sonunda bozar niyetini… o kişiyi orda burada kötüler başka yardım edenlere engel olmaya çalışır…insan en çokta diliyle mahveder yaptıklarını gıybet ,iftira yalan, bir anlık öfke saldırganlık galiz sözlerle dünya ve ahretini mahveder delik çuvaldan yaptıkları bir taraftan akar gider Bir tanıdığın evli ve iki çocuklu oğlu vefat etti duyan çoğu kişi” madem ölecekmiş keşke bekar oğlu ölseymiş bunun çocukları var”. dediğini duydum ağzından çıkana bakmaz.          


                     .    .


Zannedersin    zan edersin                       Zannedersin zan edersin 


Gülere tuğyan edersin                               Hayatı zindan edersin                              


Tomurcuklar açılmadan                             Eker biçer buğdayları


Koparır hazan edersin.                                Sonunda ziyan edersin.                                .                   


 "Kıyamet gününde nereye gitmek istiyorsanız hazırlığınızı ona göre yapınız"(Ömer Bin Abdulaziz r.a) Kendinize değil Allaha güveniniz, güzelliklerle lekesiz bir gönülle çıkın yola. Sağırın hasta ziyareti gibi olmasın işleriniz....!                                          


   Allahü Teâlâ Seni her an murakabe etmektedir, sende kurbette olduğun dünyadan sılana dönerken hediye kabilinden götüreceğin çuvalını bir aç, gideceğin yerin değerine uygun mu, bir kontrol et Yüce Sultana yaraşır arı duru ve safiyse kalbini ve amellerini muhafaza et, ayna gibi parlak bir gönül götür, şeytana ve nefse kaptırma üzerine titre…değilse tevbe istğfar et Rahmetine sığın…düştüğün yerden kalk bazı düşüşler daha parlak kalkışların teşvikçisidir…hiç vazgeçme, geri dönme.. yolda bulun, bazen kazalar yolda olur…ve bir daha bak…ardında ihya ettiğin seni sevgiyle hatırlayan kalpler mi bırakıyorsun? Yoksa kırıp incittiğin ağır yaralar açtığın kalpler mi? Zalim ölmek yerine mazlum öl. Girdiğin her ortama barış sevgi huzur sükûn götürdün mü? yoksa kıldığın namazla…yalnızca nefsin palazlanıp  büyüyor mu ?  


 


Zannedersin zan edrsin           Zannedersin zan edersin     


Hak yolda maraz edersin,         Esfele urûc edersin,              


Fitne  fücûr uğraşırda                Dilin de şer içinde  şer          


Kıldığına namaz dersin...           Tuttuğuna oruç dersin...     


                 


Hz.Mevlânâmız  ,” Bu suretleri kaseler bil,  Hakk’ın içine döktüğüyle yükseklik kazanır” Ey gönül! Kendisinden altın kazanmak için müşteri mi istiyorsun? Hak’tan daha iyi müşteri hiç olur mu? Senin malından pis bir dağarcık alır, aydınlanmış bir gönül ışığı verir. Bu yok olucu beden buzunu alır, bizim düşüncemizin dışında bir saltanat verir.Göz yaşından birkaç damla alır, Kevser verir Şeker onu kıskanır. Sevda ve duman dolu ah alır, her ah için yüz kazanç makamı ver"            


     O  hafta evde aşure ve mevlüt programı vardı birkaç gün öncesi eşine mutfağı boyamasını rica etmişti. İşten erken geleceği bir gün kararlaştılar, bir an kendini kitaplara dalmış buldu vakit daralmıştı koştu hızla mutfağı toparladı. Eşi geldiğinde bu toplamayı beğenmedi her şeyi boşaltmamışsın dedi..."iyi hazırlayamamışsın …Hazırlığın yok bir şeyin yok” dedi.Bu söz ruhunda öyle bir yankı buldu ki;”aman Yarabbi…! Bu söz ahrette denirse ne yaparım, halim nice olur dedi”. Sanki sonsuza açılan bir koridorun başındaydı üzerine saçılan eski püskü şeyleri tasavvur etti….delik heğbesinde kalan bu eski şeylerle Huzurullaha nasıl giderim dedi. Sebepsiz bir ağlama gözünü ve gönlünü bürüdü kendini susturamıyordu mahçubiyet doluydu artık eşinin kızmasını da duymuyordu ,daha geçen hafta Mesneviden ;  fakihin sarığını okumuşlardı ya… 


 


 Biraz sonra ,akşam yemeğinde telefonu çaldı  öğrenci kızlardan biriydi:  ”  - abla söylediğin yaşlı teyzeye erzak hazırladık götürebilir misin? dedi.”tabi ki birazdan gelirim dedi.” yorgunluktan ayakta duracak hali takati yoktu koşarak iki kat aşağıya indi, Pazar çantasına doldurulan malzemeleri ve poşetleri aldı hızla koşarak aşağı indi…yük ağırdı fakat günah yükü kadar ağır değildi…bir zamanlar kılmadığı ,ya da başlayıp başlayıp bıraktığı, bir vakit kılıp bir vakit bıraktığı namazlarını düşündü, ağır pişmanlıklarla ağlıyordu. Enam suresinde ki Ayeti düşündü” Yazıklar olsun bize…Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü yazıklar olsun bize” diyecekler. Sırtlarında günahlarını taşırlar. Dikkat edin, taşıdıkları şey ne kötüdür.””


bunlar iyi güzel  işler yaptıklarını zannettikleri halde çalışmaları boşa giden kimselerdir.”kehf/104)


 


Derin derin ağlamaya devam etti…içinde ki pişmanlık, küllerinden yeniden doğan kaknüs kuşunun ölüm çığlığı gibiydi.. gözü ağladıkça kalbi gülüyor, gecenin karanlığına inat ağladıkça kalbi sanki aydınlanıyor Yüce Sevgiliyi daha yakından hissediyordu.. dilindeyse yine o Allah dostunun ilâhisinden nağmeler yakarışa dönüşüyordu.. ağladıkça inledikçe ruhuna aks eden bir diriliş esintisi nefha-i ilâhi faliyete geçiyor gibiydi…derdinden kimseyi görmüyordu…gecenin ıssızlığında ara sokaklardan korkmadan geçiyordu…teyzeyi düşündü ne zaman görse”-kızım şu dünya da hiç gülmedim, bir iyi günüm olmadı hep acı hep keder, sıkıntı yokluk, nedir bu çilem …gülenimiz yok…bir de evlat acısı eklenince o hepsinden ağır geldi. Ardında dört küçük yetim bıraktı, gelin ise kırkı çıkmadan oğlanın  ölümüne sebep olan adama kaçtı…onları ben büyüttüm kızı daha ortaokuldan çıkınca erkenden evlendirdim laf gelmesin diye iki oğlan köyde çoban kaldılar…bu büyüğü de alıp geldim belki çalışır diye oda işe girip girip girip çıkıyor eliyle diliyle beni  incitiyor küfür ediyor ölmüş anneme babama” der ve hep iki gözü iki çeşme ağlardı. yetimlerle ilgili müjdeli Peygamber hadisini anlatınca biraz güler …”Peygamber müjdesine nail olmak kolay değil teyzeciğim sabret deyince  ağlamaları sevinç ağlamalarına dönüşürdü..” kendisi eve yaklaştığın da teyzeyi odun taşıyor buldu hasta haliyle hastaneden yeni çıkmıştı oysa…erzakları koşarak hemen mutfağa bıraktı odunlara koştu ,hangi odunu tutuysa teyze elinden aldı….teyzeciğim ne olur iflas etmiş bir müflisim ne olur bırak taşıyayım dediyse teyze bırakmıyor” sana kıyamam nasıl taşıtırım diyordu” baktı ki teyze ne kadar ısrar ettiyse bırakmıyor  daha fazla üzülüyordu, ağlıyordu beraberce sarılıp ağladılar. Toruna biraz taşı demiş oda gitmiş teyze ise sabah kızlar taşımaya gelecekler onlara torunun taşıdığını söyleyeceğini bu yüzden biraz taşıyorum dedi. kendisine pek çok güzel söz söyledi...  Rabbimin fazlındandır dedi ve üzerinde durmadı, kendisini sivrisinekten bile değersiz görmekteydi tekrar ağlayarak eve döndü Ertesi gün mesnevi günleriydi Fakihin sarığını tekrar okudu ama bu sefer daha farklı hissederek okuyordu. 


 


Müzeyyen Cihangiroğlu Bursa


 


Değerli  site ve okuyucu kardeşlerim...


  saygıdeğer, güzel gönüllü müttaki  dostlar...,sitenizde ,de yazılarınız , çoktur bize de hiç , ihtiyaç yoktur biliriz... Lakin , bizi de dolu bardakta bir gül yaprağı farz ederseniz sizin inceliğinizdir... ALLAH ebeden razı olsun... Bu hizmeti sunanlardan katkıda bulunanlardan...


Vesselam....


 


  “   Kalbim kasvet bağlayıp yollarım sarpa sarınca ümidimi affına merdiven yaptım…günahlarım gözümde büyüdükçe büyüdü ama onları, affının yanına koyunca affını tasavvurlar ötesi büyük buldum”(İmam-ı Şafi Hz.)


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]