.
Kıymetli yavrum,
Geçen gün alışveriş etmek için Kocatepe Camii’nin altındaki Beğendik çarşısına gitmiştim. Elimde araba, sebze meyve reyonunda, evimin ihtiyaçlarını alıyordum. Bir kimse bağırmaya yakın bir ses tonu ile olmaz efendim diyordu, olmaz böyle şey, rezalet bu. Ne bu çektiğimiz çile. Artık mevsim sebzesi, mevsim meyvesi diye bir şey kalmadı. Her mevsim her şey bulunuyor.
Birden irkildim. Acaba dedim, yanlış mı işitiyorum? Kulaklarıma inanamadım. Biz insanlar için aynı anda dört mevsimin nimetleri önümüze serilmişken, şükredeceğimiz yere, hamdü senâlar edeceğimiz yere nasıl da edep, hayâ, saygı hudutlarının dışına çıkıyorduk. Hayret etmemek mümkün değildi. Bu ve benzeri olayları görmek günümüzde öylesine çoğaldı ki. Hep bir velînin sözlerini hatırlıyorum bu günlerde... İlerdeki günlerde diyordu, öyle durumlara şahit olacağız ki, insanlar fırından yeni çıkmış, nar gibi kızarmış, çıtır çıtır taze ekmek bulacaklar da, utanmadan onun yanına çeşit çeşit katık isteyecekler. Bir, ömürleri bayat, kuru ekmek yemekle geçen o sultanları düşünüyorum, bir de önüne geleni beğenmeyen, hor gören, burun kıvıran şimdiki insanları... Allah sonumuzu hayır getirsin. İnsanların çoğunun ne istediklerini bilmedikleri, nereye gittiklerinin farkında olmadıkları bir garip, bir acayip dünyada yaşıyoruz.
İnsanların adına stres dedikleri, sözüm ona bilim adamlarının yazdıkları kitap ve makalelerle her gün biraz daha palazlandırdıkları o canavar, yüreğimizin üstüne oturmuş, saltanatını sürüyor. Stres aşağı, stres yukarı. Stressiz lâf yok. Her şeye o hâkim. Hani insanın, ne olur stressiz bir bardak su verin, diyeceği geliyor. Lügat mânâsı zorlanmak demek olan stresin bu kadar hayatımıza egemen oluşu, acaba biraz da bizim stres olayı karşısında yanlış tavır almamızdan mı ileri geliyor? Gayet tabii insanoğlu yaşadığı sürece çeşitli şekillerde denenecek, sınanacak. Biz bu dünyaya yiyip içip, zevk sefâ etmeğe gelmedik ki. Kimi zaman varlıkla, kimi zaman yoklukla deneneceğiz. Kimi zaman sağlıkla, kimi zaman hastalıkla deneneceğiz. Varoluşun kanunu böyle. Önemli olan, her an imtihanda oluşumuzun bilinci içinde, dikkatli, uyanık, edepli ve saygılı olabilmek... Bir zorlukla karşılaştığımız zaman, hemen isyan etmeyip, saçma sapan konuşmalarla kendimizi kaybetmeyip, Rabbim beni deniyor, sınıyor diyerek, o günkü imkânlarımız ne ise, onun sınırları içinde sorunu çözümlemeye çalışmak, daha akıllıca bir davranış olmaz mı? Neden hep, isteklerimizin olmasını istiyoruz. Acaba o isteğimiz nefsanî mi, değil mi, gerçekleşmesi halinde bizi mutluluğa mı, yoksa mutsuzluğa mı götürecek bilemiyoruz. Hayatta öyle durumlar var ki, başlangıçta iyi ve güzel görünürken sonu ıstırapla, çileyle bitiyor. Son üç senenin yılbaşı milli piyango talihlilerinin üçünün de hapiste oluşu ne kadar anlamlı ve düşündürücüdür. Bir insana her şey gönlünüzce olsun demek, acaba bir dua mıdır, yoksa beddua mıdır? Mânâ âleminin büyüklerinden bir zat “yoklukla denendik, sabredebildik. Varlıkla denendik, kaybettik” diyor. Önemli olan bir işin hayırla bitmesi, güzellikle sona ermesi.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Yüce ve Mutlu Olsun, Himmeti Üzerimize Olsun
Fatihalarımızla...