.
Bir baba düşünün, yemekten sonra büyük bir edeple, incelikle sofradaki kırıntıları topluyor. Hiç şüpheniz olmasın, çocuklarım siz de böyle yapın demesine gerek kalmaz. Çocuklar da aynı üslûp, aynı zarafet içinde babalarını taklit ederler. İkide birde hanımının pişirdiği yemeğe itiraz eden, ben onu yemem, bunu yemem diye nimete burun kıvıran babaların çocukları da aynen gördüklerini yaparlar. Sofraya konulan nimet ne olursa olsun, büyük bir edep, şükür, tevâzu ve incelik içinde “Allah’ım! Bu nimetleri verdiğin için sana sonsuz şükürler olsun. Bizleri bu nimetlere lâyık et yâ Rabbi” diyen babalar, eli öpülecek insanlardır. Allah onlardan razı olsun. Çocukluk günlerimi hatırlıyorum. Rahmetli babam, bana sürekli olarak aman oğlum borç yapma, borçlu yaşama derdi. Hayata atıldım. Herkes gibi acı, tatlı günler yaşadım. Sıkıntılarım oldu, gün oldu soframda yalnız kuru ekmek buldum ama o zaman da aynı edep ve incelikle “Allah’ım! Verdiğin nimete sonsuz şükürler olsun, nimetini, rahmetini, bereketini soframızdan eksik etme” dedim. Çalışma zamanları dışında güzel kitaplar okuyan, ibadetini muntazam yapan, kaliteli müzik dinleyen bir baba, çocukları için ne güzel bir örnektir. Hayata müspet bir görüş açısından bakan, mücadeleden yılmayan, hayattan ve insanlardan şikâyet etmeyen, yaşantısıyla sabrın, şükrün, edep ve inceliğin örneklerini veren bir baba, çocuklarına en büyük mirası bırakmıyor mu? Yıllar önceydi, bir aile tanımıştım. Evin erkeği hayata hep negatif açıdan bakıyor, her şeyden, herkesten, her zaman şikâyet ediyordu. Bunu itiyat hâline getirmişti. Bir gün, tatlı ve yumuşak bir üslûpla, bu hareketin doğru olmadığını, yeni yetişip gelen oğlu üzerinde çok kötü bir etkisi olacağını söyledim. Dinlemedi. Bildiğinde ısrar etti. Aradan yıllar geçti, vefat etti, ama oğlu bir türlü kendine gelemiyor. Hangi işe girdiyse başarılı olamadı, yarı yolda bıraktı. İnsanoğlu için bedbinliği, karamsarlığı itiyat hâline getirmek ne kadar tehlikeli bir iştir. İnsan sâde kendisinin değil, yakınlarının da hayatını zehirliyor, berbat ediyor. Böyle babaların elinde büyüyen çocukların, ne bitmez bir çileleri oluyor. Şikâyet, şikâyet, hep şikâyet. Ama kime karşı? Kimden şikâyet? Bunun bize faydası ne olacak? Bir erkeğin bitmez tükenmez yakınmalarıyla, menfi görüşleriyle, karısının ve çocuklarının hayatını zehir etmeye ne hakkı var?