.
Sabri Baba'mız ile Mesaj Dergisinin Bir Röpörtajı
Mesaj-Televizyondaki programlarınızda vermek istediğiniz şeyler nedir?
Tandoğan- Amacım yaşadığım güzellikleri hem sevenler hem de dinleyicilerle paylaşmak... Bugün hepimiz zor bir çağda, güç şartlar altında yaşıyoruz. Hepimizin binbir sıkıntısı, sorunları var. Sohbet, bu patırtı gürültüden bir güzellik damıtabilmek, onu başkalarıyla paylaşabilmek sanatıdır. Gönül sohbetinin amacı, insanın içinde zaten varolan güzellikleri ortaya çıkaran bir ortam hazırlamaktır. Bir dalgıç gibi bizi kendi içimize daldırıyorsa, kendi gönlümüzden bize inciler çıkartıyorsa, ona gönül sohbeti denir.
Mesaj- Sizce kültürel temel öğeler nelerdir?
Tandoğan- Kültür, Latince kökenli bir kelimedir. Ekmek, sürmek, işlemek demektir. Kafanın ve gönlün işlenmesi, sürülmesi, iyinin, güzelin ve doğrunun tohumlarının atılması demektir. Kafa ve kalp. İşte insanı insan yapan öğeler. Biz kalbimizi ve kafamızı maddî ve mânevî ilimlerin ışığında aydınlattığımız, temizleyip arıttığımız zaman, kalbin ve kafanın sentezini kendi günlük yaşantımıza yansıtabildiğimiz zaman, karşımızda güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünya bulacağız. Hayat güzel, insanlar güzel, yaşamak güzeldir. Hayatta kötü, fena insan yoktur. Yalnız çeşitli sosyal, ekonomik, psikolojik nedenlerle içlerindeki güzelliği dışarıya yansıtamamış insanlar vardır. Kötü denilen insanlarda güzellikler, meziyetler, değerler içte gizli kalmış, dışarıda çiçeklenme ve tezahür imkânı bulamamışlardır. Toplumda öyle insanlar var ki üstünde elbisesi yok. Öyle elbiseler görülüyor ki içinde insan yok... Dünyada en büyük bahtiyarlık insanın kendi kendinden memnun oluşudur. Kültürün amacı inceliktir, tevâzudur. Edep, saygı, zarafettir. Başkaları için yaşamanın, verebilmenin, paylaşabilmenin güzelliğini farkedebilmektir. Bizi bize götürüyorsa, bize bizden yakın olanla temasa götürüyorsa, ben ona kültür derim. Gerisi iri lâkırdılar, ukalâlık, edepsizliktir. Günün adamı değil, hakikatin adamı olmadadır hüner. Gün değişir hakikât değişmez. Bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Son nefesimize kadar hayat bir okul, bizler o okulun öğrencileriyiz.
Büyük Yunus, “Her dem taze doğarız/ Bizden kim usanası” der. Her dem yeniden doğmak, her an yepyeni oluşlar, pırıl pırıl güzellikler yaşamak ne büyük... ne muhteşem bir olaydır. Her zerreye ilk görüyormuşçasına hayret ve hayranlıkla bakmak. Onlardaki gün ışığına çıkmamış gizli güzellikleri görebilmek, yakalayabilmek nasıl tat verir insana... Ne olur nefsin hapishanesinden çıkalım. Allah’ın verdiği armağanları şükranla karşılayalım. Farkına varalım bu güzelliklerin. Güzellik Allah’ın cemâl tecellisidir. Doya doya içelim bu pınardan. Hayatta hiçbir şey, insanı öğrenmek ve onu anlamaya çalışmak kadar heyecan verici değildir. İnsan bir sentezdir. Bunu çözümleyebilmek, müthiş zekâ, dikkat ve gayret sarfını gerektirir. Kalbin edebi, sükûttur. Mânâ âleminin kapıları sabır, şükür, tevâzu ile açılır. Gözü yerde olanın gönlü âsumana çıkar. Elde edilmesi en güç dostluk insanın kendisiyle dost olmasıdır. Ve kendimizi yalnız kendimiz kurtarabiliriz. Ebedî Yunus, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” diyor. Önemli olan içimize inebilmek. İnsanoğlu kendine dönmediği, bilâkis kendinden uzaklaştığı için huzursuz ve mustarip dolaşıyor. Ne gaflet! Oysa bu âlemde her zerre bizi irşâd edebilir. Yeter ki, o şeyin ikazından ders alabilelim. Şâd olamıyorsak, bilelim ki kabahat bizdedir. Suçu topluma, ona buna atmakla yalnız kendimizi kandırmış oluruz. İnsanlara dünyayı cehennem gibi gösteren, kendi varlıklarının mânâsını bilemeyişleridir.
Gerçeğe ve güzele ulaşmanın yolu, “hayret duygusu”dur. Felsefenin de, ilmin de, san’atın da kaynağı budur. Güzellik kavramının doğup gelişmesi için ilk şart, kalp temizliğidir. Vücut bir mâbettir. İçinde sana, senden yakın olan vardır.
Sait Faik “her şey bir insanı sevmekle başlar” demiş. İş, o sevgiyi büyütüp, yüceltip, yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar, bütün kâinatı kucaklayabilmektir.
Mesaj- Kimlik arayışı sürecinde Türk insanı hangi noktadadır?
Tandoğan- Bugün toplum tam mânâsıyla pusulayı şaşırmış durumda. Ekonomik güçlükler, sosyal baskılar, pek çok insanda bunalım yaratmış durumda. Umudunu, yaşama sevincini yitirmiş, uyur gezer gibi. Anadolu’da bir söz vardır; “ver yesin, ört uyusun” diye. İşte öyle bir şey. Ama bütün bu olumsuzluklar içinde tertemiz kalabilen, kendini yetiştirmiş, topluma faydalı olabilmek için çırpınan insanlarımız da var. Yarınları onlar kuracak.
Mesaj- İnsanda davranış ve kalp ilişkisi nedir?
Tandoğan- Efendim, insanda küçücük bir et parçası var ki, o düzeldiği, temizlendiği zaman her şey güzelleşiyor, ihtişam kazanıyor. O aslî hüviyetinden uzaklaşınca hayat bir cehenneme dönüyor. Davranışlarımız kalbimizde taşıdığımız duygularla paralel gidiyor. Kalp düzelmedikçe, arınmadıkça, temiz, nezih davranışlar beklemek hayal olur. Yunus bir şiirinde, “Seni deli eden şey, yine sendedir sende” der. Bu, üzerinde uzun zaman düşünülmesi gereken bir sözdür.
Mesaj- Toplumdaki huzuru tesis etmenin yolları nelerdir?
Tandoğan- Çok önemli bir soru. Teşekkür ederim. Nasıl ki, Sait Faik “Her şey bir insanı sevmekle başlar” diyorsa; huzura giden yol da, insanın “huzura” çıkmasıyla başlar. “Huzur”da olabilen ancak huzurlu olabilir. Bu çağda insana yapılacak en büyük iyilik, onu kendi kendisiyle barış haline sokabilmektir. Bugün insanlar küs kendilerine. Asıl savaş kendi içinde. Varoluş kanunlarına aykırı yaşamanın doğal sonucu. Önce insanı kavgadan, kargaşadan kurtarmak gerekir. Önemli olan karanlıklara küfretmek değil, karanlıklar içinde bir mum yakabilmektir. Trafodan elektrik akımı gelmiyorsa, zavallı ampul ne yapsın. Bugün birçok insan susadıkça tuz yalayan insanlara benziyorlar. Önce insana neden susadığını, aradığı suyu nerede bulacağını öğretmek lâzım. Bilmem diyen öğrenir. Bilirim diyene ne verilir! Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Şu anda birçok insanın söverek, tükürerek baktığı şu dünyada nice güzel insanlar yaşıyor. Bir gül gibi kendilerini yetiştirmişler. Etrafa mis gibi inancın, efendiliğin kokusunu saçıyorlar. Ama görene. Köre ne! Şikâyet, şikâyet, hep şikâyet! Biz bunun için mi yaratıldık? Kimi kime şikâyet edeceğiz! Bunlar hayatın, varoluşun mânâsını bilmemekten doğan nefsin tekme atmalarıdır. Zaman kaybettirir insana... Yazık değil mi! Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde, “Gelme, gelme üstüme/ Bir şifâ vermeyeceksen eğer” der.
Mesaj- Dün ve bugün etkilendiğiniz kitap ve simalar hangileridir?
Tandoğan- Efendim, bir tasavvuf şairi, “insanda duyan kulak, gören göz, hisseden kalp varsa kâinattaki her zerre onu irşâd eder” diyor. Ben de çok küçük yaştan itibaren, konuştuğum her şahıstan, okuduğum her kitaptan, dergiden, yazıdan bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Herkese, her zerreye saygıyla, edeple bakmaya çalışıyorum.
Mesaj- Teşekkür ediyorum efendim.
Tandoğan- Asıl ben teşekkür ederim.
Aziz Ruhları Şad Olsun