Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Ahmed Kayhan Efendi Hz'ni dualarla hürmetle anıyoruz.
Gönderen : Site
Tarih : 8/3/2016 10:40:35 AM


.


Çok Değerli Dostlar,


Sabri Baba'mızın da manevi evlatlarından olduğu Gavsül Azam Ahmed Kayhan Efendi Hz'nin bugün (3 Ağustos) Hakka vuslat yıldönümüdür. Kendisi hakkında bir manevi evladının hazırlamış olduğu çalışmayı paylaşıyoruz. Kayhan Dede'mizin aziz Ruhu için bizler de Fatihalar, Yasinler gönderelim ve duasına mazhar olalım inşallah.


Selam, saygı ve sevgilerimizle.


Site


AHMET KAYHAN EFENDİ HAZRETLERİ (Hakka Vuslat 3 Ağustos 1998)


Efendim sözlerime, Niyazi Mısri Hazretleri'nin bir nefesi ile başlamak istiyorum:


Ey gönül gel Hakk’a giden râhı bul,
Ehl-i derd olup derûnî âhı bul,
Cânın ilindeki şems ü mâhı bul,


Âdem isen “semme vechu’llâh”ı bul,
Kande baksan ol güzel Allâhı bul.


 


Din, dil, ırk ve mezhep ayırımı yapmadan herkesi can-ı gönülden seven, tüm insanlığı kucaklayan yüce şahsiyet, Allah Dostu…


 


Efendim ben fakir mânevi evladına sordular, Ahmet Kayhan Hazretleri’ni nasıl anlatabiliriz?


Fakirin samimiyetle gönlünden gelen şudur ki;


Ahmet Kayhan Hazretleri nasıl anlatılabilir ki…?


Bu ne kadar mümkün? Ne kadar tanıyabildik? Ne kadar anlayabildik? Haddimize mi?


Hani derler ya kişi Güneşi gördüm dese yalan söylemiş olmaz. Ama anlat deseler nasıl anlatabilir ki? Ancak Güneşin ışığının ne kadarına yakın ve ne kadarına vakıf olabildiyse o kadarını anlayabilir ve o kadarını anlatabilir.


Bu duygular içerisinde bunları düşünerek Efendi Hazretlerinin affına, lütfuna, keremi ihsanına sığınarak ve himmetinden, feyzinden nasipdar olarak inşaallah. Kendileri kendilerini ne kadar tanıtır ve ne kadar lütfederlerse...


Ankara’nın Demirlibahçe semtinde 5 katlı bir apartmanın çatı katında oturan çok sade ve mütevazı yaşantısı ile 100 yaşını aşmış, Allah’ın emirlerine ve Resulullah’ın sünnetine sıkıca bağlı, Şeriat-ı Muhammedi’den hiç tâviz vermeden yaşayan ve biz mânevi evlatlarına da “ Şeriatsız tarikat olmaz.” diye öğütleyen, Hakikat-ı Muhammedi ile tüm insanlığı seven ve kucaklayan Koca Sultan, Ahmet Kayhan Hazretleri.


Asıl doğum tarihi belli olmaksızın nüfus kayıtlarına göre 1905 (hicri 1321) dir. Malatya’nın Pütürge kazasının Aktarla (Mako) köyünde  bu beşeri aleme teşrif etmişlerdir. Muhterem pederlerinin adı Ali, validelerinin ismi Gülsüm’dür. Küçük yaşta iken babalarını kaybetmiş, 14-15 yaşlarında  muhterem valideleri de ahrete irtihal edince bir süre halasının yanında kalmışlardır. Çocuk yaşlarında iken uzaktan akrabası olan Malatya’nın Kale (İzol) kazasında mürşidi Hacı Ahmet Kaya Hazretlerine intisap etmişler ve kendilerinin mânevi eğitimleriyle yetişmişlerdir.


            Efendi Hazretleri ümmîdir. Okuma yazmayı askerde öğrenmişlerdir. Gençliğinde sıklıkla İstanbul ve Ankara’ya çalışmak için gider, bir müddet çalıştıktan sonra tekrar Malatya’ya dönerlermiş. Bir gün temelli olarak Ankara’ya yerleşme arzusunda olmuş, Efendisine danışmaya ve destur almaya gitmişler. Mübarek mürşitleri Ahmet Dedemize cevaben “Ahmet, Allah’ı unutma. Allah’la git, nereye gidersen git.” deyip destur vermişlerdir. Ahmet Dedemiz de 1930’da temelli Ankara’ya yerleşmişler, 1937 yılında muhterem eşleri Hacer validemizle evlenip ikisi erkek ikisi kız dört çocukları dünyaya gelmiştir.      


 


EFENDİ HAZRETLERİNİN MANEVİ SİLSİLESİ


Fahri Kainat Efendimiz Muhammed Mustafa Hazretleri


Ebu Bekri Sıddık Efendi Hazretleri


Şah-ı Nakşibend Efendi Hazretleri


İmamı Rabbani Efendi Hazretleri


Abdullah-ı Dehlevi Efendi Hazretleri


Mevlana Mehmet Halid Zülcenaheyn Efendi Hazretleri


İsmail Fakirullah Efendi Hazretleri


Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi Hazretleri


Hoca Bekir Efendi Hazretleri


Ali Septi Efendi Hazretleri


Mahmut Samini Efendi Hazretleri


Osman Bedrettin (İmam Efendi) Efendi Hazretleri


Hoca Mustafa Naci Efendi Hazretleri


Harputlu Musa Kazım Efendi Hazretleri


Hacı Ahmet Kaya Efendi Hazretleri


Ahmet Kayhan Efendi Hazretleri (Dedemiz)


Musa Kazım Efendi Hazretleri ile Hacı Ahmet Kaya Efendi Hazretleri, Hoca Mustafa Naci Hazretleri’nin evlatlarıdır. Dedemiz Ahmet Kayhan Hazretleri’nin mürşidi Hacı Ahmet Kaya Hazretleri’dir. Musa Kazım Efendi Hazretlerini de sık sık ziyaret eder, ellerini öper, öğütlerini dinler, dua ve himmetlerini alırlarmış. 1944 yılında muhterem efendileri Hacı Ahmet Kaya Hazretleri, 1966 yılında da Harputlu Musa Kazım Efendi Hazretleri  beka alemine irtihal etmişlerdir.


 


Bismillahirrahmanirrahiym


Ya Rabbi Ya Hayyu Ya Kayyum,


Ya Zülcelali vel İkram:


Aşk ile, muhabbet ile geldim sana


Aşkım ile bana ikram et , Ya Rabbi


Bu Aşk bana Yar oldu,


Ruha gıda oldu,


Gören; İşiten, Söyleyen sen oldun


Elhamdülillah ki seni buldum


Kendim kayıp oldum


Ben ten oldum


Sen can oldun


Ten fani, Can baki.


 


Ne Bektaşi’yim


Ne Hanefi’yim


Ne Şafii’yim


Ne Mâliki’yim


Ne Hanbeli’yim


On iki İmam’ın Saliki’yim


Muhammed Ali’nin sevgilisiyim


Ali Aba’nın örtüsüyüm


On dört masumun matemiyim


İmam Hasan


İmam Hüseyin Aşkı ile


Ehli Beyt’in aşıkıyım


diyerek gönül alemini ve haneyi şeriflerini tüm insanlığa açıp, maddi, mânevi gelişimleri için elinden geleni esirgemeden çalışıp emek vermiş ve beka âlemine irtihal edene kadar devam etmişlerdir. Amenna ki mânevi tasarrufu ile hâlen devam etmektedirler.


            Efendi Hazretlerinin devlethanelerine her inançtan, tüm farklı mezheplerden, tarikat ve cemaatlerden, devlet adamlarından, bilim adamlarından, ordu mensuplarından tutun memurundan, esnafından, işçisinden, çiftçisinden, toplumun her kesiminden insanlar gelir, huzuru âliylerinde cem olur, nazar-ı ilahileriyle tüm farklılıklar İslam ile tevhid olurdu.


*


Efendi Hazretleri Nakşi miydi? Kadiri miydi? Melami miydi…?


Efendi Hazretleri’ni ziyaret eden, sevenlerinden kimileri Efendi Hazretleri Nakşi’ydi, kimileri Kadiriydi, kimileri Üveysiydi, kimileri Melami ya da Mevlevi'ydi derlerdi. Bu noktaları, biz mânevi evlatları olarak edeben kendilerine hiç sormadık. Kendilerinden işittiğimiz ve öğrendiğimiz kadarı ile sulben Kadiri, yol olarak da Nakşi’ydi.


Efendim,


Hani Beyazid-i Bestami Hazretlerine sormuşlar ya;


“Mezhebiniz ve meşrebiniz nedir?” diye.


O Koca Sultan da cevaben buyurmuşlardır ki;


“Allah’ın mezhebinde ve Allah’ın meşrebindeyim.” 


Ahmet Kayhan Dedemiz de;


“Ne Alevi’yim, Ne Sünni’yim. Ben Muhammedi’yim.” deyip, tüm Tarik-i Şerifleri Makam-ı âliylerinde cem eylemişlerdir.


Huzuru âliylerinde iken biz mânevi evlatlarının şahit olduğu ve yaşadıkları kadarıyla Efendi Hazretleri Nakşi ya da herhangi bir tarikat ve tekke mürşidi olarak değil, "Vema ersalnake illa Rahmetellil Alemin" sırrı ile Lutf-u kerem edip mübarek nazarlarından sohbet ederek, namütenahi tasarruflarıyla irşad ederlerdi.


Evliyâ'ya Eğri Bakma
Kevn-ü Mekân Elindedir
Mülke Hüküm Süren Odur
İki Cihân Elindedir

Hakk Onu Bunda Gönderdi
Kullarını İrşâd İçin
Kime Diler İmân Verir
Kahr-u İhsân Elindedir

Sen Onu Şöyle Sanırsın
Sencileyin Bir Âdemdir
Evliyâ'nın Sırrı Vardır
Gizli Âyân Elindedir

Hakk Zâtıyla, Sıfâtıyla,
Tecelli Eylemiş Onda
Varlığı Hakk Varlığıdır
Emr-i Sübhân Elindedir

Kaygusuz Eder Bu İlmi
Okudum, Anladım, Bildim
Bütün Âlemlerin Hükmü
Kâmil İnsan Elindedir.


                        Kaygusuz Âbdâl Hazretleri


           


"Dinim Sevgi, Sırrım Merhamet"


Ahmet Kayhan Hazretleri


 


Sayın Sabri Tandoğan Bey'den dinlediğimiz bir hatıra:


Derler ki;


“Bir gün Ahmet Efendi Hazretleri’ni ziyarete gitmiştim. Huzurlarında oturup sohbet ederken evin kapısında bir hengame ve ısrarla yalvaran bir ses işittik. Adamın biri, bir derdi yüzünden içip zil zurna sarhoş olmuş ve Efendi Hazretlerini ziyarete gelmiş. Ayakta duramayacak kadar sarhoş olan bu adamı, kapıyı açan kişi içeri almak istemiyor. Adam ısrarla yalvararak içeri girmek istiyor. Ahmet Efendi bu sesi işitip durumu öğrenince "Açın şu kapıyı, alın şu adamcağızı içeriye. Bir Baba'nın sarhoş evladı da olur Ya Hu." dediler. Buradan sonrası mühimdir. Adam edeple huzura varıp, Efendi'nin elini öptü ve kafasını da Efendi'nin dizlerine koyup, hıçkıra hıçkıra ağlayarak derdini anlattı. Ahmet Efendi Hazretleri de adamcağızın başını okşayıp "Vah yavrum vah" diyerek teselli edip neler yapması gerektiğini öğütledi.”


Efendi Hazretleri her zaman "Ferdî değil, Umumîyiz" derlerdi. Sevgi, şefkat ve merhametleri ile tüm insanlığı kucaklamışlar, çok yaşlı olduğu için de herkesin Ahmet Dede'si olmuşlardı.


Efendi Hazretlerine aşık olan evlatlarından mânevi bir büyüğümün Efendi’ye ithafen yazdığı şiirle sizlere seslenmek istiyorum.


Ahmet Dede derler adına


Baldan tatlı, doyamazsın tadına


Oturmuş Sultanlar Sultanının tahtına


Görmüyorsan, küs kardeşim bahtına


            Huzuru âliylerine, duyup da gelenlerin dertlerini dinler, onları latifelerle rahatlatarak elinden geleni esirgemeden dertlerine derman olurlardı.


Şaka gibi söyler hakikati


Gönülleri sarar muhabbeti


İki cihana erişir merhameti


Yoksa nasibin, küs kardeşim bahtına


 


Kimin var muhabbet ve irfanı


Çıkarmaz gönülden Rahim ve Rahman’ı


Bulur, Allah dostu Ahmet Sultan’ı


Odur derman, odur gönüllerin fermanı


 


Kendilerinin Hadislerden ve Allah Dostlarından edep ile ilgili derlediği veciz sözler:


 


AH EDEP 


(Ey İnsanoğlu! Allah’ı sevmek, Allah’a gitmek istiyorsan, maddi ve mânevi her işinde edeb ile gir, irfan ile çıkmaya çalış.)


 


- Beni Rabbim edeblendirdi. Ve ne güzel edebledi.


- Âdemoğlunun edebden nasibi yoksa insan değildir.


- İnsanla hayvan arasındaki fark, edebdir.


- Edeble süslenmeyen akıl, silahsız kahramandır.


- Edeb: Aklın dıştan görünüşüdür.


- Edeb: Eline, diline ve beline sahip olmaktır.


- Edeble varan, lütufla döner.


- Edeblerin anası, az konuşmaktır.


- Edeb, evliyaullahın delilidir. Allah’a kavuşma sebebidir.


- Edeb olmadıkça, asalet düzelmez.


- Edeb, şeytanı öldüren bir silahtır.


- Edeb, en hayırlı sanattır. Hakk’a giden yolun azığıdır.


- Edeb, her şeyin başıdır. Tasavvufun tamamı, edebdir.


- Edeb, olgunlaşmanın ilk şartıdır.


- Edebi terk eden, arif değildir.


- Edebi berk et! Her şeyi terk et!


- Edebden mahrum olanlar, Hak dergahından kovulurlar.


- Edebi olmayanın güvenilir ilmi yoktur.


- Emir, edebin üstündedir.


- Hakikat’tan maksat, ancak edebdir.


- Hakiki edeb, nefsi terk etmektir.


- Ayıplarınızı edeble örtünüz.


- Hakiki güzellik; ilim ve edeb güzelliğidir.


- İnsanın ziyneti, edebin tamamıdır.


- Babası ölen değil, ilim ve edebi olmayan yetimdir.


- Evladına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir.


- Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür.


- Akıllı, edebi edebsizden öğrenir.


- İlim şerefi ve edeble Âdem, melekten üstün oldu.


- Şeytan Allah’ın huzurundan, edebi terk ettiği için kovulmuştur.


- Edeb dışı hareketler, feyzi keser. Ve sahibini sultanın gönlünden uzaklaştırır.


- Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur.


- İmanın hakikatine ermek için, yakın bilgi; yakın bilgi için, ihlâslı amel; ihlâslı amel için, farzları eda; farzları eda için, sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de, edebi korumak lazımdır.


- Edeb, insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır.


- Sofilerin terbiye etmediği kimse, edebin hakikatini anlayamaz.


- Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar.


- Edeb; kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir.


- Üstadının edebi ile edeblenmeyen, sünnet ve hadisle edeblenemez. Sünnet ve hadisle edeblenemeyen de ayet ve Kur’an’la edeblenemez.


- Üstadının meclisine edeble girenler, ondan nihayetsiz feyizlere erişirler.


- Üstadına edeble hizmet edenler, ondan Arş derecesinde mertebeye kavuşurlar.


- Şeyhlerin edebi ile edeblenmedikçe, şeyhlerden nasip almak mümkün değildir.


- Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez.


- Edeb, insanı kalbden sevdirir.


- Edeb, insanı utanılacak şeylerden koruyan melekedir.


- Edeb, sünnet-i Resulullah’a uygun hareket etmektir.


- Edebden daha üstün şeref yoktur.


- Edeb kâidelerinin en alt derecesi, bir kimsenin, cehaletini sezdiği yerde durup, onu gidermesidir.


- İlim elde etmek isteyen, edebli olsun.


- İyi amel sahibi olmak isteyen, edebli bir şekilde ilim sahibi olmaya baksın.


- Muhabbet ehli, sevgi işinde iyi niyete sahip oldukça, edebleri artmaya başlar.


- Edeb; nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir.


- Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır. Cennetteki makamlara, amel ve edeble ulaşılır.


- Edebin dostları: hayâ, samimiyet, teslimiyet, muhabbet, niyet, itaat, gayret, sohbet ve hizmettir.


 


İlim meclisinde aradım, kıldım taleb,


İlim en geridedir, illâ edeb, illâ edeb.


Setreder ayıbını insanın hep:


Ne güzel elbiseymiş esvab-ı edeb.


Ehli diller arasında aradım, kıldım taleb,


Her hüner makbûl imiş; illâ edeb, illâ edeb.


Edeb bir tac imiş nûru Hüda’dan


Giy ol tacı, emin ol her belâdan. 


                               Ahmet Kayhan Dedemiz'in İrfan Okulunda Oku kitabından (syf. 71-72) alıntıdır.


           


Pek çoğu gelir bırakır derdini


Kim gönülde tutar muradını


Edeb Ya Hu’nun sırrını


Öğrenmediysen, küs kardeşim bahtına         


 


            "Dinimiz edep ve ahlak dinidir. Şeriat-ı Muhammedi'den ayrılmadan yaşayalım, çalışalım, gayret sarfedelim. Edebe ve ahlak-ı Muhammedi'ye kavuşalım, Muhammedi olalım" diyerek sohbetler ederlerdi.


 


Buldu isen, edeble var huzuruna


Etti isen murad, teslim ol sahibine


Söyleneni yap gayrısını bırak ehline


Marifet, girmektir Ahmet Sultan’ın gönlüne


 


Sayın Namık Kemal Zeybek'ten bir hatıra:


1977 yılının güz aylarından birinde o zaman "Hergün" gazetesinde yazar olan iki arkadaşımla ziyaretine gitmiştik... Beni sağ yanındaki yere oturttu. Karşısındaki iki arkadaşımla söyleşiye başladı. Daha çok siyaset konuşuyorlardı. Ben, tasavvuftan ve “Vahdet-i Vücuttan” konuşmak istiyordum. “Bu arkadaşlar olmasaydı da Vahdet-i Vücuttan konuşsaydık” diye düşünürken, cebinden bir kağıt çıkardı ve bana uzattı. Aldım okudum... Vahdet-i Vücut ile ilgili ayetler ve hadislerdi... “Tamam mı?” diye sordu... “Anladım efendim” dedim. Karşısındakilerle söyleşiyi sürdürdü.



O günden sonra ne zaman canım sıkılsa, düşünce düğümlerine, tartışma açmazlarına girsem yanına giderdim... Konuyu açmama gerek kalmazdı... O anlatırdı, dinlerdim, sonra kalkar giderdim. (Alıntı: Ay Gazete)



Sevilen gönül onunla doyar


Sessiz sözsüz söyleneni duyar


Bu zevke bir vardı mı gönül


Her an Ahmet Sultan’ını arar


 


            Efendi Hazretlerinin Huzur-u âliylerinde iken biz mânevi evlatları dünyaya ait hiçbir istek kalmaksızın “Allah var, gam yok” deyip mutlak huzura kavuşmuş halde, mübarek nefeslerini soluyarak sohbetlerini, öğütlerini İnşaallah hayatımızda tatbik etmek ve yaşamak iştiyâkı içerisinde can kulağı ile dinlemeye dikkat eder, feyzi-yab olur, mübarek ellerinden de öper, Huzur-u âliylerinden ayrılırdık.


 


Murad et ki o gönüle giresin


Gayrısını gönlünden silip atasın


Ahmet Sultan ile bir gönül olup


O gönül aynasından Hakk’ı göresin.


(Cümlemize İnşaallah.)


 


Efendim mâlumunuzdur;


Allah dostlarının en büyük özelliği Huzur-u âliylerinde iken size mutlak ve mutlak Allah’ı hatırlatmalarıdır. Bu fakirin hissettikleri ve yaşadıkları kadarıyla Efendi Hazretleri’nin Huzur-u âliylerinde iken kendimi Resulullah Efendimizin Huzur-u âliylerinde ve Zat-ı âliyleriyle müşerref olmuş gibi hissederdim. Lütuflarıyla da, himmetlerinden nasipdar olarak "İslam" olmuş, hayat bulmuş olurdum. İnanıyorum ki sadece ben fakir değil birçok seveni ve evlatları da bu tecellinin içerisinde olup bu hâli yaşarlardı.


Efendim bu sözler sizlere garip gelmesin. Mâlumunuzdur Resulullah Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde buyurmuşlardır ki;


“Benim ümmetimin âlimleri (velileri) benim varislerimdir.”


Yine bir Hadis-i Şeriflerinde;


"Beni gören Hakk-ı görmüştür." buyurmuşlardır.


 


Hak Zatına mahremi irfan olan anlar bizi


Baş ilminde bahri bi payan olan anlar bizi


Bu ölüm güllüğüne bülbül olanlar anlamaz


Kalıcı yüz hüsnüne hayran olan anlar bizi


 


Biz şu abdalız bıraktık omzumuzdan şalımız


Varlığından soyunup üryan olan anlar bizi


 


Yeryüzü şarabıyla sekran olan anlar bizi


Damlasını deniz edip, umman olan anlar bizi


Cahil anlamaz, Zül-irfan olan anlar bizi


Sırlara vakıf olup, hayran olan anlar bizi


Anlamaz hayyal olan, hayran olan anlar bizi


 


Ey Niyazi, damlamızı deryaya saldık  bugün


Damla nice anlasın, umman olan anlar bizi.


                                                           Niyazi Mısri Hazretleri


(Ahmet Kayhan Dedenin Maddi ve Mânevi Öğütleri)


 


Evlatlarım!


Çeşitli vesilelerle sizlerle tanıştım. Bazılarınız beni yazdığım kitapları okuyarak, bazılarınız da eşinden, dostundan duyarak tanıdı. Hatta, bir kısmınız da, Allah'ın takdiriyle rüyâsında görerek bulduğunu ifade etti. Her ne sebeple olursa olsun, sonuçta, takdir-i ilâhi tanışmamızı istediği için tanışıp görüşmüş bulunuyoruz.


Hak yolunda edinebildiğim mânevi tecrübe ve ilahi ilimler doğrultusunda hiçbir menfaat beklemeden sizlere faydalı olmaya gayret gösterdim. Sizlerden bazılarının, yetenekleri ölçüsünde, bizim eserlerimizi okuyarak, mânevi olgunlaşma yolunda oldukça önemli adımlar attığını görmek, beni ziyâdesiyle sevindirmiştir.


Hiç ayırım yapmadan tüm insanlara Allah rızası için hizmet etmek, sevgi, kardeşlik ve barış yolunda ülkemize faydalı, inançlı insanlar yetiştirmek gayesi, yazdığımız kitap ve bültenlerde açıkça görülmektedir. Dilerim, bu ülkedeki her fert bu şuur ve idrak etrafında birleşmek suretiyle, şu cennet vatanımızın birlik ve beraberliğine bir nebze olsun katkıda bulunmuş olur.


Ben, kitaplarımı okuyan, tavsiyelerimi dinleyen ve herkesi gönülden seven, onların maddi mânevi insanlık yolunda gelişmesi için elinden geleni esirgemeyen bir dedenizim. Bana yakın olan kimseler, beni dinleyen, tavsiyelerimi tutan, Allah için sevdiklerimi en çok sevenlerdir. Onlar, benim fikir bahçemin yeni açan gonca gülleridir. Onlar beni Allah için sevdiler. Ben de onları Allah için çok sevdim. Allah için yetiştirdim. Allah sağlık, sıhhat verdiği sürece de yetiştirmeye devam edeceğim.


Yavrularım!


Sizler Ben’i seviyorsanız, başkalarının da Allah ve Resulünü çok sevmesine sebep olun. Bilerek veya bilmeden Hakk'ı seveni, Hak'tan uzaklaştırmayın. Kıskançlık tuzaklarına düşerek fitneye sebep olmayın. Bunu her kim yaparsa Ben'i çok incitmiş olur. Her konuda kusuru önce kendinizde arayın. Başkalarının kusur ve açıklarını arayarak kendinizi tatmine kalkışmayın!


İslam’ın beş, imanın altı şartını yerine getirerek Resulullah’ın sünnetlerine sıkıca bağlanın. Allah‘ın emirlerine hassasiyetle uyarak, yasaklarından titizlikle uzaklaşın. İnandığınız gibi yaşayın; yaşadığınız gibi inanmaya kalkmayın. Bu dini kendi aklınıza göre yorumlayıp, onu tahrip etmeyin. İslam dini bir bütündür. Noksansız tamamlanmıştır. Reform ile düzeltilmeye ihtiyacı yoktur.


Anne ve babalarınıza iyi davranın. Büyüklerinize saygılı olun. Devletinize, demokrasiye ve insan haklarına yürekten bağlanın. Kanun ve nizamlara uyun. Gençlere sahip çıkıp, doğru yolda yetişmelerine yardımcı olun.


İmanınızı güçlendirin. İşinizde başarılı olun. Eşinizle iyi geçinin. Çocuklarınıza şefkatli davranıp vatana millete faydalı olacak şekilde yetiştirin.


Nefsinizi şehvet ve menfaatin esaretinden kurtarıp, ruhun kutsal hâkimiyetine sokarak, Rabbinizden gelen faydalı ilhamlara gönül kulağınızı açık tutun.


 


Edep insanın ziynetidir. Edepli olun.


Herkese anlayışla davranıp gönül kırmayın.


Dertlilerin derdine ortak olup hasta ve yoksullara yardım edin. Acizlere  sahip çıkın. Vakıflar ve yardım dernekleri kurarak topluma faydalı olun.


Çevrenizi temiz tutup, güzel kullanın. Kirletmeyin. Toplu alanlarda, ibadethanelerde başkalarını rahatsız etmeyin. Yüksek sesle konuşup etrafınızdakilerin huzurunu kaçırmayın.


Büyücülük ve üfürükçülük gibi safsata olaylara itibar ederek bu işle uğraşanlardan medet ummayın. Hastaları doktorlara emanet edip, onlar için, yalnız Allah'tan şifa dileyin. Cân-ı gönülden yapılan duanın gücüne içtenlikle inanın. Her türlü kazadan, beladan, Yaradanınıza sığının.


 Allah hepinizden razı olsun. Tümden Allah'a emanet olun.


 


            3 Ağustos 1998 yılında, bir rivayete göre 107 yaşında iken,  her fâninin olduğu gibi Efendi Hazretleri de cismani bedenini toprağa bırakıp, bekâ alemine irtihal eylemişlerdir.


Buyurmuşlardır ki;


 


“Sizlere vefatımda hayatımda olduğumdan daha yakın olacağım. (Kınından çıkmış kılıç gibi)”


 


            Efendi Hazretleri yerine halife bırakmamışlardır. Kendilerinin bizzat sözü ve vasiyeti şudur: “Ben yerime kimseyi düşünmüyor ve kimseyi yerime halife bırakmıyorum.” Tasarrufu, himmeti sonsuza kadar devam etmekte ve edecektir İnşaallah.


Efendi Hazretleri’nin dört kitaptan oluşan eserleri mevcuttur. Bunlar;


 


Adem ve Alem,


Ruh ve Beden,


İrfan Okulunda Oku,


Aradığımı Buldum, Al Oku.


            Kabri şerifleri Ankara’nın Kayaş’a bağlı Kızılca Köyünde Ahmet Kayhan Birlik Camii’ndedir. Himmetleri, şefaatleri, lütfu keremi ihsanları cümlemizin üzerine olsun İnşaallah.


 “Ey Ademoğlu Ey İnsanlar!


  Bizler HÜVEL BAKİ HAYY’ız, ölmeyiz


  Bizlere dua etmeyin, kendinize acıyın,


  Fatiha’yı bizden bekleyin.


  HAYY olan ölmez, ölen beşerdir.


  Beşer fâni, ALLAH (c.c) BAKİ’dir.


  Ölen sensin, çünkü dirilmedin.


  Ölü olan sensin,


  Fatiha’yı Şerif-i sana okumalı.”


                            Hacı Ahmet Kayhan


 


Ahmet Kayhan Hazretleri’nin tüm insanlığa hediyesidir:


ALLAH’IM, lütfet ki gittiğimiz her yere barış götürelim. Bölücü değil, bağdaştırıcı, birleştirici olabilelim. Nefret olan yere sevgi, yaralanma olan yere affedicilik, kuşku olan yere inanç, ümitsizlik olan yere ümit, karanlık olan yere aydınlık ve üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı, bize lütfet Ya Rabbi.
            Kusurları görenlerden değil, kusurları örtenlerden; teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden; anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden; yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olmamıza yardım et.
            Yağmur gibi hiçbir şeyi ayırt etmeyip, aktığı her yere canlılık bahşedenlerden;
güneş gibi hiçbir şey ayırt etmeyip, ışığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan; toprak gibi, her şey üstüne bastığı halde, hiçbir şeyini esirgemeyip nimetlerini herkese verenlerden ve gece gibi bütün ayıpları sarıp örtenlerden; Alemlerin dinlenmesine imkan hazırlayanlardan olmayı bize lütfet.
             Alan değil, veren ellerin, affedici olduğu için affedilenlerin, Hak ile doğan, Hak ile yaşayan ve Hak ile ölenlerin ve sonsuz yaşamda yeniden doğanların saffına katılmayı bizlere nasip eyle. AMİN
Hacı Ahmet Kayhan


 


”BİL , BUL , OL”         


Ahmet KAYHAN Efendi Hazretleri


 


(Ahmet Kayhan Efendi Hazretlerinin mânevi evlatlarından.)


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]