On yıl kadar önceydi, siyah Mevlevi kıyafetli bir zatın fotoğrafını görmüştüm. Fotoğrafın altında Tahirü’l Mevlevi yazıyordu… Fotoğraftaki kişi o kadar manalı bakıyordu ki bu bakış bende onu daha fazla tanıma hissi uyandırdı. Sonra onun yüreği yanık bir Mevlevi olduğunu öğrendim. Aynı devirde değildik ama bir şekilde onu yakın bulmuş ve sevmiştim. Tıpkı Yaman Dede’yi sevdiğim gibi onu da ilk görüşte sevmiştim. Bandırmalı Ali Öztaylan Efendi’yi tanımam da yine aynı şekilde olmuştu.
Şükürler olsun Rabbimize ki bugün bu zatları daha yakından tanımamız için güzel programlar düzenleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından geçen hafta Ali Emiri Kültür Merkezi’nde vefatının 60. yılı vesilesi ile düzenlenen Tahirü’l Mevlevi anma toplantısı bu güzel programlardan birisiydi. Orada çok hürmet ve muhabbet duyduğumuz büyüğümüz Emin Işık Hocamızın konuşmasını dinledik. Emin Işık Hocamız yapmış olduğu konuşmasında Bandırmalı Ali Öztaylan Efendi’den de bahsetti… Sizleri tarihe tanıklık eden ve ilk defa yayınlanacak olan bazı hatıraların yer aldığı notlarımızla baş başa bırakıyoruz:
Çok nüktedan bir zattı
Tahirü’l Mevlevi çok nüktedan bir zattır. O kadar çile çekmiş olmasına rağmen sevinçle, neşeyle hayata bakan bir insandır. Çile çektiği halde karakteri değişmeyen, ufak tefek şeylere metelik vermeyen bir insandır. Yeri geldiği zaman nükte yapar, yeri geldiği zaman sert konuşur, yeri geldiği zaman sema eder, şarkı söyler, türkü söyler, şiir yazar… Hür, serbest düşünen, Mevlana’dan başka kimsenin önünde fazla eğilmeyen öyle bir insan…
Rahmetli Şefik Can Hocamızın tamamlamaya çalıştığı on sekiz cilt olarak elimizde bulunan Mesnevi’nin büyük bir kısmı, Tahirü’l Mevlevi’nin ders takrirlerinden elde edilmiştir. Yani Tahirü’l Mevlevi oturup da baştan sona Mesnevi şerhi yazmamıştır. O Mesnevi okutmuştur, o notlar sonra toplanıp kitap haline getirilmiştir. Tahirü’l Mevlevi’nin Fatih’teki, Süleymaniye’deki ve Laleli’deki Mesnevi derslerine Mehmet Akif Bey de gelmiştir.
Benim Mesnevi anlatma icazetim yok!
Bu çok güzel bir eser olduğu için, Mesnevi şerhi olarak öğrencilerime bunu tavsiye ediyorum. Aşağı yukarı yirmi senedir o şerhi okutuyorum. Nereye gideceksek o cildi götürüyorum. Sürekli o kitabı okutunca Tahirü’l Mevlevi benim manevi olarak hocam olmuş oluyor.
Ben mesnevihan olarak icazetli değilim. Ali Öztaylan Abi’nin vasiyeti ve ısrarı üzere Mesnevi okutmaya başladım. “Okut” dedi… “İcazet almak lazım” dedim. “Kimden icazet alacaksın?” dedi. Son mevlithanlardan hocam Mithat Buhari, Mustafa Selman Dede ve Şefik Can vardı. Onlardan bir icazet almayı düşünmedim. Ali Öztaylan Abinin emriyle bu işe başladım. İyi ki de başlamışım. Çünkü ihtiyaç var. Gittiğim yerde on kişi olsa yeter diyorum, bakıyorum ki doksan kişi olmuş.
Bandırmalı Ali Efendi’yi tanıyın!
Size merhum Bandırmalı Ali Öztaylan Abiden de bahsedeyim. Bandırma’da süt evi olan bütün son devrin tarikat büyükleri ile, şairleri ile dostluğu olan mübarek bir insan. Onun nasıl bir adam olduğunu öğrenmek istiyorsanız Tahirü’l Mevlevi’nin Ali Abi hakkında yazdığı şiiri okuyun. Tahirü’l Mevlevi, Ali Abi’nin evinde misafir kaldığı sırada onun için şu şiiri yazıyor:
“Arıyorsan tam bir Müslüman
‘Süt-evi’ sahibi Ali Öztaylan
Sana salık verdim ey din kardeşi
Hakikat Ali’nin bulunmaz eşi
Allah’a, Resul’e sadık bir bende
Onların aşkıyla vücudu zinde
Faziletseverlik olmuştu yolu
Hülasa Allah’ın sâfi bir kulu
Benim de manevi evladımdır o
Bais-i sürûr-u fuadımdır o
Olsun diyerek bir tuhfe-i edeb
Yazdırdı birinci divanımı hep
İstedi yazdırmak ikinciyi de
Bu nüsha o yüzden geldi vücude
Allah salâhını müzdad eylesin
Kalbini nur ile abâd eylesin
Benden ona karşı şükran ve dua
Kabul eder elbet Cenab-ı Hüda
Duası böyledir Tahir Olgun’un
Allah onu daim eylesin memnun”
Neyzen Tevfik ile tanışması…
Ali Abi münevver adamları, tarikat büyükleri, şairlerini çok sever ziyaretine gidermiş. Eskiden Bandırma’nın çok güzel yoğurdu olurdu. Ali Abi bir miktar yoğurt biraz da beyaz peynir almış, Neyzen Tevfik’i ziyarete gitmiş. Neyzen Tevfik kapıyı açmış, Ali Abi “Sizi ziyarete geldim” demiş. Neyzen Tevfik de; ”Ziyaret edecek bir adam bulamadın mı, defol git” demiş. Ali Abi iki saat kadar dolaşmış, yine gitmiş Neyzen Tevfik’in kapısını vurmuş. “Kim o” deyince “Ben Ali efendim, sizi ziyaret etmek istiyorum” demiş… Neyzen Tevfik; “Ya bela mısın defol git dedik ya… Benim neyimi ziyaret edeceksin. Ben ziyaret edilecek adam değilim” demiş. Ali Abi; “Ben sizi çok seviyorum efendim” deyince Neyzen bu sefer; “Ben sevilecek adam değilim, benim neyimi seviyorsun?” diye sormuş. Ali Abi: “Ben Akif Beyi çok seviyorum, Akif de sizi çok seviyor, onun için sizi seviyorum” demiş. Neyzen derin bir ah çekip “Akif’im” dedikten sonra içeri davet etmiş ve biraz sohbet etmişler.
Sonra Neyzen, Ali Abiye demiş ki: “Şehzadebaşı’nda Yavrunun Kahvesi var. Git Yavru’ya haber ver, akşam beşte neyimle beraber geleceğim.” Ali Abi denileni yapmış, akşam beşte de denilen kahveye gitmiş. Orada Ali Nihat Tarlan, Fuat Köprülü ve edebiyat fakültesinden hocalar varmış. Ali Abi o günü anlatırken diyor ki: ”Hayatımda dinlediğim en hüzünlü ve en duygulu ney taksimini dinledim.” Bu vesile Ali Abi, Neyzen Tevfik ile bir dostluk kuruyor. Her geldiğinde de ona yoğurt, peynir falan getiriyor. Neyzen Tevfik vasiyetinde cenazesini Ali Abi’nin yıkamasını istiyor. İşte Ali Abi böyle bir insan.
Ali Abi ile ilgili size bir şey daha anlatmak istiyorum. Bir gün Ali Öztaylan Abi Ramazanda umumhaneye bir ziyarette bulunuyor. Orada beş altı tane kadın var. Onlara; “Mübarek Ramazan ayında sizi kimse arayıp sormaz. Size bir iftar vermek istiyorum, ne olur beni kırmayın” diyor. Onlar Ali Abiyi zaten tanıyorlar, süt evine gelip ara sıra orada dondurma yiyorlar, sütlaç yiyorlar... Davetin olduğu gün gelince iki araba gönderiyor ve o kadınları aldırıyor. İftarda güzel bir şekilde ikramda bulunuyor. Sonra Bandırma’da bir laftır sözdür başlıyor, işte Efendim kala kala umumhane kadınları mı kaldı iftar verilecek, işte Kur’an kursunda şu kadar öğrenci var falan diye bir sürü dedikodu yapıyorlar. Ta Sami Ramazanoğlu Efendi’ye kadar gidiyor bu sözler. Ali Efendiyi gözden düşürmek için bunu Sami Efendi’ye anlatıyorlar. Sami Efendi diyor ki: “Ali ne yaptığını bilir, onunla uğraşmayın.”
Ahmet Remzi Dede ile bir anısı
Tahirü’l Mevlevi’nin Ahmet Remzi Dede ile yakın bir dostluğu var. Ahmet Remzi Dede, Tahirü’l Mevlevi’den dört-beş yaş büyük ve daha kıdemli… Tahirü’l Mevlevi Ankara’ya gidince Ahmet Remzi Efendi onu karşılamaya gidiyor. Tahirü’l Mevlevi bu büyüğünün onu karşılamaya geldiğini görünce; “Efendim niye zahmet ettiniz, biz sizi ziyaret edecektik zaten… Gerçi adresinizi de bilmiyoruz” diyor. Ahmet Remzi Dede de orada latifeli bir şiirle Samanpazarı semtinde oturduğunu söylüyor: “Harver-i irfanımız dane feşan-ı feyz idi/ Gülüstandı bağımız, cennetin gülzarına/ Bilmem öküzlük kimdedir. Eyledi bizi iskân Samanpazarı’na…” İşte bu zatlar, aralarında böyle nüktedan konuşurlardı…
İnekler birbirine karıştı
Bir gün bir genç Tahirü’l Mevlevi’yi aramak için Küllük Kahvesi’ne gitmiş. Orada kambur gözlüklü bir adam ona; “Evladım kimi aramıştın” demiş. Genç “Tahirü’l Mevlevi’yi arıyorum” deyince adam; “işte orada oturuyor” demiş. Genç; “O Bursalı Tahir Efendi, ben Tahirü’l Mevlevi Hazretlerini arıyorum” demiş. O kambur zat da boş biri değilmiş, bunu duyunca dayanamamış, şu ayetle cevap vermiş: “İnnel bakara teşebuha aleyna…” (İki inek birbirine karıştı) Tabi genç bu söze bozuluyor, oradan ayrılıyor…
Tahirü’l Mevlevi’ye gidiyor, bu olayı anlatıyor. Tahirü’l Mevlevi tarif üzere bu sözü söyleyen zatın “Kambur şeyhülislam” dedikleri bir dönem Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmış Şerafettin Yaltkaya olduğunu anlıyor. Ertesi gün onun yanına gidiyor: “Efendim dün bize ayetle iltifatta bulunmuşsunuz” diyor. O da “Bu devirde kimsenin ağzında bakla ıslanmıyor, hemen gelip söylediler mi” diyor. Tabi Tahirü’l Mevlevi çok hazır cevap biri; şöyle diyor: “Siz doğru söylemişsiniz. Ama malumuâliniz o sözleri söyleyenler Yahudilerdi.”
Ünlü bir semazendi
Rivayet olarak ne kadar doğru bilmiyorum Tahirü’l Mevlevi’ye savcı suç isnat edince demiş ki: “Mevleviydik ama döndük.” Döndük deyince savcı iddiasını geri almış. Savcı Mevlevilikten vazgeçtiğini zannetmiş, hâlbuki kendisi semayı kastediyor…
Tahirü’l Mevlevi devrinin ün yapmış üç beş semazeninden biriydi. Bildiğim kadarıyla bir tanesi Hüseyin Fahrettin Dede, bir tanesi de Mithat Buhari Bey’di… Tahirü’l Mevlevi de onlardan birisiydi… Ali Öztaylan Abi dedi ki: “Gözümle gördüm, öyle sema yapıyordu ki ayağı yerden kırk elli santim kalkmış, havada dönüyordu.” Ali Öztaylan Abi öyle yalan söyleyecek biri değildi. Belki ona öyle görünmüştü, ya da gerçekten öyleydi.
Kelb sadıktır
Bu anma toplantısında bir nükte de konuşmacılardan Atilla Şentürk Bey anlattı: “Şefik Can Hoca anlatıyor, Bir gün Tahirü’l Mevlevi lisede öğretmenken Sadık bey diye bir arkadaşı yanına gidiyor, latife yapmak amacıyla 17. Yüzyıl divan şairlerinden Nef’i’nin yine divan şairlerinden Tahir Efendiye yazdığı şiiri soruyor. Tahirü’l Mevlevi bu şiiri ona okuyor: Tahir efendi bana kelp demiş/ İltifatı bu sözde zahirdir/ Malikî benim mezhebim zira/ İtikadımca kelp tahirdir.
Tabi Tahirü’l Mevlevi çok zeki ve hazır cevap bir insan olduğu için Sadık Bey’in muzipliğini anlayınca sakince diyor ki: Sadık Bey kelbin (köpeğin) tahir (temiz) olması konusunda dört mezhebin arasında ihtilaf var. Fakat bir hakikat var; kelb sadıktır.”
Aydın Başar aktardı