.
Kıymetli yavrum,
Büyük bilgin, kendi çağının en kültürlü insanı EI-Birûni hastalanır, son günlerini yaşamaktadır. Hükümdar emir verir, konsültasyon yapılır. Umut yoktur. Durum hemen kendisine bildirilir. Derhal hastayı ziyaret eder. “Efendim,” der, “Ne yapmamızı istiyorsanız, emir buyurun, derhal yerine getirelim.” El- Birûni, teşekkür eder, “Efendim,” der, “kafamda matematiğe ait çözemediğim, bir türlü halledemediğim bir soru var. Emir buyrulsun, memleketin en ünlü matematikçileri lütfedip gelsinler; inşallah dünya hayatımdaki son gece misafirliğimde, o meseleyi halledelim. Hakk’a öyle göçmek istiyorum.” Hükümdar, büyük bir saygı ve edeple, “Hay hay efendim” der. Derhal emir verir. Matematikçiler gelirler. Sabaha kadar müzakere sürer. Güneşin doğmasına yakın çözüme varılır. El-Birûni gerek konuk bilim adamları ile, gerek hane halkı ile helâlleşir, vedalaşır, neşe içinde, huzur ve mutluluk içinde Hakk’a göçer. Nur içinde yatsın. Cenâb-ı Hak, din gününde ellerinden öpmeyi nasibetsin.
Zaman bizim için, bir dakikası bile kaybedilmemesi gereken çok değerli bir emanettir. Yetişebilmemiz, gelişip, noksanlarımızdan kurtulabilmek, fazlalıklarımızı törpüleyebilmek için, her anı değerlendirilmesi gereken muhteşem bir emanet... Her ânını bunun bilinci içinde geçiren, son gün geldiğinde tatlı, huzur dolu bir tebessümle. “Sen O’ndan razı, O senden razı olarak gir cennetime” sırrına mazhar olarak Hakk’a göçenler ne güzel insanlardır. Zaman bir emanettir, dedik; doğumla verilen, ölümle alınan, mukaddes bir emanet. Her an bir sınav içindeyiz. Bazı kimseler zaman için, “Akıp giden kum tanelerinin, altından yapılmış olduğu emanet” derler. Ben diyorum ki, zaman altından daha kıymetlidir. Kaybolan altın telâfi edilebilir ama kaybolan, çarçur edilen, harcanan zaman bir daha geri gelmez. “Vakit öldürmek” diye bir tâbir vardır. Hayır, vakit öldürmek değil, vakti en güzel, en yararlı bir şekilde değerlendirmek önemlidir. Günümüzde özellikle radyo, televizyonlar, gazeteler önünde sınırsız, sorumsuz bir şekilde zaman kaybedilmekte, sanki binlerce yıl yaşayacakmışız gibi hareket edilmektedir. Tablalarında simit satan iki çocuğun birbirleriyle dalaşmaları bomba gibi haber diye sunulmakta, hiçbir işe yaramayan, kimseye ne dünyada, ne âhirette faydası olmayan ıvır zıvır işlerle o yüce emanete ihanet edilmektedir. Bir balon uçuruyorlar gündemi yakalamak diye... Lâf! Ne gündemini yakalayacaksın kardeşim? Sen, kendi varlığının, varoluşunun farkında mısın acaba? Her gece yatarken Hz. Ömer gibi, kendi kendine, “Bugün Allah için ne yaptın?” diye sorabiliyor musun? Her an kendini sorguluyor musun? Niçin dünyaya geldim, varoluşumdaki amaç nedir? Nasıl bir yaşama üslûbuna kavuşmalıyım ki, son ânım geldiğinde, feryatlar koparıp, eyvah yanlış yaşadım, bana Yüce Rabbimin emaneten verdiği süreyi kaybettim, yazıklar olsun diye feryâd-ü figan koparmayayım... diye kendine soruyor musun?
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...