Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Alim geçinen cahiller
Gönderen : Göktürk Aşıcı
Tarih : 8/8/2016 9:26:36 PM


.


Çok Muhterem Büyüğüm,


Halkımızın anlamadığı tarzda anlatımlar konusunda yazdığınız e-mail'i okudum. Bir ara ben de bahsi geçen programın bir-iki bölümünü izlemiştim. Anlatılan hiçbirşey kafamda yer etmedi. Genelde çağırılanlar arasında çok açık bir kavramı, kendileri anlamadıkları için icat ettikleri başka kavramlarla açıklamaya çalışan insanlar var. Üstelik bu kavramlar bazen konuyla çok alakasız oluyor. Her taraflarından sunilik akıyor.


Kutsalın tarifini sizden daha iyi yapabilene rastlamamıştım. Allah sizden razı olsun. Malesef belirttiğiniz gibi entel-dantel insanlar ortalığa çıkıp bilim adına bir sürü kelime sarfedip hiçbirşey anlatamıyorlar. Gerçek apaçık olmasına rağmen herşeyi dolaylı yoldan anlatmaya çalışmayı marifet sayıyorlar. Bunu, gerçeği görmeyip cahilliklerinden yapıyorlarsa hem onlara, hem de onları anlamaya çalışıp, gerçeği onların gösterdiği perdeden görmek isteyenlere acımak gerekli. Bunu kasıtlı yapıyorlarsa durumumuz gerçekten kötü demektir. Toplumun ve bizim sizin gibi açık, net ve dolaysız anlatan, hal diliyle konuşan insanları dinlemeye ihtiyacı var.


Bu konuyu yabancı dille eğitim meselesiyle de bağdaştırabiliriz. Yabancı dille eğitim, "ben bir şey üretmekten acizim" veya "bir şey üretmek istemiyorum" demenin başka bir yoludur. Bilgi, sanki hep yabancıların tekelindeymiş gibi bir hava yaratılır. Kendinizi, başkalarını referans alarak tarif edersiniz. Batılıyız, Avrupalıyız diye kendimizi tarif etmeye çalışırsak en sonunda gelinen nokta bu olur. Malesef en iyi öğrenciler bir moda gibi bu tür okullara gönderiliyorlar. Bir de bu yetmiyormuş gibi dershane komedisi oynanıyor. Bilgiyi, faydalı olmaktan çok, sınıf geçmek ve sınavları kazanmak için öğrenilmesi gereken seviyeye indirgemişiz. Belki de halkımız bilinçli olsa ve hükümete baskı yapabilse bu konuda yeni yasalar çıkabilir.


Sizin de belirttiğiniz gibi Sayın Oktay Sinanoğlu bu konuyu etraflı bir biçimde bıkmadan ve usanmadan anlatıyor. Yine rahmetli Atilla İlhan da bu konuya çokça değinirdi. Sorun, insanların referans aldıkları değerlerde. Gençlere "Oktay Sinanoğlu gibi mi olmak istersiniz, yoksa kafanız boş, ancak villa, cip, yazlık ve bol para sahibi mi?" diye sorulsa alınacak cevaplardan korkuyorum. İnsanlar mütareke basını hakkındaki vurdumduymazlıklarını bu konuda da gösteriyorlar.


Askerliğimi yaparken bir komutanımız gençler arasında yapılan bir araştırmanın sonucunu bize aktarmıştı. Gençlere, Türkiye'nin geleceğini nasıl gördükleri sorulduğunda ancak %20'si Türkiye'nin geleceğini iyi görmüş. Ancak kendi geleceklerinin nasıl olacağı sorulduğunda %80'i kendi geleceğini parlak gördüğünü söylemiş. İnsanlar içinden çıktıkları milletin geleceğiyle, kendi geleceklerini paralel görmüyorlar. Malesef böyle bir bilinç yerleşmemiş. Kendi insanını beğenmeyen, özenti, madde için yaşayan, idealleri olmayan, kutsal tarifini bilmeyen, neden-sonuç ilişkisini kuramayan, Orhan Pamuk gibi kendilerini iki dünya arasında sıkışmış hisseden bir gençlik çıkmış ortaya.


Diğer yandan Bilgi Üniversitesi'nin çizgisi oldukça belli sanırım. Rehberlerinde bir Avrupa Birliği enstitüsünden bahsediliyor. İki Sene kadar önce taraflı bir Ermeni konferansı düzenlemeye çalışmışlardı. Malum derneğin yine bu üniversitenin adı kullanılarak açılması kimseyi şaşırtmamıştır. Kimlerin savunuculuğunu yaptığını bildiğimiz insan hakları örgütleri genelde bu tip kurumlarla yakın işbirliği içinde oluyorlar. Demokrasi, eşitlik gibi kavramların içini boşaltıp kendilerine göre yontuyorlar. Hangi amaca hizmet ettikleri apaçık ortada.


Bu dar görüşlü, kendisine güvenmeyen zihniyetten sıyrılmamız gerekli artık. Diyoruz ki, dinimiz İslam. Bu yalnızca sözde kalıyor. İnsanlar gıybet ediyor. Basının durumu malum. Suç oranı artmış. Her türlü ahlaksızlık apaçık ortada. Yurtseveriz diyoruz. Onun da içini tamamen boşalttık. Yurtseverlik, 16-17 yaşında beyni yıkanan tetikçilerin tekeline girdi. İlericiyiz diyoruz. İlerleme adına yabancı dille eğitimi marifet sayıp kötü bir kopyadan ve Shake It Up Shekerim'den ileri gidemiyoruz. Bu vatanın kıymetini bilmiyoruz. Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşında şehit olan, savaşan ecdadımızın kemikleri sızlıyordur herhalde. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin.


Hep işaret ettiğiniz gibi umudumuzu yitirmememiz gerekiyor. Hepsi birer imtihan. Bu olaylar Allah'ın rahmeti. Yeter ki herşeyin yerli yerinde olduğu inancını kaybetmeyelim.


Saygılar, sevgiler, selamlar
Göktürk Aşıcı


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Göktürk Aşıcı,


24.3.2007 tarihli mailinizi aldım.


Kıymetli yavrum, birçok konulara değinen son derece önemli mailin beni çok düşündürdü. TRT2’de yayınlanan sözümona dini sohbet hepimizin üzerinde uzun uzun düşünmemizi gerektiren özellikler taşıyor. Hep, ilahiyat fakültesinden öğretim üyeleri çağrılıyor. Niçin? Bu memlekette İslam adına, duyan, düşünen, hisseden insanlar yalnız orda mı var? Hiç sanmıyorum. Siz de görüyorsunuz, hepsi de sapır sapır dökülüyorlar. Cehaletlerini birtakım fiyakalı, cakalı ecnebi kelimelerin arkasına gizliyorlar. Kardeşim, televizyon yayını üç beş kişi için yapılmaz. Ne demek epistemoloji, ne demek ontoloji, ne demek içkin, ne demek aşkın (vatandaş Türkçe konuş). Hepsi de kurum kurum kuruluyorlar. Bilim adamı pozunda hepsi. Siz iş mi yaptığınızı sanıyorsunuz? Bırakın memleket sathını, kendi ilahiyat fakültenizde bu kelimelerin manasını bilen kaç kişi var? Anlattığınız konuyu siz de bilmiyorsunuz. Siz, bizleri aptal yerine, enayi yerine koyuyorsunuz. Kendi anlamadığınız (hiç mi hiç yaşamadığınız) kavramları güya ilim maskesi altında bize yutturmaya çalışıyorsunuz. Bilin ki bu millet sizin sandığınız kadar budala değil. Ne imiş efendim, programın formatı böyleymiş. Hangi aklı evvel böyle bir format hazırlıyor. Ve sizler gerçek bilim adamı iseniz, gerçek aydın iseniz, memleketinizi, onun çilekeş insanlarını küçümseyerek, onlara tepeden bakarak, alay edercesine lügat paralar mısınız? Biliyorsunuz, batıda “vulgarize etmek” diye bir kavram var. Yani en ağır, en koyu bilimsel meseleleri halkın anlayabileceği şekilde sadeleştirmek. Yıllarca evvel böyle bir kitap okumuştum. Bir bilim adamı, kuantum fiziğini anlatıyordu. Vulgarize edilmişti. Bir bölümünü kapıcıya okudum, anladı. Sizin entel-dantel konuşmanızı onbeş bilim adamına sordum. Hiçbiri birşey anlamadığını söyledi. Nazım Hikmet bir şiirinde



“Memlekete kıymayın efendiler”



der. Yapmayın, etmeyin. Sizi dinleyenlerin hepsi ilahiyatın çeşitli branşlarında görev alan kimseler bile olsalar yine anlayamazlar. Çünkü siz ne anlattığınızı bilmiyorsunuz ki.


Bir gün Churchill’e sormuşlar: “Efendim, demişler, politikacı kime derler?” Churchill cevap vermiş: “İki saat konuştuğu halde, hiç bir şey anlatmayan insan” .


Bir gün Nasreddin Hoca kahveye gitmiş. Camın önünde oturuyormuş. Bir hindi sürüsü geçiyormuş. Bir adam gelmiş yanına, hindileri göstermiş. “Hocam, bunlar nedir?”. Nasreddin Hoca bakmış, cevap vermiş: “Onlar, onlar” demiş. Adam tekrar sormuş: “Hocam, demiş, çenelerinden aşağı doğru sarkan bu kırmızı şeyler nedir?” Hoca cevap vermiş: “Onların, o’su”.


Bizler, bir bilinmeyeni bir başka bilinmeyenle izah ettiğimiz zaman birşey yaptığımızı sanıyoruz. Sonra da kasım kasım kasılıyoruz. Allah cümlemizi ıslah etsin.



Türk dilinin esaret alınışına da ne güzel değinmişsin. Bugün, ne yazık ki dilimizle oynana oynana dünyanın en güzel dili olan Türkçe, horlanan, itilen, kakılan, küçük görülen duruma getirildi. Bakın yıllardır bir şair bile yetişmiyor. Dilin de bayrak gibi yüceltilmesi, yükseltilmesi lazım. Ne yazık ki Prof. Oktay Sinanoğlu’ndan başka bu meselenin üzerine ciddiyetle eğilmiyor. Aslında varoluşumuzla ilgili son derece önemli bir konu. Keşke içimizden nice Oktay Sinanoğulları çıksa da bu mes’ele önem kazansa, ciddiyet kazansa.


Sevgili yavrum, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Sabri Tandoğan
Allah'ın Rahmeti, Peygamber Efendimiz SAV'in Şefaati Üstlerine Olsun


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]