Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Şüphe ne kadar doğru?
Gönderen : Hatice Hakeri
Tarih : 8/20/2016 1:22:41 AM


.



Efendim,

Bir gün daha geçti. Kendi adıma çok güzel şeyler öğrendim inşallah. Bugün yeni insanlarla tanıştım ama bir duygumun beni çok rahatsız ettiğini, insanlarla ilişkimi olumsuz yönde etkilediğini iyice hissettim. Belki benim durumumda insanlar vardır diye size sormaya karar verdim.

 

Çok beğendiğim bir hikayeyi anlatayım önce. Kahramanlar değişebiliyor ben usta ile çırak diye anlatayım. İki kişi yolda gidiyorlarmış. Usta, atın üstünde çırak yaya. Fakat usta, bir süre yürümekten yorgun düştüğünü düşündüğü çırağına atına binmesini bir müddet de kendisinin yürüyeceğini söylemiş. Çırak kabul etmiş. Ve de çırak ata biner binmez hızla ordan uzaklaşmış.Herşeyi atıyla beraber giden ve yolda yalnız kalan usta çırağın ardından bakmış şunları söylemiş. "Atımı aldın, helal olsun. Paramı, eşyalarımı aldın helal olsun. Ama insanlara olan güvenimi çaldın ya işte bu haram olsun ".. Hayatımızın çeşitli dönemlerinde bize yakın olmuş insanlar bizlerden bir şeyleri çalıp götürebiliyorlar. Örselenmiş duygular kalıyor sizde. benim bu konuda aşamadığım bir sıkıntım var.Şüphecilik bunun tanısı. Bunu bir türlü yenemiyorum. Aklım, mantığım bunun yanlış bir düşünce biçimi olduğunu söylüyor ama ben bunu yenemiyorum. Şüphe bir yere kadar iyi tabi ki yani "İnsanların mülazahat hanesini açık bırak kızım" derdi babam. Ama bu beraberinde güven duygusu kaybını da getiriyor. Güven duyamadığınız kişiye yakınlık duyamıyorsunuz. Bu istisnasız herkese karşı olabiliyor Belki bazen hem kendinizi hem karşı tarafı kırıyorsunuz.Kısır bir döngü içinde geçiyor davranışlarınız. Yazılarınızda " tam teslimiyet" olmalı diyorsunuz. Ama götürenler öyle duygularınızı götürmüşler ki bir türlü yerine "teslimiyeti" oturtamıyorsunuz. Onun için çocuk olmak ne güzel. Kaybedilmiş duygular yok o dönemde. Eğitim, insanın kendi yaşantısında istendik davranış değişikliğidir diye öğrenmiştim. Bu huyumu eğitmek istiyorum ama sık sık başarısızlığa düşüyorum. Şüphenin ne kadarı doğrudur veya hangi durumlarda şüpheci olmak iyidir? Şüphenin tam zıddı nedir? Onu öğrensemde o yönümü geliştirsem. Yoksa bu kelime insan hafızasından nasıl çıkarılır. Sonsuz hürmetlerimle , hayırlı günler Efendim........





--------------------------------------------------------------------------------





Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :





Sayın Hatice Hakeri,





6.12.2006 tarihli mailinizi aldım.


Efendim, yine çok önemli bir konuya değinmişsiniz. Şüphecilik. Şüphe, öyle bir konumda duruyor ki bazan faydalı bazan zararlı oluyor. Tıpkı yemeğe konan tuz gibi. Hiç tuz koymadığınız zaman, o yemeği yemek güç oluyor, ama çok tuz konulduğu zaman önce yemeğin tadı kaçıyor, zift gibi oluyor, sonra da sağlık için zararlı oluyor. İnsan için şüphe de öyle. Hiç şüphe etmemek bazan insanı aptallık, salaklık çizgisine getiriyor. Ama herkesten, herşeyden şüphe etmek de insan yaşamını altüst ediyor. Ortaya karanlık tablolar çıkıyor. Bu hem bize zarar veriyor, hem de bize iyiniyetle, sevgiyle, saygıyla, edeple yaklaşan insanları kırıyor, incitiyor.





Bu durumdan kurtulmanın çaresi nedir, şimdi bu konuya gelelim. Aslında mailinizde çok ince bir nüans var. Kısmen soru yanıtlanmış bile. Çocukluk günleri diyorsunuz. Fazıl Hüsnü bir şiirinde





“Çocuk muyuz, ah keşke çocuk olsak





Mavi temaslar ellerimizde kalıyor





Ne çabuk kırılıyor mevsim denen oyuncak”





diyordu. Burada önemli bir nokta var. Çocukluk günlerine dönüş bizim aynı zamanda ruh safiyeti içinde tertemiz, bembeyaz, günler, geceler geçiriyor olmamızın bir simgesi mi acaba? Çocukken herşey daha renkli, daha güzel oluyor, daha anlamlı olyor. Aynı şekilde bugün de tam bir ilahi teslimiyetle olayları, insanları aynı ruh temizliği içinde algılayabilsek o zaman daha iyi olmaz mı? Teslimiyet halinde Azize Annenin dediği oluyor: “Çekil aradan, kalsın Yaradan”. Bizi hayatta asıl yoran, üzen, yıpratan hususlar hep bu dedim, dediler, şu şunu yapmış, bu bunu yapmışlar olmuyor mu? Nasıl bir tiyatro sahnesinde, bir sinemada sanatçılar üstlerine düşen görevi yapıyorlarsa bizler de öyle değil miyiz? Mesele şurada, Kenan Rıfai bunu ne güzel özetlemiş: “Sen seyrancısın, seyranına bak”. Gayet tabi birileri bizi üzecek, birileri sevindirecek. Bunu çok doğal karşılamak lazım. Eskiler bunu ne kadar güzel başarıyorlardı. Nakışı değil, nakkaşı görmek ne güzel bir olaydır. Bugün bizi huzura, mutluluğa, güzelliğe götürecek yol ortada. Biz de Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri gibi düşünebilsek










“Deme neden o öyle





Yerincedir o öyle





Bak sonunu seyreyle





Mevla görelim neyler





Neylerse güzel eyler”










Bunu ne zaman hayatımıza uygulayabilirsek, günlük hayatımızda yaşayabilirsek hayat o kadar güzel, o kadar anlamlı olacak. Selam, sevgi ve saygı ile.





Sabri Tandoğan Efendi Hz. (Sabri Baba)


Aziz Ruhlarına Fatihalarımızı Gönderiyoruz....

 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]