.
Çok değerli Dostlar,
İstek üzerine Sabri Babamızın Çarşamba sohbet notlarından bir bölümü yeniden yayınlıyoruz. Hayırlı günler diler, selam, saygı ve sevgilerimizi sunarız.
Site
SABRİ BABA'DAN LEDÜNNİ DERSLER-ÇARŞAMBA SOHBETLERİ
"Gerçek bir mürşid her gelen talebeyi kabul etmez. O talebenin aşı tutacak bir insan olması lazım. "
Soru: "Kul hakkı nedir?
Sabri Baba: Karı kocanın birbirine sevgi, saygı, ilgi göstermesi kul hakkıdır. Çocuğa sevgi, şefkat, ilgi göstermek de kul hakkıdır. Bazen yavru hayvanlar annelerine sokulur. Bazen sırtına çıkar... Tüm canlıların sıcacık bir yakınlığa, sevgiye, şefkate ihtiyacı var. Her insanın kendine has bir kokusu var. O kokuyu yalnız seven insanlar alır. İnsan kendi kokusunuda alamaz. Onu sevmeyen de alamaz. Bir de velilerin özel kokusu oluyor. İnsan manen ne kadar temizlenirse, kokusu da o denli güzelleşir. Manen kirlenince leş gibi kokar. "
"Merdivenleri çıkarken, inenleri selamlayınız...
Hayat merdivenlerinde, bazı insanlar basamakları çıkarlar... Bazıları 2'şer 3'er çıkar. Ama bu arada bazıları da inerler. Kimler iner? Gurura, kapılanlar, kibre saplananlar, benlik davası güdenler... Benlik davası gütmenin de çok çeşitleri var. Mesela, mana yolunda yürüyenlerin, bağlı oldukları kimselerin sözlerine çok dikkat etmeleri lazım. ve harfiyen ona uymaları lazım. Ne eksik, ne fazla... Çıkarken inenleri gördüğümüz zaman, onlara intikam duyguları beslemeden, oh olsun demeden, kin, nefret beslemeden, gördün mü, çek bakalım cezanı... demeden, onlara hayır duada bulunmak gerekir... "Allah'ım şu veya bu şekilde, kardeşimizin ayağı sürçtü. Bir hata yaptı. Ya Rabbi... Habibinin aşkına, sevdiklerinin aşkına... Sen onu tekrar bizlere döndür. Sen onun hatalarını affeyle... Eğer biz ona , oh olsun... ! Çek bakalım cezanı dersek...! Aynı fiili bize de yaptırırlar... Çıkış sırasında inenleri gördüğümüzde, sadece onlara hayır duada bulunmak, şefkat, acıma hissi duymak...
Çıkış zordur, inmek çok kolay... An meselesi... Yolda giderken, bir kız sokakta müşteri bekliyor. Onları da gördüğümüz zaman... Çek bakalım cezanı, bu soğukta, tir, tir titre... dememek gerekir. Allah'ım, bu kardeşimizin şu veya bu şekilde ayağı kaymış, buraya düşmüş. "Allah'ım sen onu kurtar, affet. Sevdiklerinin aşkına, sen ona merhamet et... Diye dua etmek gerekir.
Hayat böyle... Birileri iner, birileri çıkar... Hayatın dengesi böyle kurulur. Bizim yapacağımız iş, dua etmektir. Bizde "oh olsun" yok... Dersek ne olur...? Birilerini küçük, hor, hakir görürsek, tepeden bakarsak, Allah, Azrail Aleyhisselamı o fiili işlemeden bize göndermez. Aynı fiili bize işletir... Hem de bile bile... Allah cümlemizi esirgesin... Kimseye tepeden bakmayalım. Çünkü her tepeden bakışta, bir gurur, kibir doğuyor. Herkesi kötüleyen bir insan için de , hakikatleri görmesi için, duada, niyazda bulunalım. Onada sevgi, şefkat besleyelim. Ama ondan uzak duralım. Ondaki zehir, bize de bulaşmasın. Karıncaya bile zulüm yapmayalım. Yapılan her zulmün faturası ödeniyor. "
"Din demek, iyi ahlak demek... Peygamberimiz (SAV) "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" Buyuruyor. Ahlak'ın temeli de nefis terbiyesine dayanıyor. Bütün mesele nefsimizin azgınlıklarına engel olmaya çalışmak. Onu Peygamberin (sas) tabiriyle, Müslüman edebilmek. Önemli olan, nefse güzel yollar açabilmek. O yolla nefsi terbiye etmek, Müslüman etmek. Biz nefsimizi Müslüman edemezsek, bir alandaki başarımız, başka bir alanda gölgeleniyor. Nur gelince zulmet gider. Işık gelince karanlık gider. O vehimleri, kuruntuları gidermenin tek yolu, Allah aşkına, Peygamber aşkına sımsıkı sarılmak... Kalbimiz, iç dünyamız Allah aşkıyla, Peygamber aşkıyla dolunca... zaten onlar kendiliğinden gidiyor...
Samimi olarak, aşkla, ihlasla, İlm-i Ledünnü öğrenmek isteyen öğrenir. Büyük insanlar, veliler bize ayna oluyorlar. Biz bakıyoruz... Kendi noksanlarımızı, kirlerimizi, nefsaniyetimizi onun gönül aynasında görüyoruz. Bakıyoruz... Hamız, çiğiz... Ama noksanını herkesin kendi görmesi lazım. Sen söylersen, gücenir, kırılırlar... İslamda incitmek yok... Kendi hükmünü, kendi verecek... "
Bir Ayette şöyle Buyruluyor:
"Bizim Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara inanmayıp tenezzül etmeyenler var ya... ! İşte onlara, göğün kapısı açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar, onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız. (A’raf Suresi 40. Ayet)"
"Hepimiz Araf'tayız. Cennetle cehennem arasında... An meselesi... Yapacağımız bir hayır, işleyeceğimiz bir fiil, bizi ya cennete veya cehenneme sürükler... Ya artı puan kazanırız;Veya eksi... Cennet, Cehennem, dünya hayatında başlıyor. Allah'ın verdiği helal rızkı ağız tadıyla yiyen, iyilik yapmak için bahane arayan bir insan, zaten bu dünyada da cennettedir. Her an dikkatli olacağız... Herkese karşı... Başta kendimize... Sonra büyüklerimize; Annemize, babamıza, eşimize, çocuğumuza... Bakarsın, birine vereceğin bir bardak su, birine vereceğin bir kap yemek, seni ömür boyu felaketlerden kurtarabilir. O kapına gelen, çok büyük bir veli olabilir."
"Her gördüğünü Hızır, her geceni Kadir bil."
"Pilin iki ucu da artı olursa; transistorlu radyo çalışmaz. İlla bir artı, bir eksi uç olacak... Kainatta her şey zıddı ile yaratılmış. Kainatın devamı buna bağlı. Gece, gündüz; İnanç, inançsızlık;Asil, bayağı... Her şey zıddı ile biliniyor. Hayatın devamı için, inanan insan kadar, inanmayana da ihtiyaç var... "
"Peygamberimiz (SAV) Hadislerinden birinde şöyle Buyuruyor: "Allah'ın esmalarını ve sıfatlarını düşünün. Ama Zatını tefekkür etmeyin. Çünkü dayanamazsınız. "Kim ki İlm-i Kelam'da ileri gitmiştir, o fıttırmıştır. Çünkü, kelam ilmi Allah'ın zatına götürür. Niye Allah, dünyayı yuvarlak yarattı da; dört köşe yaratmadı... Niye şeytan Havva'yı kandırdı da, Cennet'ten kovuldu. Onu biz bilemeyiz ve kaldıramayız. Ziya Paşa en güzelini demiş;
“Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.”
Her kim ki böyle saçma, sapan suallere başlarsa, fıttırma da başlar... Peygamberimiz bir Hadisinde;
"Allah'ım faydasız ilimden Sana sığınırım"
Buyuruyor. Hüsnü Ağa'nın bildiği, 3 İhlas, 1 Fatiha idi. Tertemiz yaşadı. Son nefesinde, Peygamber Efendimiz onu yolcu etti. "
“Kur-an'ı Kerim'de Yüce Allah, "Şükredenin şükrünü, şikayet edenin şikayetini arttırırım” buyuruyor. Münir Bey “Yan ama tütme derdi". Peygamber Efendimiz (s. a. v), “Siz ne halde iseniz başınıza öyle yöneticiler gelir.” buyuruyor. Şikayet çok boş ve de zararlı bir şey. Muayyen sebeplerden muayyen neticeler hasıl olur (Determinizm).”
Allah'ın yarattığı gıdaları yiyoruz. Ne kadar sebze, meyve, gıda varsa hepsinin ayrı faydaları var. Vücudumuz araba oluyor, beynimiz şoför oluyor. İnsanda düşünce mekanizması yanlış çalışınca, vücut da hastalanıyor, kafa da, kalp de hastalanıyor. Hastalıklar evvela kafada başlar. İyilikler de kafada başlar. Tefekkür olayı çok mühim. Kalbin gizli noktasında bulunan Nur-u Muhammediyi ortaya çıkarıp tezahür ettirmeye mecburuz.
Her zerre bizi tefekküre götüren bir vasıta, yeter ki biz o mekanizmayı güzel kullanalım. İnsanla hayvan arasındaki fark tefekkürdür. Eğer biz Allah'ın istediği manada tefekkür edemiyorsak hayvanlar bizden üstündür. Hayvanda tecelli eden varlık nedir? O hayvanın da sahibi var.”
“Huzurun, mutluluğun, güzelliğin başlangıcı şükürdür. Ne zaman başımıza bir üzüntü, sıkıntı geldiyse, kökenine inersek bir haddini bilmemezlik vardır. Biz de ne zaman haddimizi bilmesek başımıza bir şey geliyor.” İnsanların manevi meseleleri o kadar ince işler ki... Bize tavsiye edilenler, bir başkasına iyi gelmeyebilir. Size manen vazife verilinceye kadar böyle işlerle karışmamak gerekir.
Aşk ve din kişiseldir. Nasıl bir insan bir başkasının adına aşık olamazsa, bir insan kendi başına da kendisine görev verilinceye kadar böyle işlere karışmamalı. Bir doktor bir hastaya bir ilaç tavsiye eder. O da bir başkasına bu ilacı verirse onu hasta edebilir. Manevi konular o kadar hassas, o kadar ince konular ki.. Kültür olayı olarak işe bakmak çok yanlış. İyi niyetle de olsa karışmayın. Birisi için faydalı olan diğeri için zararlı olabilir. Sen ders verecek belirli bir kıvama geldiğin zaman, o vazife verilir. İstesen de verilir, istemesen de..”
“İnsan gönlündekini dile getirmeli, seviyorsa sevdiğini söylemeli, veya sevmiyorsa kelleyi de ortaya koyarak, ben seni sevmiyorum. Çünkü.... .. diyebilmeli. Konuştuğunun ve yaptığının yanına yüreğini koymak, yürekten inanmadıkça konuşmamak gerekir. İnanıyorsak söyleyeceğiz. İnanmıyorsak inanmadığımızı söyleyeceğiz. Bu yürekliliği göstereceğiz.”
“Yapılan her hareketin, edilen her sözün faturasını insana ödetirler. Er veya geç, Allah'ın takdir ettiği zamanda.”
“Kur-an'ı Kerim'de bir Ayet-i Kerime “Ve denizler yanardı" diyor. İslam adlı bir dergide Yüksek Mühendis Sadettin Raslan, bu Ayet-i Kerime'nin mealini açıklıyor. “Bazan okyanuslarda öyle büyük, öyle çılgınca fırtınalar olur ki... Dalgalar gökyüzüne yükselir. Şiddetle birbirine çarpar. Suyu meydana getiren bir molekül oksijen, iki molekül hidrojen ayrışır. Birinin vasfı yanıcı, diğerinin vasfı yakıcılık, bir yanıcı, bir yakıcı bir araya gelince, yangın çıkar. Bazen okyanuslarda görülür. Gökyüzüne alevler yükselir.”
“Bir Hadis-i Şerif'te “Konuştuklarınızı senede dayandırın" Buyruluyor. Senediniz yalnız Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif olsun. Annem bana, "Oğlum, Allah'ın ve Peygamberin inan dediklerinden başkasına inanma" derdi. Bana göre, demek çok yanlış. Biz üç ayakla seken topal köpek bile değiliz. Konuştuklarımızı senede dayandırmak gerekir. Senedimiz, Ayet-i Kerimeler ve Hadis-i Şerifler. Kur-an'ın en güzel yorumu Peygamber Efendimizin Hadisleridir. Bir kimse günde üç Hadis-i Şerif okursa ona yeter. Ama onlar üzerinde tefekkür edip, onları yaşamalı. O zaman hayatta en büyük beş on alimden bir tanesi olur.”
“Dikkat edelim uluorta konuşmayalım. Saygılı olalım. Kimseyi hor, hakir görmeyelim. Nice ayyaş, nice fahişe vardır, evliyalığa yükselmiştir.”
“Dünyada yedi milyar insan var, yedi milyar ayrı görüş olabilir. Dört büyük imamın ortaya çıkışı, İmam-ı Azam Ebu Hanife Hz.'leri, İmam-ı Şafii Hz.'eri, İmam Malik Hz.'leri, İmam Hanbeli Hz.'leri.. Biz araştırma yapıp bu büyük imamların yaşayışını, ahlakını, etüt edip onların yüz binde biri kadar olabilmeyi hayatımızın en büyük şerefi kabul edip, çalışmamız gerekirken, onlara sırt çevirmek, hayat realitesine nefsin gözüyle bakmaktan başka nedir?”
Eşyayı eşya olarak görmemek gerekiyor. ”Allahım bana eşyanın hakikatini göster" Hadis-i Şerifinden uzağız. Önemli olan eşyayı eşya olarak görmemek..Onların da kendilerine göre bir duyarlığı var. Çevremizdeki bütün eşya, hesap gününde, tanıklık edecek, dile gelecek. Eşyayla dost olalım, sevgili olalım, arkadaş olalım. Onlarda Allah’ın tecellisini görelim. Zaman zaman gardrobumuzun kapağını açsak, elbiselerimizi okşasak, sevsek, onlara ilanı aşk etsek.. Bütün eşya, bizi kuşatan, bize yardım eden, akrabalarımız, dostlarımız... Peygamberimiz (S.A.V.) son hutbesini verirken, kürsüden inerken, kürsü feryad etmiş, ağlamış... Öyle eşya var ki..Onun hassasiyeti değme insanda yoktur.
”Güzel sanatların en yücesi, en muhteşemi, hat sanatıdır. Hat Sanatı insanı Allaha götüren bir köprüdür. Çok güzel hat eserleri karşısında, abdest alarak, huşuyla, edeple, saygıyla bakacak olursak..birdenbire çevremiz değişiveriyor. O anda bizi bir başka manevi aleme götürüyorlar. Hat Sanatı ile yazılmış bir levhaya bakmak bile ibadettir.”
“Manevi hayatta yaş önemli değildir. İnsan vardır on altı yaşında kamil, arif, olgun olmuştur.”
“Her şeyin bir vakti, saati vardır. Kainatın en büyük insanı Peygamberimiz. Allahın Habibi, kırk yaşına gelmeden, kendisine Peygamberlik görevi verilmedi.”
“Evlilikte, ilk beraberlikten önce kılınan iki rekat namazda, aklın, hafsalanın alamayacağı bir incelik vardır.”
“Bir kez yaşanır bir güzellik, bin kez yinelenir. Bir güzelliği bir kez görmekle yetinmeyelim. Onu kendimize mal edelim. Bu bir güzel tablo olur, bir çiçek, bir ağaç olur. Gökyüzü, bulut olur. Sevdiğimiz insanla geçen bir an olur. Bir büyük veliyi ziyaret edişimiz olur. Bin kez, on bin kez onu hep tekrar tekrar hafızanın dehlizlerinden çıkarıp, yeniden yaşayabilmek, son derece önemli bir şey. Bir güzelliği hemen görüp geçmemek lazım. Onu içimize sindirelim.”
“Her zerrede Allahın ayrı bir tecellisi, tezahürü var. Her zerreye saygı ile bakınca, hayat sonsuz bir zenginlik kazanıyor.”
“İnsan, yedisinde neyse, yetmişinde de odur. Ağaç yaş iken eğilir. Çocuk eğitimi çok küçük yaşlarda başlamalı. Gergedan, yavrusunu üç günlükken eğitmeye başlıyor. Çocuk eğitimi hamilelikte başlamalı.”
“İnsanın iki yönü var. Maddi ve manevi.. Maddi yönümüz vücudumuz. Kalpte bir organımız. Kalbin bir de manevi yönü var. Kalp insan vücudunda, duygunun, imanın, hassasiyetin merkezi. Onun da merkezi, "Fuat" denilen bir nokta. Nur-u Muhammedi sırrı, o noktada gizli. Her kalpte Allah yazısı vardır. O nurun ortaya çıkması için, belli bir ortam ve şartlar gereklidir. Nur-u Muhammedi her çocuğun kalbinde var. Onun ortaya çıkması için birinci şart, o çocuğun helal rızıkla beslenmesi ve yaşadığı ortamda, saygı, sevgi, şükür, kanaat, edep, incelik, zarafet, sabır duygularının yaşanması lazım. Bu duyguların yaşanmadığı ortamda, Nur-u Muhammedi tecelli edemiyor. Temel, helal rızıktır. Her doğan çocuk, İslam fıtratı üzere doğar.”
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla