Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bir aşk hikayesi...
Gönderen : Sabri Babaya Danışan
Tarih : 8/26/2016 4:26:17 PM


.


Ulvi ve Vahyi Bir aşk hikayesi Hazreti İbrahim Halilullah (A.S)ve Hazreti Hacer validemiz. www.hanimlar.com sitesinden gönülsohbetlerini takip eden kardeşlerimize beğendiğim bir yazıyı sunmak istiyorum.


Okurken sanırım merhum Sabri Tandoğan babamız büyüğümüz de bu yazıdan etkilenirdi diye düşündüm, yalnızlığı unutturan bir okuma-tefekkür anında sizlere sunuyorum.


Kalbin ve ruhun teslimiyetini Hz. İbrahim ve Hz. Hacer’in hayatlarında görerek öğrenmek mümkündür. Hz. İbrahim kalbini o kadar çok dünyevilikten arındırmış ki ateşe atıldığında bile umduğu; Rabbinin sevgisidir. Bundan dolayı İbrahim’e ateş serin ve selametli olmuştur. Tevekkül Peygamberine Allah (c.c.), teslimiyet kadını Hacer’i göndermiştir.


Rabbi, Hacer’i de tüm dünyeviliklerden arındırmak için onu ıssız çölde evladıyla bir başına bırakılmasını (ilk önde Sare annemizin istediği doğrultusunda) emretmiştir. "İbrahim (as), Hacer’i Safa ile Merve dağı arasında bırakıp giderken Hz. Hacer’in yüreğinden kopup gelen “Öyleyse Rabbim bizi zayi etmez” sözü teslimiyetinin ilk basamaklarıdır. Hz. İbrahim canlarının canını yine Rabbine teslim ediyor ve Şam’a öyle gidiyordu. Şam’ın yollarına; özlem, gözyaşı, hasret düşerek gidiyordu. Ve İbrahim’in dilinden dua yükseliyordu: “Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt`inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt`inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mümin olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler.” (İbrahim S.37)


Eş ve evladı aşarak Rabbi bulan gönül ne kaybederdi ki? Hz. Hacer’in gönlü de çoktan Rabbini bulmuş ve çoktan ötelere gitmişti. Dünya da yaşarken zamanın ötesine geçebilmek, zamanın içindeki tüm maddilikleri aşabilmek ancak; gönül gözünün nuraniliğe ulaşabilmesiyle mümkün olabilirdi. Hz. Hacer bunu bilerek Safa ve Merve dağı arasında koşuyordu. Hızlıca koşuyordu. Bir yanda İsmail’i, bir yanda umutlarıyla koşuyordu.


Bir, iki, üç derken adımları daha da hızlanıyor, her adımında Rabbine olan özleminin sancısıyla koşuyordu. Aynı zamanda evladına olan annelik görevini yapabilmek için tüm gücünü harcıyordu. Altıncı seferinde de koşarken artık tükenmeye başlamıştı. Elinin altında olan tüm sebeplere sarılarak koşuyordu. Hacer, ümitle, yüzünü Rabbine dönerek koşuyordu. Yedinci seferinde adımlarındaki tükenişin ardından niyazındaki yükselişi elbette Rabbi görüyordu. Dua tüm kâinata tesir eden bir iksirdi.


Her şeye duayla kavuşulurdu. Hacer, yüreğini dil yaparak istedi. İşte o an ilahi yardım ellerini uzatmıştı. Hacer, bir ses işitti: Melek, kadına, "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira Allah Teâlâ Hazretleri'nin burada bir Beyt`i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teâlâ Hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Zemzem toprağın altından aşkla yeryüzüne kavuşurken; Hacer’de zorluğun ardından kolaylığa, feraha ve şükre kavuşuyordu. Asırlar ötesine ulaşacak zemzem aynı zamanda “aşkı” da temsil ediyordu.


Sabırla beklemeyi, beklerken dua etmeyi, dua ederken de şükretmeyi ve insanın hayatına zemzem gibi akmayı öğretiyordu. Zemzem gibi bitmeyecekti aşk. Zemzem bizlere gerçek aşkı ve gerçekten âşık olmayı öğretiyor, hayatın içinden hızlıca akıp giderken birinin gönlünde ve birinin sevgisiyle gönlümüzde serinlemeyi öğretiyordu. Zemzem de aşk ta mübarek ve serinlikti. Allah (c.c.) kuluna kâfi olduğunu en güzel şekilde gösteriyor, zemzem de buna en güzel örnek oluyordu.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]