.
Saygıdeğer Büyüğüm,
Yahya Kemal'in Madrid Büyükelçiliğimizi yaptığı yıllarda nüfusumuz 14-15 milyon kadarmış. Bir vesile ile kendisine ülkemizin nüfusu sorulduğunda ; "Türkiyenin nüfusu 50 milyondur" diye cevap vermiş.
Orada bulunanlar bu cevaba şaşırmışlar ve hayretlerini gizlemeyerek''Bu nasıl olur?''demişler. Bunun üzerine Yahya Kemal "Bunda şaşılacak ne varki ?Biz ölülerimizle birlikte yaşarız"demiş
Bu milletimiz için çok doğru bir tesbit. Ben ölülerimizin sadece kalbimizde değil bizlerle beraber bu dünyada da yaşadığına inanıyorum. Biz onları göremiyoruz ama onlar bizi görüyorlar. Bazı hocalar, vefat eden insanların ruhlarının bu dünyada yakınlarını görmek için dolaştığını söylüyorlar. Ben de bazen bunu hissediyorum. Benim merak ettiğim bir konu var. Ölülerimizle iletişim kurma imkanı var mıdır? Onların nasıl olduklarını öğrenebilirmiyiz ? Siz bir çok manevi büyükle beraber olmuş bir insansınız. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?
Selamunaleyküm,
Nurettin
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz.'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Nurettin Bey,
Efendim, ölümle beraber hayatın bittiğine inanmayan bir kimseyim. Gözümüzü kapadığımız andan itibaren yeni bir dünya başlıyor. Orası manevi bir dünya. Orada ne oluyor, ne bitiyor, yaşama şekli nasıl bilemeyiz. Bilsek de söyleyemeyiz. Bilen söylemez, söyleyen bilmez. O apayrı bir dünya. Ama ben bazı kimselerin bu dünyadaki insanlarla da ilgileri olduğuna inanıyorum. Halen hayatta olan bir emekli albay arkadaşım anlatmıştı. Kıbrıs’a çıkarma yapıyoruz. Yunanlılarla savaşıyoruz. Biz, savaşı kazanıyoruz, bazı Yunanlı subaylar esir alınıyor. Ankara’dan bir emir geliyor. Yunanlılarla güzel ilişkiler kurulması söyleniyor. Ve onlara güzel bir yemek verilmesi söyleniyor. Sofra hazırlanıyor, Yunanlı subaylar buyur ediliyor. Arkadaşım soruyor: “Savaşta sizi en çok etkileyen ne oldu?” Bir Yunanlı subay cevap veriyor: “Savaşıyorduk, birden moralimiz sıfıra indi. Sizin askerlerin arkasında iri yarı, uzun boylu, yeşil sarıklı birtakım kimseler vardı. Onları görünce elimiz ayağımız buz kesti. Korktuk ve teslim olduk.
Efendim, bunun gibi daha nice nice olaylar. Bazan düşünürüm, onlar mı ölü yoksa biz mi? Ondört şubat 2006’da eşim vefat etti. Karşıyaka mezarlığı’na gömdük. Bu işin şekil tarafı. Ama ben onun ruhen yaşadığına bütün kalbimle inanıyorum. Birçok geceler rüyamda görüyorum, konuşuyoruz, sohbet ediyoruz, yemek yiyoruz. Bazan varlığını ta yanıbaşımda hissediyorum. Ne zaman incinsem, üzülsem rüyama rahmetli annem Sabiha Hanım girer. Ve beni teselli eder. Ben annemin de manen yaşadığına inanıyorum. Fakat bu gibi durumlarda meseleyi fazla mıncıklamamak gerekir. Biz henüz bu dünyadayız. Tekrar ediyorum, bilen söylemez, söyleyen bilmez. Bize düşen görev bu dünyadaki hayatımızı edeple, sabırla, şükürle, sevgiyle, saygıyla ve güzel hizmetlerle doldurup hayatımızı bir cennete çevirmek. İçimizi bütün kirlerden, pisliklerden arıtmak, kin, nefret, intikam duygularından tamamen uzak yaşamak. İnsanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle eşya ve cemadatıyla bütün kainatı Muhammedi bir aşkla kucaklamak. Bunu yapabiliyor muyuz? Mesele burada. Bize bildirilmeyen meseleleri kurcalamamak da bir İslami edep değil midir?
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla