.
Merhaba Sabri amca;
Yazılarınızı okuyorum, çok istifade ediyorum.
Size yazı yazarken biraz evvel bir beyefendi geldi bizim iş yerine; ben Muhasebe-finans departmanındayım; bana iki tane nakliye faturası ve otopark faturası verdi ve parasını rica etti. Adamcağıza baktım kanter içinde kalmış; bizim kolilerin bir kısmı bugün gidecekti, onları taşımış; 70-80 tane kocaman ve çok da ağır koliler. Tek başınıza mı taşıdınız okadar koliyi diye sordum, evet dedi; oğlumla gelmiştik ama oğlum ben şuraya kadar gidip gelicem deyip gitti ve geri gelmedi dedi. Hiç acımıyor bana dedi, ben de kıyamıyorum ona dedi. Ben de adamcağızı öyle kanter içinde, nefes nefese görünce dayanamadım ve “kıyın biraz sonra siz üzülürsünüz, bakın oğlunuz size hiç acımamış, bırakıp gitmiş sizi” dedim; adamcağız “haklısınız”dedi. Ne yapsın adam! Para kazanmaya çalışıyor; oğlu da hiç düşünmüyor babasını ve onu tek başına onca ağır ve bir sürü koliyle tek başına bırakıp gidiyor; ne yazık! Size çok güzel bir gün diliyorum; sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın İlknur Hanım,
Taşınma sırasında babanın takındığı tavır tamamen yanlış. Böyle terbiye olmaz. İnsan hamal olabilir, çöpçü olabilir, belediye tuvaletinde temizlikçi olabilir. Ama yine de şahsiyet sahibi olabilir. Anlattığın olayda o hamalda ben bir şahsiyet ifadesi göremedim. O adam o kafayla bürokrasinin en üst düzeyinde olsa neye yarar? Mikrop, parazit, tembel, it bir evlat yetiştiriyor. O çocuk yarın başta karısı olmak üzere birçok insanın başına dert olur. Bu ne yazık ki günümüzde pek çok ana babada görülüyor. Üniversiteye giden öyle genç kızlar var ki hayatında bir çorba bile pişirmemiş. Sökük dikmesini bilmiyor. Böyle terbiye olmaz. Bu tip aileler yarının bedbahtlarını yetiştiriyorlar. Japonya’da yemek, biçki, dikiş, çiçek tanzim sanatı (ikebana), ev idaresi, bütçe, çocuk terbiyesi konularında sertifika almayan genç kızlara diplomaları da verilmiyor. Fakülte birincisi olsa bile. Herhalde bu kuraldan Türk anne babaların alacağı birçok dersler var. Rahmetli annem beni üç yaşında bakkala gönderdi. Karabiber aldırdı. Bakkaldan gelirken kendimi imparator gibi hissediyordum. Dört yaşında ilk yemeğimi pişirdim. Domatesli, maydanozlu, pirinç çorbası idi. Tadı hala damağımda. Beş yaşında çamaşır yıkadım. Altı yaşında ütü yaptım. Yedi yaşından itibaren okula gittim, sabahçıydım. Öğleyin okuldan gelir sobayı yakar, evi süpürür, toz alırdım. Ertesi günün odun kömürünü hazırlar, çırasını yarardım. Sol elimde hala çıra yararken aldığım bir bıçak yarasının izleri durur. Sonra çarşıya giderdim, akşam ne yemek pişecekse onun malzemelerini alırdım. Diyeceksin ki yedi yaşında çocuk ne bilecek malzeme almayı. Onu aldatırlar. Aldatamadılar. Çünkü daha altı yaşındayken bir fırını ve bir bakkalı kötü mal sattıkları için birer ay süreyle kapattırmıştım. Onun için esnaf benden korkardı. Malın en iyisini verirdi. Komşu teyzeler özel bir misafirleri geleceği zaman benden rica ederleralış verişi bana yaptırırlardı. Çarşıda adım küçük müfettişti. Bunu sonu ne oldu? Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, annem, bugün pek çok insanı kıvrandıran hayat korkusu bende olmadı. Çok şükür her zaman, her yerde başım dik gezdim. Huzurlu oldum, mutlu oldum. Bazan düşünürüm, acaba bütün dünyada benden daha huzurlu insan var mı diye. Rahmetli annem de evladıma kıyamıyorum diye beni hayata hazırlamasaydı böyle olabilir miydim? Durum böyle yavrum. Karar senin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah'ın Rahmeti, Peygamber Efendimiz Sav'in Şefaati Onun ve Hakka Göçen Yakınlarının Üstlerine Olsun.