Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Mesnevi Bahçesinden derlemeler...
Gönderen : Müzeyyen
Tarih : 9/17/2016 5:38:41 PM


.


Mesnevi bahçesinden Hazreti Mevlânâmız  şöyle bir hikaye anlatır Mesnevi-i şerifte :


                  DİKEN BAHÇESİ VE GÜL BAHÇESİ 

 

İki bahçe komşusu vardı ,birisi bahçesini en güzel çiçeklerle , güllerle, zambaklarla, sümbülerle bezemiş mis gibi kokusu ve gönüllere hoşluk veren  ferahlığıyla hem kendisi mutlu oluyor hem de onu görenler eşsiz bir sürûrla tüm dertlerini unutuyorlardı...Bahçesi en değerli varlığıydı orasını sevgili için hazırlamış " İrci " çağrısıyla bir gün sevgiliye sunacağı , ışık dolu renk dolu  ,   bir hazineydi... Onun bu eşsiz bahçesini görenlerin sevinçten gözleri yaşarıyordu...İşte dünyanın en büyük zenginliği bu diyordu içinden...



. Bu yüzden tüm yatırımını bahçesine yapmış suyunu ve gübresini imtina ile zamanında vermişti..en büyük korkusu ise orada ansızın  bitecek ayrık otları ve  yabani dikenlerdi .Bunu en büyük dert edinmişti;  bu yüzden gözünü dört açmış diken filizlerini , daha çıkmadan kökünden koparmıştı. İnsanların cenneti seyrettikleri bu eşsiz bahçeyi tüm güzelliklerle , sevgilerle imar edip, müzeyyen  ve  mücehhez hale getirmişti...





   Başka komşusu ise bahçesine ve yol kenarlarına dikenli çalılar dikmişti.Toprağının özüne derc edilmiş nadide çiçek tohumlarının yeşermesine bu dikenler engel oluyor bir türlü filizlenemiyordu. Bahçe kenarında ki  yoldan geçenler kendisine şikayetçi oldular " bunları kopar " diye ona bir çok defa rica da bulundularsa da o sert ve huysuz kimse aldırış bile etmedi koparmadı. 





   O dikenin kökü her an güçleniyordu ; halkın ayağı ve kalbi o dikenden yaralanıyordu kanıyordu. Halkın elbiseleri o dikenden yırtılıyordu ; yoksulların ayağı sızlayarak inciniyordu. Bu durum bir gün ta valiye intikal eder ve vali onu yanına çağırtır. Vali ona gayet ciddi bir şekilde  büyük bir önemle " bu dikenleri bir an önce kopar " deyince, " _ peki onu bir gün olur  koparırım " dedi. 



   Bir müddet böyle yarın sökerim diye vaatte bulundu. Adam ertelemeye devam ettikçe diken ağaçlarının kökleri daha da sağlamlaşıyordu.  Hakim bir gün yine yanına çağırttı ve ona , " ey eğri vaattli, verdiği sözde durmayan emrimiz için bir adım olsun at, küçücükte olsa bir çaba sarfet , gayret et, geri durma dedi. adam ise : "- Ey beyim önümde çok günler var " dedi .Vali ise acele et bizi oyalama dedi. Adam ise hep bir gün sökerim diye hem kendini hem çevresini oyalamaya çalışıyordu..ne  gönderilen aracıları ne şikayet edenleri umursuyordu ...



yılların gafletle telaşlarla böyle çar çabuk geçeceği uzak gördüğü yaşlılığın bir anda kapısına dayanacağını hiç kestirememişti. Yaşlılığı ise bir türlü kabullenemiyordu.

   Hazret-i Mevlânâmız , hikayeyi şöyle tamamlıyor : " Ey insan ! O  bahçe senin kalbin , O  dikenler ise senin kötü huylarındır.

" Yarın " diyen sen bil ki zamandan geçen her günde, o kötü diken ağacı daha da gençleşip gürbüzleşiyor sökecek kişi de yaşlanıp acizleşiyor.

    Diken kökü güçlenme ve yükselmede diken koparan ise ihtiyarlama da ve eksilmede.

Diken kökü her gün her an yeşil ve taze diken koparan ise daha zayıf ve kurumada.

 O gittikçe gençleşiyor sen se gittikçe ihtiyarlıyorsun, çabuk ol zamanını yok etme.



Her kötü huyunu diken kökü bil,nice zamandır ayağına diken battı defalarca seni kötü huyun yaraladı. Sen kendi tabiatından karakterinden hastalandın daduygusuz ve hissiz oluşun yüzünden hastalığının farkında olmadın. Çirkin huyunun başkalarını da ne kadar rahatsız ettiğinden bihabersin. Sen şu dikeni gül fidanı haline getir. Gül fidanının eşşiz güzelliği ile aşıla. Böylece sende ki dikenler gül fidanına dönüşsün. Kendinde ki şerri gidermek istiyorsan, ateşin gönlüne Cenab-ı Hakkın rahmet suyunu dök. 





Nefsinin ateşi söndükten sonra, gönül bahçesine neler dikmek istersen yetişir,Lâleler,güller, zambaklar, sümbüller mis kokulu nice çiçekler biter orada. İşini sakın yarına bırakma ...çabuk tevbe et istiğfarı erteleme. Yıl geçipte ekin vakti geldiğinde sen de yüz karalığından başka bir şey kalmaz..Beden ağacının köküne kurt düştü onu çıkarıp ateşe atmak safiyane bir kullukla, Nasuh bir tövbeyle ve salih amellerle onu öldürmek gerek..



Hazret-i Mevlânâ Pirimin bu hikayesi ne kadar anlamlı ve ibretliktir bizlere...! çevremizde ki yaşlı insanlara şöyle bir nazar edelim bu hikayeyi daha da iyi anlarız, gençliğini şarkı türkü malayaniyle geçirenler şimdi ibadete ısınamıyor ve yapamıyor... ALLAH diyemiyor...Hakk diyemiyor...namaz kılacağına, güzellikleri, yayacağına,  zikir yapacağına yalnızca ,manilerle şarkılarla kendini meşgul ediyor,kalan azıcık ömrünü de sürekli dinlediği, haber programları ,diziler ,izdivaç programlarıyla ziyan ediyor...



Dikenler, kötü huylar ise zamanında sökülmediği için hem çevresi çoluk çocuğu Onun bu halinden kan ağlıyor, hem de kendisi yalnız ve mutsuz... Yaşlanınca Ona perde olan, onu kapatan şeyler döküldü yalnızca kötü huylar kaldı ..Hem kendilerine hem aile efradına eziyet ve işkence gibi bir hayat... kötü huyları sebebiyle, tutulan bakıcıları hem hırsız tutuyor, etmediği kabalığı bırakmıyor hem de kötü davranışlarıyla kısa zamanda daı kaçırıyor.. iyi ki yabancı bakıcılar çıktı onlar fazla aldırış etmiyor. İçinde kök salan  dünya sevgisi gittikçe güçlendiği , nefsi gittikçe gençleştiği için ,eşyalara aşırı sevgisiyle hırs içinde ,bir çay kaşığı bile kaybolacak diye ödü kopuyor... çöpleri karıştırıyor yanındakiler ,

bir şeyimi atar diye sürekli huzursuz...



Bir bakıcı anlatmıştı ; baktığı yaşlı hanım sürekli   "  Dünürüm beni kıskanıyor...Falanca bani kıskanıyor... Ben hepsinden güzelim..." sürekli bu sözlerden içime fenalık geliyordu... ve tekebbür dolu sözlerine , artık tahammül edemiyordm demişti.. Egosu o kadar yüksekti ki  en son işi bıraktım . Arkamdan beni Hırsız tuttuğunu öğrenince de O kadar üzüldüm ki bir bilseniz bir gün de  şeker hastası oldum.



 O bahçe aslında kalbimiz, orada çıkan Kıskançlık, haset,  kibir, benlik, kin,tamah,riya, hırs  dikenlerini zikirlerle ve tevbeyle güzel düşüncelerle hüsnü zanlarla koparmaya çalışmalıyız... O dikeni gül fidanı ile aşıla demek istemesi Peygamberin (S:A:V ) ahlakını örnek al ve onun huyuna bezen göz yaşıyla aman Ya Rabbi...!  diye her an istiğfar et . Zaman su gibi akmaktadır bu yüzden İbn-i Ataullah iskender-i hazretler-i şöyle buyurmuşlardır.





"  Günahkarın kalbi, yaşlı kadının güç ve kuvvetten düştüğü için temizleyemediği aynaya benzer. Arifin kalbi ise gelin aynasına benzer. Gelin her gün ayna karşısında kendine baktığı için onu temizler ve parlatır.



Zahidlerin gayreti çok ameller yapmak, ariflerin ki ise hali düzeltmektir... İnsan  Kalbinin merkezini Allah ve Rasulüne ( S.A.V ) tahsis edebildiği ölçüde yücelir , arınır artık  :  " O Kalpte artık yalnızca sevgi  vardır, şefkat vardır ,saygı ve hürmet vardır, Kimlere öncelikle ALLAH'a,Peygambere, sonra tüm mahlukata karşı...O Gönül artık Yunusların sevgi ve şefkat iklimine bürünmüştür ....Artık onda husumete,kine ve nefrete yer yoktur .

Fizik kanunudur , tabiat boşluk kabul etmez, fıtratta boşluk kabul etmez, güzellikle ,nurla, muhabbetle aydınlatamadığımız gönüllerimiz , karanlık ve zulmetle , kötü huylarla dolar. 





Arifler yani havas kullar kalplerini düzeltmeye daha çok önem verirler çünkü evliyaullaha göre nursuz bozuk iç alemi mezbelelik gibi bir kalple çok amel işlemektense nurlu güzel bir gönülle az amel bile insana fayda verir demişlerdir. Gönül sahipleri her an kendilerini murakabe ederek kalplerini musaffa bir hale getirmişler üzerine titremişlerdir.



Hazret-i  Ömer'in içimde bir gurur hissettim deyip kürsüde kendini zemmetmesi , sırtına su kırbası un torbasıyla dolaşması. Selmâni farisinin valiyken adamın birinin onu hamal sanıp sırtına yüklerini vurmasına hiç ses çıkarmamıştı. Nefslerini en büyük düşman bilip hiç bir paye vermiyorlardı o yüzden de nefslerine düşman olduklarından tüm varlıktan tecelli edenin Hakk olduğunun irfanına varmışlardı. Zinnun-i mısrı Hazretlerine kalbini en çok koruyan kimdir diye sual edildiğin de ?  Diline en çok hakim olan demişlerdir.



 İnsanın kalbi kararıp bakımsız kalırsa iyiyi ve kötüyü ayırt  edemez hale gelir  teröristi iyi görür meth eder evliyaya Sahabiye dil uzatma cüretkarlığında bulunur. "  O gün kü ne mal fayda verir ne de oğullar. Ancak ALLAH'a selim bir kalple gelen müstesna. "  kuddûsi Hazretlerinden :

Sabreyle gönül derdine derman gelir elbet,

Sen hastaya şöyle bir Lokman gelir elbet,

Her gece temellük ederek Yârine yalvar

Nalan ola gö ki sana ihsan gelir elbet.

Kuddûsi biçare , koma gayrıyı dilde 

Şol hane ki âbad ona  Sultan gelir elbet...! 



  İki sene ye yakın  bir zaman öncesiydi di , o gün mahallenin pazarıydı fakülte yokuşunda yaşlı bir teyzeye rastladım.Elinde ki bir kaç parça poşetle zorlukla ilerliyordu. Kendisine " - Teyzeciğim ! yardım edebilir miyim ? " Diye sordum. Önce istemedi sonra ısrar edince kabul etti. Teyze seksen beş yaşındaydı güçlükle yürüyordu. Zaman zaman dinleniyor hemencik takati kesiliyor , yoruluyordu ve bu arada bir şeyler anlatmaya başladı yalnız yaşıyordu. Komşularından şikayet etmeye başladı öfke ve kin doluydu ; zorlukla konuşuyor nefretini haykırıyordu...



: " -Kızım dedi, sabaha kadar hiç uykum yok...akşama kadar bir an olsun  dirliğim yok ! sabaha kadar, sürekli  komşulara sövüyorum akşama kadar sövüyorum...! Bağırıp çağırıyorum hayatım işkence gibi"  dedi. Evinin önüne geldiğimizde , iki katlı bir evde oturuyordu; bahçe kapısının önüne bir ıslak mendil parçasını, rüzgar getirmişti. Teyze bağırıp çağırmaya başladı komşularına  hakaretler yağdırıyordu.



"  -  Aman Ya  RABBİM...! Sen nasıl bir örnek çıkardın benim karşıma "  dedim. Yerde  kabri  açılmış neredeyse onu bekliyordu. O ise hayatının son demlerini Allah sevgisiyle saadet içinde ,mesut   halde geçirmesi gerekirken, insanlara güzel temenniler ve dileklerde bulunarak hayatını şiir gibi yaşayıp Çiçek bahçesine  dönmüş bir gönülle , ağzı dualı hayır öğütlü  dünyada cenneti bulmak gibi saadet , varken hayatı cehennem haline getirmişti.





  Bu haliyle de insanlara en büyük öğüdü veriyordu.  İnsan nasıl yaşarsa öyle yaşlanır .  Nefretle ,küfürle ve lanet okuyarak mütemadiyen bunlarla  meşgul olarak, gönül hanesi bir dikenliğe dönmüştü...Bir süre yaşlı teyzeyi , unutamadım , Ramazan ayında bir yerde mukabele okumuştuk...Hatim duasında bu hikayeyi ve teyzeyi anlatmıştım Rabbimizin huzuruna nasıl bir gönülle çıkacağız dikkat edelim arkadaşlar diye..



.Eve gelince bir zaman  teyzeyi düşündüm bir daha görmemiştim. Ziyarete  uğrarım dedim fakat nasip olmamıştı " aceba yaşıyor mu ? nasıl "  diye düşünürken bir kaç gün sonra arkadaş, fakire  türbe ziyaretine gidelim dedi. Otobüs durağına vardığımızda otobüsü kaçırdık, arkadaş üzüldü içimden"  bir hikmeti vardır "  dedim . bir müddet orada beklerken baktım ilerden yaşlı teyze  yanımıza doğru ilerliyor, yaklaşınca o teyze olduğunu anladım  ...Yine aynı şekilde  konu komşuya kızdı,lanetler yağdırıyordu. Aklı da gayet  başındaydı daire fiyatlarını soruşturuyordu. Teyze yaşıyor mu diye düşünürken cevabı Allah verdi.



Hazret-i primin sözü geldi aklıma " Nerede soru varsa cevap oraya gelir. Nerede yoksulluk varsa rızık oraya gelir.  Burada anlattığımız, teyzeyi kınamak asla değil ,sadece ibret almak  Evliyaullaha göre " kötü insan yoktur sadece müsait ortam bulamadığı için içinde ki güzellikleri ortaya çıkaramayan insan vardır" teyze de imkan ve sohbet bulup meşgul olamamıştır... dinleyen anlatandan arif olsa gerektir. Kayseri de bir evin duvarına kocaman  bir yazı yazmışlar  " Bir kalbiniz vardı Onu hatırlayınız " ( C.Zarifoğlu)

 Bir kalbiniz var ona dikkat ediniz, içine kötü şeyler dolmasın...

Vesselam



Müzeyyen Cihangiroğlu 

 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]