.
HAMAL
Hamal yâni taşıyıcı diye bildiğimiz yük taşıyarak ekmek parasını kazanan insanları çok görmüşsünüzdür.
Çok ağır paketleri, ambalajlı kolileri, denkleri sırtlar ve iki büklüm halinde büyük bir baskı altında zorlanarak hareket ederler.
Çoğu kez kan ter içinde kaldıkları uğraşlarında çektikleri acı ve riskleri bizler tam bilemeyiz…
Hayatını çeşitli şekillerde yaşayan her insan için değişken olmakla birlikte, hayatı devam ettirmek, tıpkı bir hamalın karşı karşıya kaldığı ağır bir yükün taşınması işi gibidir. Hayat bazen insan için taşınılması çok zor olan bir yüktür.
Bu yük nasıl oluşur içeriği nedir derseniz, insanların değer yargılarıdır, kavramlardır, sosyal dayatmalardır, ilkelerdir, komplekslerdir, kaprislerdir, ekonomik ihtiyaçlar ve ihtiraslardır ve benzeri insan kıskaçlarıdır…
Bu kıskaçlar insanı ezer durur..
Bu yük altında insan bunalır.
Bunalan insan kaçış yolu arar veya aklını kullanarak bu baskıları nasıl azaltacağını hatta bu yükten nasıl kurutulacağını düşünür…
Bu noktada genel bir ifadeyle “hayata anlam katmak” gerekliliği ortaya çıkar.
Peki nasıl?
İnsanlar değişik nefis basamaklarına sahip olup, beşer özelliğinden yükselerek İnsan-ı Kȃmil mertebesine kadar ulaşabilirler.
İşte her mertebedeki insan için hayata anlam katmak çok değişik nitelikler göstermektedir.
Nefs-i Emmâre mertebesinde sadece benlik ve bencillik içinde nefsinin tatminini düşünen insan kendi nefsini tatmin edip hayata anlam kattığını hayatın yükünü hafiflettiğini sanarak dünya malı, mülkü, zevki için her yolu mübah sayar ve aldığı tatmin duygusunu yeterli bulur ki bu geçici ve aldatıcı sonuçlar verir.
Örneğin hayatına anlam katmak için para biriktiren bir cimri hayatta korku içinde yaşar, birikimlerini kaybetme korkusu onu yer bitirir ve bir gün kendi kaybolur gider…
Eğlence, içki, kadın, kumar gibi süflî işlerle hayatlarına anlam katanların sonuna bakarsanız gerçekte kendini kandırıp pişman, perişan bir şekilde göçüp giderler...
Kimisi de zamanını boşa harcayacak şeylerle uğraşır ve sayılı günler geçince bomboş geçen bir ömür geçirdiğini ya anlar ya anlamaz gider…
Akıllı olan aklını kullanan ise önce durumunu saptar.
Sorulara cevap arar.
“Ben kimim?” der,
“Dünya nedir ?” der,
“Niçin?” der ve hayatın gerçek anlamını bulmaya yönelir.
Allah’ı tanır, kendini tanır ne için yaratıldığını idrak eder ve kulluk şuûruna erer…
Nefsini terbiye eder, benlik ve bencillikten sıyrılır ve Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği kulu olur.
Allah rızasını kazanmayı esas gaye edinir.
Mertebesi yükseldikçe hayat ona yük olmaktan çıkar, hatta zevk olur…
Aşk duyar Mâşukuna kul olur…
O zaman en büyük Velî’yi bulur…
Allah onunla dost olur ve hayat korkusuz, ızdırapsız, huzurlu bir süreç olur…
Dünya bir cennet bahçesi olur, hayatın yükü yok olur…
Saygı ve Sevgilerimle..
Cahide