Kıymetli yavrum,
İnsanları tenkit etmek, onları yerden yere çalmak kolay. Bunu herkes yapabilir. Önemli olan, bir insanı anlamaya çalışmak. Onun iç dünyasının derinliklerine inebilmek. O derinliklerde gizli kalan ruh ukdelerini, akıtılmamış göz yaşlarını, biriken ıstırapları çözüp, anlayabilmek. Bir zamanlar meşhur bir şarkı vardı. Şöyle bitiyordu:
“Ya her şeyim ya hiçim
Sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim
Çözdükçe dolaşıyor.”
Bir insanı anlayabilmek, onun iç dünyasında minicik de olsa bir kıpırtı, iyiye, güzele doğru bir adım atmasına vesile olabilmek ne kadar güç, ne kadar çetin, ne kadar sabır isteyen bir iş. Bu insan eşimiz olabilir, evlâdımız, komşumuz olabilir, akrabamız olabilir, meslektaşımız olabilir. Önemli olan, karşı tarafın iç dünyasında onu harekete getirecek bir minicik hareket noktası bulabilmek. İnsan ne kadar anlaşılması zor bir mahlûk. Nobel armağanı alan Alexi Carel en önemli eserinin ismini, “İnsan Bu Meçhul” koymuştu. Evet, gerçekten insan, belli bir noktadan sonra ne kendisini ne muhatabını anlayabiliyor. Necip Fazıl ne güzel söylemiş;
“Aynalar söyleyin bana ben kimim?”
Attila İlhan da bir şiirinde;
“Anladım imkânsız şey, bir insanın bir başka insanı
anlaması”
diyordu. Bir insanı etkileyebilmek, onu iyiye, güzele, doğruya götürebilmek, o kadar hassas, o kadar incelik isteyen bir iş ki... Bazen yumuşak ve tatlı bir ses tonu, bazen bir tebessüm, bazen o insana göstereceğimiz edep, saygı, tevazû ve incelik onu birdenbire tutuşturuveriyor. Kalbini fethetmeye yetiyor da artıyor bile. Sık sık işitiriz. “Efendim ne biçim insan bu, kırk kere söyledim, yine lâf anlamıyor.” Anlamaz ya kardeşim. Çünkü bir söz kırk kere söylenmez. O sözü söylediğimiz zaman, acaba o insanın ruh hali, kalbindeki ve kafasındaki karışıklık, o anda bize karşı beslediği müspet ya da menfi duygular, söylediğimiz sözdeki doğruluğu veya güzelliği, inceliği algılayabilecek durumda mı? Kur’an-ı Kerim’de Allah, Hz. Musa’yı Firavun’u Hak’ka davetle görevlendirir. “Ya Musa, Firavun’la konuşurken yumuşak ve tatlı söyle” buyurur. Karşı tarafın iç dünyasında bir değişim, bir başkalaşım meydana gelmedikten sonra, aynı sözleri biteviye tekrarlamak, yerine göre fayda yerine zarar da getirebilir. İnsan ruhu, hep bir kıvılcım bekler yanmak için. Önemli olan davranışlarımızIa, sözlerimizle, edep ve saygımızla o kıvılcım gibi olabilmekte... Bazen bir kelime, bazen bir cümle, bazen sevgi dolu, saygı dolu sımsıcak bir bakış, bazen yumuşak bir ses tonu bir insanın bütün dünyasını değiştirebilir. Nur gelir, zulmet gider. Işık gelir, karanlık gider. Anadolu’nun iç aydınlığı, kâinatın en büyük şairi Yunus Emre ne güzel söylüyor:
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ide bir söz.”
Bazen bir insanın omzuna konan sıcak bir dost eli, o insanı intihardan döndürebilir. Bazen fevri yapılan bir hareket, düşüncesizce söylenen bir söz, alaycı bir dudak büküş bir insanı bütün bir ömür boyu ağlatabilir, hayata küstürebilir. Hepimiz bir sevginin, bir dostluğun, sıcak, yakın ve samimi bir ilginin özlemi içindeyiz. Şair Gülten Akın;
“Beni ya sevmeli, ya öldürmeli”
diyor.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.