Çok Değerli, Güzel Babacığım Hürmetle, gül kokulu ellerinizden öpüyorum..Sizin ve cümle dostların yeni gününü kutluyor, hayırlara vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Bu günlerde, içimden hep, "Her dem taze doğarız, bizden kim usanası"demek geçiyor..Yeni oluşumlar, yeni atılımlar...Hayata yeni umutlarla devam edebilmek.. Geçen yılda anısını içimde sımsıcak saklayacağım güzel hatıralarım oldu. Siz İstanbul da iken, birlikte olduğumuz dostlarla yapılan sohbetler..Yılın son günleri..30 aralık akşamı Armada Uludağ Restaurant'ta sizinle ve değerli dostlarla , bir akşam yemeğinde birlikteliğimiz, unutulmayacak güzel anılardan biri olarak, hafızamdan hiç silinmeyecek.. Değerli dost, dr. Ayla Hanımın, Can Yücel'den sunduğu dizeleri aklımda kaldığı kadarı ile not etmiştim. Tamamını inşallah lütfedip siteye yollar, istifademize sunarlarsa çok memnun olacağız. Bir şiirinde Can Yücel şöyle diyor; En uzak mesafe, ne Afrika, ne Çin'dir; En uzak mesafe, Aynı evde yaşayan İki insan arasındaki uzaklıktır... Bu sözler bizi Gerçek birlikteliğin, yakınlığın manası üzerine epey düşündürdü. Fiziksel yakınlık gerçek yakınlıkmıdır? Yoksa, duygu, düşünce, fikir birlikteliği bazen çok uzak mesafedeki insanları, birbirine yakın edebilir mi? O akşam bizim yaşadığımız , sevgi, dostluk ve birlikteliğin şiiriyete dökülmüş hali olduğuna hiç şüphem yok. Yediğimiz aşk, içtiğimiz aşk..(İskender çok güzeldi. Tadı hala damağımda..)Siz karşımda oturuyordunuz..Teniniz , pembe-beyaz bir renkte, ışıl, ışıl nur saçıyordu. Nurunuz, yavaş, yavaş her birimize sirayet ediyor. Eşsiz bir şiir yaşatıyordunuz her birimize. Ağzınızdan dökülen her söz, birer inci tanesi...Susmanız bir ayrı güzel, ellerinizin her hareketi bir estetik oluyor...Kristalleri çok sevdiğinizi anlatıyordunuz. bir kristal mağazasına girip tezgahtar hanımın size sunduğu kristalleri incelerken, tezgahtar hanım, size "Hayatımda bu kadar güzel bir erkek eline rastlamadım"demiş. Sizin bir objeyi tutarken, öyle edepli, saygı dolu, zarif tutuşunuz, dikkatli bir insanda estetik bir heyecan uyandırabilir. Bunları kompliman olsun diye söylemiyorum. Mesela Ayla Hanımın ve değerli kızı Burcu'nun kıyafetleri de bende aynı estetik duyguları uyandırıyordu. Bu güzelliğe, zarafete, inceliğe duyulan aşk olmalı diye düşünüyorum..Değerli bir dost Hanımın zarafeti, asaleti, Dr. Nermin hanımın inceliği, hassasiyeti , Kayhan Beyin müşfik , dost tavırları..keza aynı güzeliği yaşatıyor insana. İstanbul'dan değerli dost Ümit Beyi de andık o akşam..Sizin "Çömlek"te kuru fasulye yemeğe davetiniz üzerine şöyle cevap vermişti;
"Maal iftihar kabul ederiz;
Hem bin teşekkür ederiz"...
Yine Ümit Bey'den bir inci;
"Allah razı olsun ebeden;
Nurlar yağsın tepeden"..
Zatı alinizden dökülen inciler;
"Barika-i hakikat, Müsademe-i efkardan doğar"
Ve çok anlaşılır, açık bir üslupla tercüme ediyorsunuz. -Hakikat yıldırımı, fikirlerin çarpışmasından doğar... Sohbet arasında, şairlerin, düşünürlerin, yazarların özlü sözleri yer alıyor..
-"Beşerin öyle delaletleri var; Putunu kendi yapar, kendi tapar. ".. Tevfik Fikret
"İmanla geçer her gece, gündüz gibi aydın, Bir taze bahar alemi, her anı hayatın..." Ali Ulvi Kurucu
İstanbul'da Pinhan Restauran'dayız. "Pinhan" sözü üzerine konuşuyoruz.."Pinhan"gizli, saklı demek..Hocam, -Hani Malatyalı, Mısr-i Niyazi'nin bir beyti vardı.. Değerli dost, Murat Kayhan bey bülbül gibi okuyor Mısr-i Niyazi'nin beyitlerini,
"İşit Niyazi'nin sözün,
Bir nesne örtmez, Hak yüzün;
Hak'tan ayan bir nesne yok,
Gözsüzlere "Pinhan" imiş.."
Bu kez sohbetimizin konusu Mısr-i Niyazi'nin hayatı üzerine yoğunlaşıyor... Yine Murat Beyden inciler saçılıyor;
"Hak'kı arar isen, yürü insana bak;
Hak, zatı Rahmanını şekli insan eylemiş.."
"Harabat ehline hor bakma zahid, Nice hazinelere malik, viraneler var. "
Söz, dönüyor dolaşıyor, Neyzen Tevfiğe geliyor...Değerli hocam anlatıyor; Bir gün zamanın valisi Neyzen Tevfiği davet etmiş. Seni dinlemek istiyoruz. Gel toplantımızda çal Demiş. Neyzen, davet üzerine kalkmış gitmiş. Yenilmiş, içilmiş..Çal bakalım demişler, Neyzen çalmaya başlamış..Biraz sonra vali dinlemekten sıkılmış. Yanındakilerle konuşmaya başlamış...Neyzen, çok rahatsız olmuş. Önce, dik dik bakmış..Anlamamışlar..O da, çalmayı bırakmış..Şu sözü söylemiş;
"Bezm-i meyde süfehanın saza meftun oluşu;
Nazarımda, su içen eşşeğe ıslık gibidir".. –
Neyzen bu, vali mali dinler mi? Tabii hocam çok tatlı anlatıyor, bizler gülüyoruz. Yine Neyzen Tevfik'ten bir anektod; Neyzen midesinden rahatsızlanmış. Doktora gitmiş...İlaç vermişler..Sonuçta eskisinden beter olmuş..Bunun üzerine değerli üstad duygularını şöyle ifade ediyor;
" Bin katır tepse idi, Hiçbir şey olmaz idim.
Ama şimdi ölüyorum... Midemi tıp tepti benim.."
Değerli hocam, her zamanki zarafeti, inceliği ile günümüz doktorlarını müstağni kılıyor.. Onlardan özür diliyor..
Değerli hocam..Sizinle geçirdiğimiz her an , eşsiz güzellikte..Nice sohbetlerde yine bir arada olmak ümidi ile..Hürmetle ellerinizden öpüyor...Cümle dostlara selam , sevgi ve saygılarımı sunuyorum..
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın “Gönül Dostu”,
2.1.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, Armada Uludağ’da yenilen bir akşam yemeğini ne güzel anlatmışsın. O gecenin güzelliğini bize bir kere daha yaşattın. Eksik olmasınlar doktor Ayla Hanım, eşi Kayhan Bey, kızı doktor Burcu Hanım bize ne güzel bir gece yaşattılar. Yemeğimizi zevkle yedik, sohbetimiz sevgi dolu, şiir dolu oldu. Allah katılan herkesten razı olsun. Bu tür sohbetler ne kadar güzel oluyor. İnsanın hiç bitmese diyeceği geliyor. Allah’a sonsuz şükürler olsun. İnşallah bu güzelliği yine yaşarız.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.