.
Kıymetli yavrum,
Allah rızası için hizmet etmek ne güzel bir duygudur. Buradaki sıra önce en yakınlarımızdan başlar. Eşimiz, çocuklarımız, anne, babamız... Hizmetin en hayırlısı hiçbir karşılık beklemeden, menfaat gözetmeden Allah rızası için yapılanıdır. Aksi takdirde biz de mahalle bakkalı gibi oluruz. Beklediğimiz menfaat karşılığında o miktarda hizmet veririz. Gayet tabi hizmet emirle, kanunla, yönetmelikle olmaz. Tabi biz talip olacağız. Allah’a olan aşkımız arttıkça hizmet bilincimiz de artar. Hizmet kavramı o kadar geniştir ki maddisi olur, manevisi olur. Bugünkü dejenere toplum hayatımız içinde kadın, erkek bir kimsenin haddini bilerek, edep, saygı, incelik, zarafet, merhamet, şefkat, haya duyguları içinde yaşaması da ne güzel bir hizmettir. O kadar dikkatli, o kadar hassas, o kadar uyanık yaşayalım ki yolda yürüdüğümüz zaman bizi görenlerin aklına Allah gelsin. Bundan büyük hizmet olur mu? Ama bu işler lafla, edebiyatla, nutuk atarak, çalım satarak olmaz. Bir başkasına acaba rahatsız eder miyim, acaba üzer miyim diye düşünerek çehre surat asmamak, mütebessim olmak, gözyaşlarımıza sahip olmak çok önemlidir. Belki bizim aşkla akıttığımız gözyaşları bir başkasını rahatsız edebilir, tedirgin edebilir. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, insanların psikolojileri o kadar değişik ki toplum içinde son derece hassas olmamız gerekiyor. Bir gün Ayten Anne’nin huzurunda bir arkadaşımız derin bir "Of", çekti, Ayten Anne hemen müdahale etti, “Of, deme, Allah de.” dedi. Bizim toplum içinde uzun uzun dakikalarca gözyaşı dökmemizi anlayacak, idrak edecek kaç kişi kaldı ki?... Bunun için her zaman şartlar ne olursa olsun hassas, dikkatli, uyanık ve daimi edep içinde olmamız gerekiyor. Bence bugün için en büyük hizmet budur.
Bugün için edep yolunun alfabesinden işe başlamak bence en iyisi. Hani bazı kuruluşlar var, iri iri lakırdılar ediyorlar, yüksekten atıyorlar, mangalda kül bırakmıyorlar. Ben böyle topluluklardan hep uzak kaldım. Çünkü oralarda nefisler konuşuyor, egolar yarış haline çıkıyor. Ne oraların ne oradaki kimselerin, ne oralardaki havanın benim manevi tekamülüme yardım edeceklerine inanmıyorum. Böyle kimselerin de sonunda pişman olduklarını görüyorum. Gerek bilim adamı olarak, gerek bir Hak yolcusu olarak deha mertebesinde olduğunda inandığım büyük Pascal: “Hayatta insanın başına ne gelirse günlük işlerini yaptıktan sonra bir köşeye çekilip huzur içinde, sükun içinde, huşu içinde düşünememesinden ileri gelir.” diyor. Ben bugünkü şartlarda manevi tekamüle giden yolun yalnızlıktan, sessizlikten, edep ve haya içinde yaşamaktan geçtiğine inanıyorum.
Resulullah Efendimiz yanına ekmeğini ve suyunu alıyor, binbir güçlük içinde Hira mağarasına çekiliyor. Orada ibadet ediyor, tefekkür ediyordu. Gerek bilimde, gerek güzel sanatlarda dev gibi işler yapanlar, eserler bırakanlar hep yalnızlık içinde yaşamış, yalnızlık içinde kendilerini geliştirmişlerdir.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah Ona ve Hakka Göçen Yakınlarına Gani Gani Rahmet Eylesin.