"Filânca doçenttir, profesördür, genel müdürdür, müsteşardır, bakandır, yazardır, çizerdir, şudur budur. O halde o kültürlüdür, entelektüeldir, aydındır. Toplumun genel yargısı bu; ama ben öyle düşünmüyorum. Beni yakınen tanıyanlar bilirler, herkese, her düşünceye saygılıyımdır; ama kendi düşünceme de saygılıyım. Bu nedenle toplumun düşüncesini belirttikten sonra düşüncelerime geçiyorum. Benim kültür görüşümün temeli, Yunus’un,
“İlim ilim demektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.”
mısralarına dayanır. Okumaktan, yazmaktan, fakülteler bitirmekten, mastırlar, doktoralar yapmaktan, kütüphaneleri devirmekten amaç nedir? Hep kendini tanımak, bilmek değil mi? Resulullah Efendimiz, “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyuruyor. Eski Yunan felsefe okulunun kapısında “Kendini tanı” yazmıyor muydu? İnsan için kendini tanımaktan daha önemli ne olabilir? Büyük Yunus, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende gördüğümü” der. Eğer bitirdiğimiz fakülteler, devirdiğimiz kütüphaneler, yazdığımız deve yükü kitaplar bize edep, nezâket, incelik, zarâfet, haddini bilmek duygularını uyandırmamışsa, bu boşuna bir emek değil midir? Yunus, “Taş gönülden ne biter” der. Betonlaşmış bir kafa, hiçbir zaman üzerinde düşünülmemiş, nüansları kavranılmamış, derinliğine varılmamış sözüm ona fikirlerle, düşüncelerle, kanaatlerle, hayata aykırı, insan gerçeğine aykırı, sözüm ona ideolojilere haramilik yapıp gerçek uygarlığın yolunu kesenler, Necip Fazıl’a “Yeter senden çektiğim ey tersi dönmüş ahmak” dedirtenler, üniversite rektörü olsalar ne ifade eder?
Geçen yıl televizyonda üniversite rektörlerinin, dekanlarının bir açık oturumunu dinlemiştim, çok üzülmüştüm. Orada ne düşünceye saygı, ne insana saygı, ne de hoşgörü vardı. Sevginin zerresi bile yoktu. Kimse darılmasın, gücenmesin, ben bu insanlara kültürlü diyemem. Onların işgâl ettikleri makam da beni zerre kadar ilgilendirmez. Ben fakültede okurken, bütün profesörlerden daha çok hürmet duyduğum insan kapıcı İrfan Efendi idi. İrfan Efendi inanılmaz, akıl almaz, erişilmez zarâfeti, kibarlığı, efendiliği ile bana bir ömür boyu, yürüdüğüm hayat yolunda ışık tuttu, rehberlik etti. Değerli Fransız yazarı Andre Mauriaus kültürü şöyle tanımlıyor; “Kültür; bilinen, öğrenilen, okunulan her şey unutulduktan sonra geride kalan şeydir.” Üzerinde yıllarca düşünülmesi gereken güzeller güzeli, inceler incesi bir tanım. Hayatımda resmî tahsili olmayan insanlar gördüm ki, onlar güzel insanlardı, güzeller güzeli idiler. Her hareketlerinde, oturup kalkmalarında, hitap tarzlarında, yaşama üslûplarında akıl almaz bir güzellik, bir incelik, bir zarâfet vardı ki, kalp gözleri zerre kadar açık olanlar onları görünce içinde bir şeyler titreşirdi. Bir mânevi âlemden kalplerine doğru iyi olan, güzel olan, büyük, yüce, temiz olan bir şeylerin aktığını hissederlerdi. İddiasız, gösterişsiz, çalımsız, cakasız, patırtı gürültü etmeden, çirkin münâkaşalarla kafa şişirmeden, kalp kırmadan, gönül incitmeden dinin güzelliklerini mızrak mızrak yayan ışık insanlardı. İşte onun için Yunus Emre “Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır” diyordu."
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Makamı Âli Olsun.