Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Cvp: Öyle dikkatli yaşayalım ki iki dünyamız da cennet olsun
Gönderen : Sabri Tandoğan
Tarih : 3/4/2007 8:31:52 AM


Sayın Fatmagül Hanım,


3.3.2007 tarihli mailinizi aldım.


Kıymetli yavrum, baştan sona bir şiir güzelliğinde, inceliğinde olan mailin beni çok  mutlu etti. Okurken büyük heyecan duydum. Bir insanın duygularını bu kadar güzel anlatabilmesi ne fevkalade birşey...


Çevremiz binbir güzelliklerle dolu. Allah, o kadar güzel bir dünya yaratmış ki “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi orada”. Yunus gibi söyleyecek olursak


 


“Cümle yerde Hak nazır


Göz gerektir göresi”


 


Kıymetli yavrum herşey dönüyor, dolaşıyor, “görmek” te karar kılıyor. Yarabbi görmek, görebilmek ne muhteşem bir olay. Ama diyor Yunus, “Gören göz değil, gönüldür”. Evet, bir yeryüzü cennetinde yaşıyoruz. Önemli olan bu güzellikleri görebilmek. Görebilmek için de arı, duru, tertemiz, bembeyaz bir gönle sahip olabilmek. Peki bu gönle nasıl ulaşacağız? Sadece sevgiyle yavrum. Sevmek, delicesine, deliler gibi sevmek... Tek istisna olmadan yeryüzündeki insanları, hayvanları, bitkileri, eşya ve cemadatı kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek. Ta göklere kadar hem, hem Allah’a kadar sevmek. Sevgi kalbimizin her köşesini öyle kaplasın ki, sevgiyle öyle dolalım ki oraya kin, nefret düşmanlık adına hiçbir şey giremesin. Bütün negatif duygular, kalbi kapısının dışında kalsınlar.  İşte o zaman yavrum, biz hayatın gerçek tadını alacak, işte o zaman yaşamaya başlıyacağız. Eğer ottan Allah’a kadar yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki samanyoluna kadar bütün kainatı Muhammedi bir aşkla kucaklayamıyorsak, sevgi bahsi açılınca parantezler açılıyorsa, bu parantezlerin içine “ben ona dargınım, ona kırgınım, şuna küskünüm” diyorsak ve bu kadro gittikçe daha büyüyorsa o zaman zaten biz yaşamıyoruzdur. Hiç unutmuyorum, rahmetli Osman Bölükbaşı  politikayı bıraktığı zaman gazeteciler kendisine sormuşlardı:


“Efendim, politikada geçen uzun yılların arkasından geriye baktığınız zaman ne hissediyorsunuz?” Bölükbaşı cevap vermişti, “Bağrım Karacaahmet mezarlığı’na dönmüş”.  Bu sözü yıllarca düşündüm. Üzüldüm, müteesir oldum. Kimse darılmasın gücenmesin ben bunu kabul edemiyorum. Ben bir insanı  yıllarca sevmişsem, onu başıma taç yapmışsam,onun için elimden gelen, gücümün yettiği her iyiliği yapmışsam ve o da bana arkasını dönerek, beni kötülemek için türlü isnatlarda bulunmuşsa, birtakım aptal, gerizekalı insanları bana düşman etmişse, ben niye küseyim, niye darılayım, niye kırılayım? Benim görevim sadece sevmek, hayra koşmak, iyilik yapmak. Karşı taraftan bana ne, onlar anlamaz. Sever veya söver. Bu onun bileceği iş. Bir takım hasta ruhlu bu zavallı insanlar için ben niye hayata küseyim? Bir kere herşeyden önce şunu kabul etmek gerekir. İyilik, yardım Allah rızası için yapılır. Karşı taraf anlar anlamaz, teşekkür eder, etmez. Sımsıcak sevgiyle uzanan ellere en kaba, en çirkin şekilde karşılık verir. O onların sorunu. Kendi bilecekleri bir iş. Yarın Mahkeme-i Kübra’da Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman hesabını onlar verecek. Ondan bize ne? Bir başka yanlış da şu oluyor: Sık sık çevremizden duyuyoruz, “ben” diyor adam “iyilik yaptım, nankörlükle karşılaştım. Bana kötülükle mukabele ettiler. Ben de bir daha herhangi bir insana iyilik yaparsam...şöyle olayım, böyle olayım”. İşte vahim bir hata. Çok yanlış bir düşünce. İyilikler sadece hiçbir karşılık beklemeden Allah rızası için yapılıyorsa bir anlamı vardır. Yapılan iyiliklere sadece bir teşekkür bile beklemek o iyilikteki sevabı azaltır, güzelliklere gölge düşürür. Göreceğimiz mukabele ne olursa olsun, bizim vazifemiz son nefesimize kadar Allah rızası için, hiçbirşey ummadan, hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapmaktır. İnsan ancak böyle yaparsa ruhen tekamül edebilir.


Aman yavrum, bu ince nüanslara çok dikkat edelim. İnsanlar bütün zorluklara, bütün karşılarına çıkarılan nankörlüklere rağmen yine de Allah selamet versin deyip geçiyorlarsa o zaman hayatımız bir renk, bir ışık bir anlam kazanacak ve biz bu suretle bir cennet hayatı yaşayacağız. Yüce Peygamberimiz


 


“Dünya ahiretin tarlasıdır”


 


buyuruyor. Bu dünyamız cennet gibi geçsin ki öbür dünyada da cennetimize kavuşalım.


Allah, bizlere de tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimize de dünya ve ahiret saadeti nasip etsin; cümlemizi hayat sınavlarında başarılı kılsın...


Sevgili yavrum, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi, saygılarımı sunuyorum.


Sabri Tandoğan


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Öyle dikkatli yaşayalım ki iki dünyamız da cennet olsun Yazan Fatmagül
Cvp: Öyle dikkatli yaşayalım ki iki dünyamız da cennet olsun Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]