Kıymetli yavrum,
Allah her yerdedir. Onsuz boş mekân yoktur. Bize şahdamarımızdan daha yakındır. Kâinatta her zerre harekettedir. Her şeyde devamlı, intizamlı, ahenkli bir kaynaşma vardır. Kâinattaki bu intizamlı kaynaşmanın ismi tesbihattır. Her şey Hak’kı tesbih ediyor. Bu Allah’ın eseridir. Hürmeten yavaş konuşmak gerekir. Allah, yavaş sesle konuşanları sever. Gürültünün, bağırarak konuşmanın beyni rahatsız ettiği ilmen ispat edilmiştir. Fazla gürültülü müziği uzun süre dinleyenlerde, beyin hücreleri birer birer ölmektedir. Hak her yerde hazır ve nâzır olduğuna göre fazla yüksek sesin, en azından İslâm edebine ve inceliğine saygısızlık olduğu ortadadır. Kur’an-ı Kerim OKU diye, Mesnevî DİNLE diye başlıyor. Acaba hangi kitap KONUŞ diyor, konuş diye başlıyor. Günümüzde kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Sormak lâzım, kaç kişinin söylenecek bir sözü var? Bu nefsin azgınlığından, tekme atmasından başka nedir? Unutmayalım, çok konuşanların, yüksek sesle bağıra bağıra konuşanların göğüsleri içindeki kalpleri hastadır. Allah şifâlar versin. Taze bir yumurta yanında kuvvetli çalan bir sirenden, yumurtanın beyazı otuz saniyede pişiyor. Düşünmek lâzım.
Radyoyu, televizyonu fazla açanlarda, bir süre sonra kulak rahatsızlıkları başlıyor. Bir Kutsi Hadiste, “Ben Kulumla birlikte işitirim” buyruluyor. Allah, “yavaş sesle konuşanları” seviyor. Kur’an-ı Kerimde “Sesinizi nebinin sesinden fazla yükseltmeyin” emri var. Bu emirlerdeki sırları çözmeye çalışmak gerek...
Allah ile insan arasında bir gaflet perdesi vardır. Bu perde şu âyette bildirilmiştir. “Fezkirunî ezkirküm” (Beni anınız, ben de sizi anarım). Bu kapıdan girebilmek için Resûle uymak lâzımdır. Bir ampul saniyede altmış defa yanıp söner. Biz onu devamlı yanıyor görüyoruz. Zikirde gayeye vasıl olursan onunla birlikte zikir halinde olduğunu anlarsın. Zikirde hedef Allah’tır.
Yunus, bir şiirinde “Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz” der. İnsanın ne olduğunu bizzat kendisi bilir. Önemli olan dış değil, içtir. Allah insanın gönlünde tecelli eder. Fazla, gereksiz, lüzumsuz söz bizi ondan uzaklaştırır. Gevezelik, gerçeğin yerine kelimeleri koymaktan başka nedir? Hak yolunda yürüyen insan, içinden gelen ilâhi sesi dinlemek için susar. İnsan susunca, O konuşmaya başlar. Bundan dolayı sükût en derin konuşmadır. Susan insan, iç âleminde gizli bir şeyin varlığını farkeder. Allah’a ulaşmak için, benliğin boşalması ve bu boşluğun yerini O’nun doldurması gerekir. Bunun için uzun bir nefis terbiyesine ihtiyaç vardır. Ancak arınmış, temizlenmiş, bembeyaz, pırıl pırıl olmuş bir gönülden çıkan sözlerin bir anlamı vardır. Ancak bu sözler insanlar arasında barışı temin eder, yaralara merhem olur. Ancak böyle bir söz insanlara günlük hayatta unuttukları bir hakikati öğretir. İnsanlara dünyayı cehennem gibi gösteren varlıklarının mânâsını bilmeyişleridir. İnsanlar gerçeği bilmedikleri için, gerçek diye birtakım yanlış yollara saptıkları için, yanılıyorlar; mutsuz, huzursuz, sıkıntılı ve bunalımlı oluyorlar. İlmin gayesi insanın kendisini ve yaradanını bilmesidir. İnsanın içinde onun maddî varlığını aşan başka bir varlık vardır.
İnsanoğlu, kendi içinde konuşan esrarlı varlığın sesini dinlemek suretiyle hakikate ulaşır. Ve o zaman her şey değişir, kendini, dünyayı ve insanları bambaşka bir gözle görür. Her zerrede zikredenin, her sıfatta mevsuf olanın kim olduğunu anlar. Ve o zaman hayat, zevkle, ışıkla, şiirle dolar. Nereye bakarsan bak, Allah’ın vechi ordadır, sırrı zuhur eder.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.