.
Saygılar Sabri Bey Amcam, ellerinizden öperim.
Sizin maillere verdiğiniz cevaplardan dizlerinizin iyiye gittiğini anlıyorum. Umarım yanılmıyorumdur. Bunun beni ne kadar sevindirdiğini anlatamam. İnşallah’ta daha da iyi olur.
Son günlerde içimde bir sıkıntı vardı Sabri Bey Amca. Benim için tarif edilemez bir sıkıntı. Hala da etkisi biraz azalmakla birlikte sürüyor. Eminim sürecekte. Aslında ne kadar süreceğini de biliyorum. Neyse… Kendime soruyordum: “Benim bu sıkıntımın geçmesi için ne olmalı, ne yapmalıyım?” diye. Buna da bir cevap alamıyordum. Her şeyi düşünüyordum ama düşüncelerimin hiç biri benim sıkıntımın ilacı olamıyordu. Sonra aklıma birden Sizden ya dinlediğim ya da kitaplarınızdan okuduğum şu cümle geldi: “Sıkıntının, bunalmanın sırrı Allah’tan uzaklaşmadır.” İşte o zaman anlamıştım neden sıkıntılı olduğumu. Kesinlikle öyleydi, Allah’tan uzaklaşmıştım. Namazlarımı kılıyordum ama namazların kılınması Allah’tan uzaklaşılmadığı anlamına gelmiyordu. Daha yürekten bir şeyler olmalıydı, daha inanarak daha samimi daha… Özetle sıkıntıma bir çare bulamayışımın sebebini de anlamıştım: “Allah’tan uzaklaşmıştım”…
Sizin bu sözünüz aklıma geldikten bir gün sonra ,yani bugün, bir arkadaşım akşam saatlerinde cep telefonuma bir mesaj gönderiyordu, askerlik yaptığım yerden bir arkadaşım, değerli bir kardeşim; “Hak ile kendini meşgul etmezsen batıl seni istila eder.” (İ. Şafii) “Hak ile iyi meşguliyetler Göksu Abiciğim” diyerek mesajını bitiriyordu.
Mesajı okuyunca içimde birden bir ürperti duydum. Bir süre sonra kendime geldim. Evet, sıkıntımın sebebi ısrarla bana belirtiliyordu. Ben kendime hemen bir çeki düzen verme planları yapmaya başladım. Bu planımın ilk kısmı Siz Değerli Büyüğüme bu maili atmak oldu. Size çok ihtiyacım var Sabri Bey Amcam, Sizden öğreneceğim o kadar çok şey var ki bilmiyorum buna ömrüm yeter mi? Zaman çok hızlı bir şekilde geçiyor. Sizden yeterince istifade etmediğimin farkındayım. Artık sürekli gece yatmadan önceki yaptığım sonraki günün planını: “Sabri Amcamdan daha fazla ilim nasıl öğrenirim” sorusu üzerine yoğunlaştıracağım. Artık maddesel plan sona bırakılacak, manevi planlarıma öncelik vereceğim. Bunu şimdiye kadar hiç düşünmemiştim. İnşallah muvaffak olurum. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Saygılar Sabri Bey Amcam, SEVGİLER, ellerinizden öperim…
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Göksu Bey,
Kıymetli yavrum, ne senin, ne benim, ne de bir başkasının ruhen yerinde sayması diye bir şey bahis konusu olamaz. İnsanoğlu yaşadığı sürece ya pozitife, ya negatife gidecek. Çünkü hayatın gidişi hep ileriye doğrudur. Hayat, geriye adım atmaz. Kur’an-ı Kerim’de bir Ayet-i Kerimede “Allah, her an yeni bir şe’n üzeredir” buyruluyor. Bu, üzerinde ısrarla, uzun uzun düşünmemiz gereken bir ayet-i kerime.
Peygamber Efendimiz, gece yatarken “Allah’ım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma” buyuruyor. An kavramı son derece önemlidir. Bir anda Allah esirgesin tepe taklak oluveririz. Bir anda yepyeni, tertemiz, pırıl pırıl bir hayat başlayabilir. Hazret-i Vahşi’nin tövbe anından sonraki hayatını düşünelim. Ne kadar önemli değil mi?
Siz, ben veya bir başka şahıs ne zaman ki içimizde karanlık, sıkıcı, ezik, buruk duygular hissediyorsak yediğimizin tadını bile alamıyorsak, gördüğümüz güzellikler bizde bir ürperti uyandırmıyorsa Yunus’un ısrarla üzerinde durduğu hayret duygusunu kaybetmişsek, bir karıncaya “ulu nazar” la bakamıyorsak, gökteki bir bulut beyazlığıyla içimizde bembeyaz, tertemiz duygular uyandırmıyorsa, içimizde hep daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele gitmenin ürpertisini, heyecanını başka duyamıyorsak bilelim ki biz o anda Allah’dan uzaklaşmışızdır. Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde
“Çocuğum, dua et geceleri
İnsan, uzaklaşabilir Allah’tan” diyor.
Belki o sırada ibadet halinde de olabiliriz. Netice değişmez ki. Kalbimiz taş gibi olmuşsa o ruh hali içinde ibadetin güzelliğini, ince nüanslarını nasıl duyabiliriz? Önemli olan Yunus gibi bir karıncaya bakarken yerine göre ürperebilmek, titreyebilmek, sarsılabilmek, “benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” diyebilmek, “Seviyoruz, seviliyoruz güzelliğimiz bu yüzden” diyebilmek.
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter” diyebilmek. Ve her an yeni güzelliklere, yeni duyarlıklara kanat açabilmek... unutmayalım, ışık gelince karanlık gider. Önemli olan her an manevi hayatımıza yeni bir aşamada bulunabilmek. Dünyanın bizi çeşitli oyunlarıyla, hileleriyle teslim almasına müsaade etmemek. Peygamberimiz buyuruyor ki, “Her günahın kalpte siyah bir nokta bırakır. Önemli olan kalbimize bir nokta geldiği zaman hemen onu temizleyebilmek. Hepimizin çok büyük bir hassasiyetle bunu yapmamız gerekiyor. Çünkü, noktalar çoğaldığı zaman onu temizlemek mümkün olmuyor. Günlük hayatımızda da öyle değil mi? Üzerimizdeki giysiye bir çay damlayabilir, yediğimiz yemekten bir leke hasıl olabilir. Onu hemen sileriz, temizleriz. Ama ceketimizin üzerine bir kova dolusu zift dökülmüşse artık yapacak şey onu ateşte yakmaktır.
Kıymetli yavrum, ne demek istediğimi bilmem anlıyor musun? Eğer, gizli, karanlık köşeler kalmışsa lütfen yaz, tekrar görüşelim. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Yakınlarının Aziz Ruhlarına Fatihalarla.