Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Istıraplarımızdan Allah’a kaçalım.
Gönderen : "Mukarreb"
Tarih : 11/6/2016 8:14:38 PM


.


Saygıdeğer Hocam;



Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin ve tüm gönül dostlarımın üzerine olsun, efendim. Geçenlerde bir sohbette “Fefirru ilallah” yani “Allah’a kaçın!”( Zariyat 50) ayeti üzerinde konuşuluyordu. Ne ürpertici bir ayet…Sanki, Ey insan! Dünyanın türlü sıkıntısından, zahmetinden, cefasından Allah’a kaç, çünkü gerçek huzuru ancak bu şekilde bulabilirsin, diyor. Mevlana da bu ayette ki gibi ” Talihsize zahmet gelir, pırtısını toplar isyan ve küfür mahallesine gider, talihliye zahmet gelir o da Allah’ın semtine koşar.” Der. Demek ki herkese zahmet gelebilir, iş isyandan sakınıp, Allah’a kaçabilmekte…Bu ayeti bilmeksizin, çocukluğumdan bu yana, beni inciten, üzen şeylerden hep Allah’a kaçtım. Nasıl ki, bir yerini acıtan çocuk annesine kaçar da, onun koynunda teselli bulur ya, ben de Rabbime kaçıp, onun varlığıyla teselli buldum. Allah’a kaçmak, O’na sığınıp Onda teselli bulmak, her an O’nunla olduğun bilinciyle yaşamak tarifsiz bir huzurdur, adeta dünyada cenneti yaşamaktır.



2006 senesinin Regaip kandili günü geçirdiğimiz kazada, yüzümdeki yaralar dikilip, müşahede odasına getirildiğimde, eşim bağırarak üzerindekileri parçalıyor, küçük oğlum ve kayınvalidemse çığlık çığlığa ağlıyordu. Büyük oğlumun yaşama ümidi olmadığını görsem de anne yüreği ya işte, bir ümit bekliyordum. Oturtulduğum yatağın baş ucuna doğru secdeye gider gibi kapanıp, gözyaşlarıyla O odadaki manzaradan, tüm benliğimi yakan ateşten ALLAH’a kaçtım. Ara ara secdeden kalkıp, tekrar secdeye gidiyordum. Secdelerde sanki, başımı Rabbimin göğsüne yaslıyordum. Dilden değil, gönülden sessiz sözsüz niyazda bulunuyordum, Rabbime. Derdimi dil ile söylemeye ne hacet var ki, bana benden yakın olana. Derdi bilmeyene anlatmak için dil gerek.Şah damarından yakın olan Rabbin için ne söylemek gerek, ne de şikayet gerek. Kapısına baş koyup, sükutla beklemek gerek…



Kur’an “Külle yevmin fiy şen” der, Rahman suresinde. Yani, “O her an yeni bir şende, yeni bir tecellidedir”. Hastane odasındaki o secdeler sonrası, Rabbimin yardımı ulaştı ve bende Sabır esmasıyla tecelli edip, içimde yanan kor ateşi, firdevs cennetlerine dönüştürdü. Kendi kendime hayretlere düştüm, “ Ya Rabbi, bir insan böyle bir acı içinde nasıl bu denli huzur ve huşu duyabilir?” Bunun sebebini, Münir Derman Hocamın “Sabreden insanın içi Allah’la dolar “sözünü işitince anladım. Gerçekten İçim Allah ile, onun muhabbetiyle öyle dolmuştu ki, bana teselli için akın akın gelen insanlar “Biz buraya teselli için gelmiştik, ama kendi dertlerimize teselli bulup, gidiyoruz. Sabrına hayran kaldık.” Dediler. Bende “Bana değil, bana sabrı ihsan eden Rahmana hayran olun.” Dedim. Sözlerim, insanlara tesirli geliyordu, çünkü sabrı bizzat yaşıyordum. Yaşanmadan söylenen sözler, nasihatler beyhudedir. Sözler kalpten çıkarsa, kalplere tesir eder, dilden çıkarsa kulaktan öteye geçmez. Ateşin hakikatini, ancak ateşte yanan bilir. Sırf ateşi görmekle, onun yakıcı olduğunu bilmekle, onun hakikati bilinmez.



İnsanlar, bir musibet veya sıkıntıyla karşılaştıklarında, niye böyle oldu? Keşke şöyle, keşke böyle olsaydı diye yorumlar yapıyorlar. Halbuki, Yüce Allah Ankebut Suresinde “İnsanlar,"İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. ” diyor, bizler kadere iman ettik diyorsak, hala bu sorular niye? Kadere iman etmiş olan kişi, Allah’ın kendi hakkında takdir ettiği kaderi niçin ve keşkelerle sorgulamaz. Bu kulluk edebine sığmaz, sonu isyan ve küfre kadar gider. Karşılaştığımız acı imtihanda, isyan yerine ondaki hikmeti görmeye çalışabilsek. Mevlana’nın “Acı imtihanı rahmet bil” sözünü anlayabilsek.


Binlerce nasihatle uslanmayan nefsi, bazen bir musibet dize getirir. Eşim alkolü severdi, namaz kılmazdı, evlat acısıyla yandığı zaman O’na dedim ki “ Allah demek ki bizi ebedi olarak yanmaktan kurtarmak için, bu dünyada yakıp, gözlerimizi açtı. Evladından ebedi olarak ayrılmak, pişmanlıklar içinde ebedi yanmak istemiyorsan, haydi kalk tövbe et, bundan sonra Hakkın Rızasına uygun yaşa” dedim. Kalktı, abdest alıp namazını kıldı, bir daha da terk etmedi ve aynı yıl umre yaptı, elhamdülillah. Yıllardır nasihatlerin yapamadığını, bir musibet yaptı. Rabbimin her işi sırlı, her işi hikmetlidir.Ondan gelen her şey hayırdır, bazen Şer gibi görünse de.. Yeter ki biz olaylara, nefs penceresinden değil, iman penceresinden bakabilelim.



Mümine yakışan, zahmet ve sıkıntı halinde sabır, nimete kavuştuğunda ise şükürdür. Sabır ve şükür, sanki insanı Hakka uçuran bir çift kanat gibidir.



Mümine düşen cennetliklerden yahut cehennemliklerden olup olmadığını, kaderini sorgulamak değil, her daim Hakkın rızasını gözetmektir. Münir Derman Hocamın dediği gibi baha (değer) değil, bahane aramak gerekir. Allah’ın rızasını kazandıracak bahaneleri aramak…Bu belki, bir susamış hayvanı suya kandırmak, belki de bir dertlinin derdini dinlemek, yolunu şaşırmış bir garibe yol göstermek olabilir. Küçük ve basit demeden aramak, son nefesimize kadar iyilik ve güzellik avcısı, Hak rızası için bahane avcısı olmak gerek. Zeynep Kamil Hanım koskoca bir hastane inşa etmekle değil, bir Ermeni kızcağızın başını okşayıp, gönlünü almakla Resulullah’ı rüyasında görebilmişti.



Ömrümün 37 yılını geride bıraktım. Nice güzel günler yanında, nice sıkıntı ve musibetlerde yaşadım. Yüce Rabbim, günah yükümle, noksan amelimle O’na layık kul olamadığım halde, her düştüğümde kaldırdı, her derdime derman oldu. Yaşadığım bu süre zarfında, ALLAH’TAN GAYRI HAKİKİ DOST VE YAR BULAMADIM.



Ya Rabbi!! Sabri Hocam ve biz Allah için birbirlerini seven gönül dostları, huzuruna Cehennem azabından korktuğumuz ya da cenneti talep ettiğimiz için gelmedik, bizler ancak senin rızana ve cemalini görmeye talibiz. Bizleri bu dünyada buluşturduğun gibi, ahirette de Resulullah’ın sancağı altında buluştur ve cemalinden bizleri mahrum eyleme…Amin.



En içten sevgi, saygı ve selamlarımla…



Allah’a emanet olunuz.



Mukarreb


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın “Mukarreb” Hanım,


24.3.2010 tarihli mailinizi aldım.


Kıymetli yavrum, şu anda saat gecenin dördü. Bir arkadaşım beni dün akşam öylesine kırdı, öylesine üzdü ki yaşadığım sürece onu unutmama imkan yok. Bütün geceyi uykusuz geçirdim. Mailin bana Allah’ın bir müjdesi gibi geldi. Allah senden razı olsun. Ne kadar güzel yazmışsın. Keşke imkan olsa da o maili yedi milyar insana okuyabilsem. Yarabbi, Senin Mukarreb isimli ne güzel bir kulun var. Ona sevgi, saygı duymamak mümkün mü? İnşallah onun iki dünyası cennet olur...


Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]