Çok Sevgili ve Çok Kıymetli Büyüğüm,
Size ve bütün gönül dostlarına yeni güzelliklere gebe bir güzel Cuma gününden sonsuz selamlar, sevgiler, saygılar...
Efendim, bundan bir süre önce bir tiyatro oyunu izlemek kısmet olmuştu. Bu İonesco’nun kaleme aldığı bir eserden tiyatroya uyarlanmış bir çalışma olup “İki Kişilik Hır Gür” adını taşıyordu. Oyunda içinde eşyaların yeri birbine karışmış bir mekanda evli bir çift, dağınık kıyafetler içinde birbirleriyle ağız kavgası ediyorlardı. Dışardan ise ihtilal yapıldığı izlenimi veren bir karmaşa ve ayaklanma sesleri eşlik ediyordu onların kavgalarına. Sürekli birbirlerini eleştiriyorlar, geçmişlerini sorguluyorlar, birbirlerini bırakıp gitmekle tehdit ediyorlardı. İhtilalcilerin ayak sesleri yaklaştıkça her ne kadar birbirlerine yaklaşsalar da korkuları geçer gibi olunca yeniden kavgaya başlıyorlar, karşılıklı olarak birbirlerini incitiyorlar, tehdit ediyorlardı. Kısacası dışardaki karmaşa yetmiyormuş gibi bir de yuvalarını kendi elleriyle cehenneme çeviriyorlar, hayatı büsbütün yaşanmaz hale getiriyorlardı. Üstelik de birbirlerini çok severek ve birçok fedarlıklar yaparak evlenmiş olmalarına rağmen... Oysa dışarda olup bitenler ne olursa olsun kendi kendilerine bambaşka bir dünya oluşturabilseler pekala o cehennemin içinde bir güzelliği, bir mutluluğu yaşayabilirler, zorlukları kolaylıklara dönüştürebilirlerdi.
Bu oyundan sonra oturduğum apartmanda tanık olduğum bir aile kavgası bu oyunu yeniden hatırlattı, onların da bu oyunculardan ne farkları vardı? Bugünün birçok ailesi de bu karmakarışık toplum düzeni içinde benzer bir cehennemi kendi elleriyle kendi yuvalarında oluşturmuyorlar mıydı? Bugün ne yazık ki sizin de verdiğiniz bilgiler göre evlenen on çiftten altısı bir yıl içinde ayrılmayı tercih ediyordu. Hayatı birbine kabusa çevirmek bir hünermiş gibi, veya yeniden kuracakları bir başka aile ortamında bir sihirli değnek değmişcesine mutluluğu bulabileceklermiş gibi.
Sayın büyüğüm, burada sizin zaman zaman o tatlı söyleminizle anlatmakta olduğunuz Rabia Sultan anektodunu hatırlamamak mümkün mü? Kadın velilerin en büyüklerinden Rabia Sultan’ın bir gün bahçesinde hararetle birşeyler aradığını gören komşuları hemen koşarlar ve sorarlar, “Efendim”, derler, “ne ise aradığınız müsaade edin, biz arayalım?”, Mübarek Sultan cevap verir, “İğnemi arıyorum”, der. Sorarlar, “Efendim”, derler, “iğnenizi nerde düşürmüştünüz?”. Sultan cevap verir, “içerde” der. “Aman efendim” derler şaşkınlıkla, “hiç içerde düşürülen iğne dışarda, bahçede aranır mı?” Gülümser mübarek Sultan, “Evlatlarım, der, siz de kendi içinizde, kendi yuvanızda kaybettiğiniz mutluluğu hep dışarda, hep başkalarında, içkide, kumarda aramıyor musunuz?”
Sayın büyüğüm, sizn de vurgulayageldiğinz gibi elbette insanın kuracağı en büyük cennet kendi içinde olanı oluyor. Eğer bu karmaşık düzen içinde kendi dünyasını kurabilirse insan, o zaman hem kendisiyle, hem başkalarıyla da dost olabiliyor, gerçek mutluluğa ulaşabiliyor.
Oysa bugünün insanı daha kendi öz yuvası içinde bile birçok fırsatı değerlendiremeden, birçok küçücük gibi görünen incelikleri göz ardı ederek kendi cehennemini kendisi yaratıyor. Sizin cennet de cehennem de bu dünyadan başlar sözünüzde olduğu gibi daha bu dünyada bir huzuru, bir güzelliği, yaşamak ve yaşatmak mümkünken, bir küçük sözle, bir küçük hediye ile, bir güleryüzle bile birçok aşamalar geçilebilecekken, birçok sorun daha başlamadan bitirilebilecekken, sen, ben kavgaları içinde boğuluveriyor insanlar. Dışardaki karmaşa, bozulan toplum düzeninin verdiği sıkıntılar bu şekilde bastırılıp söndürülmek yerine büsbütün alevlendiriliyor... Ve günümüzün mustarip insanı çıkıyor ortaya, ne kendiyle dost, ne yakınlarıyla ne de başkalarıyla...Ne mutlu, ne huzurlu...Kendine uzak, herkese uzak ve sonuç olarak da Yaratana uzak...
Çok kıymetli büyüğüm, siz ise bütün bir insanık alemine önce kendi dünyasını kurmanın, sonra aile içinde bir huzuru, bir güzelliği, bir mutluluğu yakalamanın ve nihayetinde “O senden razı, sen O’ndan razı olarak gir cennetime” buyruğuna daha bu dünyadayken mazhar olabilmenin binbir yolunu gösteriyorsunuz bizlere. Yüce Rabbimiz inşallah bütün gayretlerinizi en hayırlı sonuçlara ulaştırsın ve bu güzel sonuçları bizzat görebilmeyi, ve mutluluğunu sonsuz yankılarla üzerinizde hissedebilmeyi size nasip etsin ve kolaylaştırsın. Bizlere de sizin aydınlığınızda geri adım atmadan yürüyebilmeyi nasip etsin inşallah... Efendim, sonsuz hürmetlerle, sevgi, saygı, dostluk güllerinden demetler sunuyoruz size. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, hikmeti ve bütün kolaylık ve esenlikleri üzerinize olsun...
Çiğdem
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Çiğdem Hanım,
Kıymetli yavrum, Ionesco, çağımızın en büyük piyes yazarı. Onun bir piyesini manasını anlayarak çok güzel özetlemişsin. Seni tebrik ederim. Bazı kimseler çağımızın bir karmaşa içinde olduğunu, bir bunalım çağı yaşadığımızı, insanların da bunların etkisinden kurtulamayacağını yazıyorlar, söylüyorlar. Ama ben onlar gibi düşünmüyorum. Nemrut, Hazret-i İbrahim’i putlara tapmadığı için ateşe attırdı. Ama gidip baktıkları zaman ateşin ortasında bir gül bahçesi vardı. Diyelim ki Sorokin’in dediği gibi bir bunalım çağında yaşıyoruz. Bundan bize ne? Ben de aksini iddia ediyorum. Bir cennet çağında yaşadığımız kanaatindeyim. Kendi iç dünyamda hayatla barışık, insanlarla barışık sürekli bir güzelliği yaşıyorum. Ben de naçizane diyorum ki güzellikler bizim dışımızda değil içimizde. Biz, iç dünyamızda kendimizle barışık, sulh sükun içinde yaşıyorsak bunalım çağı palavraları bizi niye etkilesin? Kur’an-ı Kerim’de “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır” buyruluyor. Ama bir şartla, görene, görebilene. “Görenedir görene, köre nedir, köre ne?” diyebiliyorsak mesele kalmaz. Hayat, kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel, muhteşem. Bizlere düşen görev kendi dünyamızı kurup, o dünyada sulh, sükun içinde, barış, biliş içinde memnun, mes’ut ve bahtiyar yaşayabilmekte. Onun dışında herşey sadece laf-ü güzaf.
Bunu yapabilenlere ne mutlu. Allah onların sayısını artırsın.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.