Kıymetli yavrum,
Dünyada zaman zaman bir küresel kriz edebiyatı yapılır. Ben krize inanmıyorum. Bu bir varsayım. Birtakım dünyayı idare eden para babalarının oyunundan başka bir şey değil. Ne küresel kriz var, ne de yerel kriz var.
Olay şu: İnsanoğlunun rızkı yaşadığı imtihanların bir sonucu olarak zaman zaman daralır, zaman zaman genişler. Gerçek insanlar, gerçekten adam gibi adam olanlar rızıkları genişlediği zaman kendilerini şımarıklığa, firavunlaşmaya bırakmazlar. “Rabbim beni bollukla, zenginlikle imtihan ediyor. Ben, çok dikkatli olmalıyım, şükürden, edepten, dikkatli olmaktan, saygılı olmaktan uzaklaşmamalıyım.” diyerek efendice yaşantısına devam ederler. Resulullah Efendimiz, “Dere kenarında abdest alıyorken bile suyu tasarruflu kulanın.” Buyurur. Cemaattan biri “Ya Resululullah” der, “derenin suyu zaten akıp gidiyor. Ben tasarruflu kullansam ne olur, kullanmasam ne olur? Peygamberimiz bu soruyu cevaplar: “Önemli olan derenin akıp gitmesi değil, senin her an, her yerde tasarruf terbiyesi içinde olmandır.” Bu hepimizi bir ömür boyu düşündürmesi gereken son derece önemli bir Hadis-i Şeriftir.
Rızk daraldığı zaman yapılacak iş onu da bir imtihan kabul edip her zamankinden daha büyük bir dikkatle, saygıyla edeple , incelikle yoluna devam etmektir. Hani ortaokulda okurken görmüştük, bir gel-git olayı vardı. Eskilerin med-cezir dedikleri. Ekonomik hayat da öyle. Bazan rızk genişler, bazan daralır. Yıllarca evveldi. Rahmetli eşim Rana Hanım’la beraber babamdan kalan parayla bir ev alalım dedik. Para yetmedi. Borçlanmamız gerekti. O evi almak istiyorduk. Çünkü vasıtaya binmeden Danıştay’a gidip gelebilecektik. Müteahhit, öyle bir rakam söyledi ki her ay ikimizin maaşını ekleyip müteahhide verdiğimiz zaman geriye bir kuru ekmek parası kalıyordu. Bu bir imtihandı. Rana ile beraber borcumuz bitene kadar kuru ekmek yedik, musluk suyu içtik, hiç de paniğe kapılmadık, hiç de kriz var demedik. Bir dilim kuru ekmeğimizi yerken, bir bardak suyumuzu içerken Allah’a sonsuz şükürler ettik. “Allah’ım,” dedik “ olmayana da ver. Bizi bu nimete layık et.” Sonra borcumuz bitti, normal hayata döndük. Yine her zaman olduğu gibi bir çeşit yemek yapıyorduk. Onu bitinceye kadar şükürle, Besmeleyle yiyorduk. Yine sonsuz şükürler ediyorduk.
Ekonomik kriz var lafına kesinlikle inanmıyorum. Sadece bir imtihandan geçiyoruz. Böyle zamanlarda rızkların daralma dönemindeyiz diyebiliriz. Fabrika kapatmak, işçi çıkarmak bence son derece yanlış bir iş, firavunluktan başka bir şey değil. Sanki işçimizin rızkını veren bizmişiz gibi. Evet, talep azalabilir, çeşitli nedenlerle. Olabilir, mümkündür. Yapılacak iş nedir bütün çalışanlar toplanır, durum en ince nüanslarıyla çalışanlara anlatılır. “Arkadaşlar” denir, “bu durumda sizin düşünceniz nedir? Fabrikayı kapatalım mı, yoksa dişimizi sıkıp son derece azla yetinip üretime devam mı edelim.?” Duruma göre üretim de azaltılabilir. Ama hayat yürüyor. İnsanların ihtiyaçları devam ediyor. Nasıl olsa satışlar yine olacak, hayat yine devam edecek. İnsanlar doğacak, büyüyecek yiyecek, içecek , okuyacak, binbir ihtiyaçlarını temin etmeye çalışacak. Ama zaman zaman rızklar açılır, genişler, zaman zaman daralır. Hayata bir bakalım. Amerika’da bir bankanın hesapları başka bir ülkeye gizlice naklediliyor, sonra da kriz var diye feryada başlanıyor. Bütün gazeteleri, televizyonları elinde bulunduran kuvvet emrediyor, “kriz edebiyatına başlanacak” diyor. Bir kriz lafıdır ortalığı kaplıyor. Kriz aşağı, kriz yukarı. Hani insanın lokantaya gittiği zaman garsona “Evladım, bir çorba getir, krizsiz olsun” diyeceği geliyor. Arkasında işçi çıkarmalar, işyerini kapatmalar, bir şempanze kopyacılığyla devam ediyor. Çünkü insanların rızkının Allah tarafından verildiğine inanılmıyor. Anadoluda bir laf vardır, derler ki: “Ağılda kuzu doğunca yaylada otu biter.” Ben üç yaşındayken rahmetli babannem bir masal anlatmıştı. Şöyle bitiyordu: “Allah kara gecede, kara taşın üzerindeki kara karıncanın bile rızkını gönderir.” Durum böyle sevgili dost. Şimdi hepimiz bir imtihan geçiryoruz. Yapılacak iş sükunetle , edeple, saygıyla yolumuza devam etmektir. Hepimiz çok dikkatli olalım. Dere kenarında abdest alırken bile suyu tasarrufla, itina ile, dikkatle kullanalım. Nur içinde yatsın, rahmetli annem, “Sel her zaman kütük getirmez” derdi. Hayat bu, bir günü başka bir güne benzemiyor. Beni okuyanlar bilirler, çok sevdiğim, çok kullandığım bir söz vardır: “Önemli olan hayattaki olaylar değil o olaylar karşısında takınmış olduğumuz tavırdır.” Aman dikkatli olalım, gün doğmadan neler doğar. Yeni şartlara kendimizi adapte ederek yolumuza devam edelim. Lisede çok sevdiğim bir müzik hocamız vardı. Onun harikulade güzel bir bestesi vardı: İleri Marşı:
“Yürü bu yol şeref, zafer yolu
Karşında bekliyor seni tanyeri
Yürü, atıl, devir karanlığı
Durma yürü, haydi ileri...”
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.