Sevgiyle, muhabbetle, duayla tüm Canlara selâm olsun..
Hazret-i Mevlânâ'mız :
" Ne mutlu o kimseye ki ; ölmeden evvel ölmüş, Onun ruhu hâkikat bağının kokusunu almıştır. " buyururlar...
Bir şeyi açıklama gereği duydum , malumunuz iki çeşit ölüm vardır. Birisi ızdırar-ı mevt her canlıya gelecek olan ölüm.
İkincisi ise ihtiyar-ı mevttir insanın ölmeden önce ölmesi, yani gönüllü olarak benliğinden, nefsaniyetinden, egosundan Allah'ın lütfu keremiyle kurtulmasıdır. Vücudunda ki gerçek vasıfları kendisine nispet edip şirke düştüğü şeyleri varlığın asıl sahibine teslim etmektir.
İnsanlar farklı farklı fıtratta yaratılmışlardır...Hazret-i Ömer sertti fakat o sertliği de Hakk içindi. Nefsaniyetten değildi.
Hazret-i Osman ve Hazret-i Ebû Bekir ise yumuşak bir tabiata sahipti... Bazende yerinde sertlik göstermek iyidir. Hazret-i Osman'ın yumuşaklığını ve merhametini bazıları istismar ettiler...Cafer-i Sadık Hazretleri " Hilm Allahu Teâlâ'nın parlayan nurudur.." Buyurmuşlardır...Onun yumuşaklığı da Hakkın Hilm sıfatına ayine olması ve icra etmesi için verilmişti....
Allah'ın dostları da aynı karakterde değildir. Öncelikle bunu bilelim. Böylece onlarda kusur arama halinden uzak kalırız.
Allah'ın dostları genellikle iki türlüdür. Bazısında Allah'ın " kibriya " sıfatı tecelli etmiş , bazıların da ise hilm, şefkat ve tevazü sıfatı tecelli etmiştir.
Hazret-i Mevlânâ'mız " Hakk'ın " GÖNÜL " makamına oturttuğunda ten cinsi kalmaz. " buyurmuşlar.
Yani " ölmeden evvel ölünüz " fermanıyla , nefsaniyetlerinden yanıp kül olmuşlar beşeri vasıflardan temizlenmişlerdir. Ondan sonra onda görülen sıfatlar Allah'ın dır...
İnsanların kibri ise zemmedilen nefstendir.
Onlarda kibir gibi gözüken heybet ve azamet Allah'ın sıfatı olan kibriya'nın o Kulda tecelli etmesidir.
Bu kimseler celalli gözükür halka pek iltifat etmez, insanların yaptıklarına edepsizliklerine pek hoşgörü göstermez ikaz ederler...
Allah'ın vasfı bu veli aracılığıyla icra edilir..
İkinci grup ise Hilm, tevazü, Rahman, Rahim, Rauf ismini büyük ölçüde tecelli ettiği kimselerdir...İşte bunlar büyük küçük herkese karşı tevazu yumuşaklık ve şefkatle Halık olan Allah'ın bakışıyla bakarlar...Bunlar edepsiz davranışları hoş görüyle karşılar kimsenin değer vermediği hor gördüğü insanlara insafla şefkatle değer verirler. Hiç kimseye itiraz etmez herkesle kaynaşır selamlaşır yaratılan her şeye O yarattı diye , hürmet ve sevgiyle bakarlar...
Tevhid gözüyle bakan bahtiyarlar bilir ki birine bir kötü muamele yapsa bu önce onu Yaradan sahibi Hakk'a gider... Asıl Fail-i Hakiki Odur diye edep ve vefa gösterirler...
Zahiren birbirinden çok ayrı zıt ve ters görünse de hakikatte öyle değildir. Şefkat timsali kimseler deyince çok sevdiğim Hak Dostu Ahmed-Er Rıfai Hazretleri geliyor tevazusuyla ve herkese şefkatli bir baba gibi davranışıyla öne çıkıyor..
Sonra Mar-u Kerh-i Hazretleri geliyor aklıma Kendisine ziyarete gelen hasta evinde hastalanıp kalıyor kendisine bir sürü eziyet ediyor küfr edip hakaret ediyor o yine ona şefkat edip merhametle bakıyor..
Mahviyyet sahibi olduğu için kendisinde Hak'tan gayrı kalmamış , o Hakk'ı gördüğü için Allah'tan edep ediyor..
Bir gün çok bilindik bir menkıbedir " Kayık içerisinde işret ve rezalet yapan insanlara talebeleri beddua etmesini söylüyorlar o ise şefkat gözüyle bakıp " - Ya Rabbi ! Onları bu dünya da böyle şen ettiğin gibi ahirette de Şen et ! " diye... O ise ellerini açıp duada bulunuyor. Birazdan da gençler gelip ağlayarak eline sarılar, mübareğin duasıyla tevbe ederler ahirette de şen olma bahtiyarlığına ererler...
Nurlu yolun büyük ,pirlerinden Şah-ı Nakşıbend Hazretlerini, sevmeyen talihsizler ne kadar kibirlidir diye arkasından gıybet ederler...
Sevenleri dedikoduları kendisine iletip " size kibirli, kendini beğenmiş " diye her yerde kötülüyorlar bunun hikmeti nedir ki diye sual ettiklerinde :
" - Onların bizde gördükleri Cenab-ı Hakkın Azametidir " buyurarak erenlerin sırını zahiren aydınlatmış olurlar..
Veysel Karani Hazretlerinde de öne çıkan sıfat " Rahman " sıfatını icra etmekten dolayı kendisini taşlayan çocuklara taşı küçük atın abdestim zedelenmesin buyurmuştu.
Kendisini deli diye kale almayıp kötülük edenlere O hep merhamet etmekteydi. Bu yüzden de sevgili Peygamberimiz (S:A:V )
Yemen tarafından Rahmanın kokusunu alıyorum diye Onu görmeden sevdiler... böylece Onu gönülleriyle görmüş oldular..
Hazret-i Mevlânâ'mız .
" Üveys varlığından yok olmuştu da yer ehliyken gök ehline karışmıştı. O şekerle beslenmiş, şekle karılmış artık Onda acılıktan eser kalmamıştı. Bizlikten ve benlikten kurtulmuş olan o helilenin görünüşü helileydi fakat tadı değil...
Üveys'ten Karenoğullarından gelen şaşılacak muheteşem güzel koku Peygamberi mest etti, neşeye gark etti. Çünkü
Onlardan Hakikat-i Muhammedi yani Camalûllah yansıyordu....Yani O gülle onu takip ederek " CAN " olmuşlardı...
Gülle Can...Canla da Gül olmuşlardı...Güllü Can olmuşlardı.. Onlardan zahir olan gül kokusuydu.. Onlardan zahir olan Peygamberane bir ahlâktı...
Yunus Emre derki biz de varalım,
Ayağı yoluna yüzler sürelim
Hakk nasip eylesin komşu olalım
Yemen illerinde Veysel Karani..
( Yunus Emre )
VESSELAM
Müzeyyen Cihangiroğlu
Kim bir kavimle kırk gün oturursa onlardan olurmuş..
Cümlemizi Rabbim güzel vasıflarla vasıflandırsın..