.
Kıymetli yavrum,
Hayatı eğer kötü ve çirkin görüyorsak kabahat bizdedir. Eğer gözlüğümüzün camları tozlu, kirli, çamurlu ise, gördüklerimiz, algıladıklarımız da öyle olur. Aslında temiz olan, güzel olan, ince ve zarif olan o zaman bize kirli görünür. Eğer hayatta mutlu olamıyorsak, huzurlu olamıyorsak kabahat bizdedir. Hayattan, insanlardan, doğadan, toplumdan mütemadiyen şikâyetçi olmak, bir kaçış mekanizmasından başka nedir? Suçu çevreye, başkalarına atarken, acaba bir de kendimizde arama yoluna gidiyor muyuz? Önyargılardan arınıyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Bunun bilincine varan Fikret, bir şiirinde, “Yazık bize ey hayat, sen saf ve mübeccelsin.” der. Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir. Bazen, en güzel meyvenin içinde gizlenir kurt. Bir sözle ya da davranışla gündeme gelmiş olan, acaba ardında hangi etkenleri saklar? Bir söz, bir davranış, bir görüntü belki de etkisini yıllarca sürdürüp rol almıştır sonuçta. Küçük izler birikir, zamanı gelince her şeyi etkileyen bir olay çıkar ortaya... Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bazen sakin gibi görünen bir havanın arkasından, fırtınalar çıkar. En uzun yolculuğa bile bir adımla başlanır. İyiye, güzele, doğruya doğru atılan tek bir adım, bazen muhteşem olayların başlangıcı olur. Vehbi Koç’a sormuşlar: “Bu kadar servete nasıl ulaştınız?” diye. Gülmüş, “İlk bir lirayı kazanmakla” demiş.
Sürekli olarak içimizde zıtların uçurumunu yaşıyoruz. Tevhidî görüşten uzak olduğumuz için şâd olamıyoruz. Suçu ona buna atmakla büsbütün gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Hayatımız yamalarla dolu. Birbirinden uzak, birbirine yabancı yamalar. Aslında biz birbirimizle konuşmayı bile unuttuk. Oysa, öyle muhtacız ki... Milyonlarla dolu şehirlerde yaşıyoruz, sevgi susuzluğu içindeyiz. Yunus, “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyordu. Bizim aşkımız olmadığı için eksiklerimiz devam ediyor. İnsanoğlu bir yığın imkân ve bir de atâlet yekûnu... Nefs tabakasını kıramadığımız için kendimize de, birbirimize de yabancıyız. Kendimizi yenileyemiyoruz. Onun için hayat bizi boğuyor. Sıkılıyoruz, bunalıyoruz, kendimizi sigaraya, içkiye, uyuşturucuya, sekse, kumara, dedikoduya kaptırıyoruz. Önümüzde pınarlar var, dudaklarımız susuzluktan çatlıyor. On Hadis-i Şerif alsak, günlük hayatımız içinde yaşasak, aile hayatımızda, sosyal hayatımızda, iş hayatımızda bütün nüanslarıyla uygulasak, bizi huzurun ve mutluluğun zirvesine götürür. Beş Âyet-i Kerime’nin yaşandığı takdirde bizi velâyete kadar götüreceğine inanıyorum. Başlamak, iyiye, güzel ve doğruya doğru bir adım atabilmek. Bütün mesele burada.
“Bal bal demekle ağız tatlanmaz” diye bir söz vardır. Din, tasavvuf gibi mânevi değerler, yaşanmayıp, uygulanmayıp, günlük hayata geçirilmeyip, sadece edebiyatı yapıldıkça, huzur da, mutluluk da fersah fersah bizden uzak kalacak... Hayret edecek ne var?
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah Ondan ve Hakka Göçen Ailesinden Razı Olsun.