BİR GÖNÜL ADAMI: SABRİ TANDOĞAN
Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin Hakka Vuslatı Danıştay camiasına şöyle duyurulmuştu:
“Emekli Danıştay Üyesi Sayın Sabri TANDOĞAN’ın 18.08.2015 tarihinde vefat ettiğini üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, yargı camiasına ve yakınlarına başsağlığı dileriz.”
Merhum Sabri Tandoğan Beyefendiyi nasıl tanıdım tam hatırlayamıyorum. Yaklaşık bir sene kadar önce, zannediyorum bir arkadaşımın bahsetmiş olduğu bir facebook grubu vesilesiyle kendisinden haberdar olmuştum. O zamandan sonra da fırsat buldukça yazılarını okumaya, sohbet kayıtlarını dinlemeye ve sözüyle, haliyle etrafına neşrettiği hakikat aydınlığından nasibim kadar istifade etmeye çalıştım. Hâlen, bu yorucu ama zevkli hayat yolculuğumda elimden tutan, yol gösteren büyüklerimden bir büyük olarak gördüğüm bu mübârek insana, hele irtihallerinden sonra nasıl teşekkür edebilirim… Belki ancak, bu kutlu insanların yolundan giderek, ayak izlerini takip ederek, yap dediklerini yaparak ve yapma dediklerinden kaçınarak…
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun internet sayfasında yayınladığı yazının başında yer alan taziye mesajı, emekli bir yüksek memurun vefatını kamuoyuna bu satırlarla duyurmuş. Ama kendisi hakkında, bu mesajın ifade ettiğinden daha fazla malumata sahip değilseniz, bu, koca bir ummanın yanından yürüyüp geçmeye ve ondan ne bir koku ne de bir ses duyamamak bahtsızlığına benzer ki, bundan zannederim o verici, iyi ve güzeli paylaşmaktan adeta lezzet duyan muhterem şahsiyetin ruhu muazzep olur.
Aslında kendisi hakkında söz söylemek fakire düşmez; bu satırları yazmaktan maksadım da, kendisinden bahsetmekten ziyade, bu asil ve temiz insanın varlığından, bilmeyenleri haberdar etmektir.
Sabri Tandoğan engin hayat tecrübesiyle ve muazzam hafızasıyla hayatının neredeyse her kesitinden size yaşanmış örnekler sunuyor; kâh Ken’an Rifâi Hazretleri’nden konuşuyor kâh Yunus’la dile geliyor ve herhalükârda iyi, temiz, güzel ve asil olana dâvet ediyor… O, insan ruhunun kıymet ve hakikatinin idrakiyle, onu her türlü pasından, bulanıklığından arındırmak için çok basit reçetelerle çözüm sunuyor. Hayatın içinde, onu her şeyiyle kuşatmış ve hâdiselerin tesir edemediği bir rûhî kudretle müsterih ve hayran, yol gösteriyor. Nefsinin hâkimi, sözü de edâsı da ruh kesilmiş büyük insan…
Sabri Tandoğan Beyefendi, 18 Ağustos’ta Hakk’ın rahmetine kavuştular, geride pek çok öğrencisi, seveni kaldı… Ama dile getirdiği, yaşadığı ve öğrettiği prensipler ölümlü değil; hakikat yolcusu, olur da bir ses duymak, koku almak ister diye biz kendi sözlerinden oluşan bir demet gül sunalım ve son söz olarak da diyelim ki: “İnna Lillâhi Ve İnnâ İleyhi Raciûn”…
***
“Gülün yetiştiği ortama bakalım. Ne görürüz? Çamur, gübre, kireçli su… Ama o ortamdan rengiyle, kokusuyla gözleri ve gönülleri kamaştıran, erişilmez güzellikte bir gül çıkıyor. Çevresinden hep şikâyet eden insanlara gül örneğini veririm. Gül gibi olmak… Bütün insanlara faydalı, bütün insanlara karşı sevgi ve saygı dolu… Neden karınca gibi, biz de o yola girmeyelim…”
***
“Edepli insan kendine karşı da edepli olandır. Önemli olan, yalnız başına kaldığı zaman da Allah onu görüyormuş gibi edepli, ince, zamanını en güzel şekilde değerlendiren bir insan olabilmektir. Nasıl olsa yalnızım, kimseler görmüyor diye, lâubali, derbeder, çirkinlikler içinde olmak aslında Hakk’ı bilmemek demektir. Biz görmesek de O bizi görüyor. Biz farkında olmasak da O farkında. Neyi kimden gizleyeceğiz? ‘Ben size şahdamarınızdan daha yakınım’ demiyor mu?”
***
“Ve edep denilince akla, ister istemez Paşa Dede geliyor. Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Hiçbir kelimenin tasvir edemeyeceği kadar edepli, ince, zarif bir insandı. Edebin ta kendisi, yaşayan, canlı bir örneği idi. Bir gün Edip Atam Beyefendi telefon etti ve Paşa Dede’nin geldiğini, kendilerinde misafir olduğunu söyledi. Gittim. O gece Paşa Dede ile tanıştım. Aradan otuz yıl geçti. Hâlâ anısını içimde sımsıcak saklarım. Hangi misafir geldiyse her defasında o yaşlı vücudundan beklenmeyen bir çeviklik, harikulâde bir zarafet, edep ve incelikle ayağa kalkıyor, saygıyla, sevgiyle, özlemle o şahsı selâmlıyor, o oturmadan yerine oturmuyor, zamanın en büyük insanına gösterilecek hürmeti o şahsa gösteriyordu. Nihayet içeriye ev sahibinin torunu Deniz girdi. Deniz o zaman beş yaşında, tatlı, sevimli bir kız çocuğu idi. Misafirlerden biri dayanamadı. ‘Sevgili Paşamız, kendinizi niye böyle yoruyorsunuz? Yazık değil mi? Beş yaşında bir kız çocuğu hürmetten ne anlar?’ deyince, Paşa Dede hiç unutmuyorum, o muhteşem cevabını verdi. ‘Ah efendim, bizler bu yavrucuğa sevgi, saygı, edep, incelik, ihtiram göstermezsek bu yavrucak bütün bu güzel hasletleri nereden öğrenecek?’ buyurdular. Aradan yıllar geçti. Ama bu sözü, bu sözdeki derinliği, yüceliği hiç unutamadım. Bir meşale gibi ışık tuttu bana. Yıllardır içimi aydınlatıyor, ışıtıyor. Ve edep kelimesi nerede geçse hep Paşamızı hatırlıyor, ürperiyorum.”
***
“İstediğiniz kadar en iyi malzemeden nefis bir börek yapınız. O, fırının alevleri içinde çıtır çıtır pişip nar gibi kızarmayınca neye yarar? Bizim de içimizde güzel duygular, güzel düşünceler olabilir. Ama hayatın alevleri içinde pişmedikçe neye yarar? O acıları, ıstırapları, çileleri sineye çekip her gün biraz daha iyiye, güzele, mükemmele gitmeye çalışmadıkça nasıl hamlıktan, çiğlikten kurtulur, olgunlaşabiliriz? Bunun hayatta bir tek örneğini bana gösterebilir misiniz? Yiyip içip keyif sürerek, vur patlasın çal oynasın yaşayarak hangi insan hayatta çiğlikten, basitlikten, kabalıktan, hoyratlıktan kurtulabilmiş, sevmenin, vermenin, paylaşmanın güzelliğini duyabilmiş ve yaşayabilmiştir? Resûlullah Efendimiz ‘Allah şâhittir ki hayatta kimse benim kadar acı ve ıstırap çekmemiştir’ buyuruyor.”
***
“Nasıl Hazreti İbrahim ateşe atılırken inancını, teslimiyetini bozmadı. Rabbim beni yakmaz, beni korur dedi. Ve ateşin içinde gül bahçesi oluştu. Günümüzde de o yolda olan güzel insanlarımız var. Şartlar ne kadar ağır olsa onlar yine sabırla, sükûnetle, edeple, ‘Rabbim beni sınıyor, inşallah bu sınavımı da yüz akıyla verip mânâ yolunda bir basamak daha çıkacağım’ diyorlar ve ‘Hak’tan gelen şerbeti içtik Elhamdülillah’ın huzurunu ve mutluluğunu yaşıyorlar. Allah onlardan razı olsun. Onlar ne güzel insanlar…”
Not: Yazılar, “Gönül Sohbetleri (Sabri Tandoğan’la Gönül Sohbetleri)” isimli Facebook grubunun sayfasından alınmıştır.
Ziya Sühan
Nefes Akademi Dergisi, 12 Kasım 2015.