.
On beş yıl önce, Ingiltedeyim. Dil okulu için gitmiştim ve pansiyoner olarak bir evde kalıyordum … Ev sahibi bayan 50 yaşlarında Ingiliz , beyi Fransız… Brezilyalı bir kızla aynı odayı paylaşıyorum. Bir başka odada ise Japon bir kız daha kalıyor. Birbirimize alışmaya ve yarıbuçuk dilimiz ile anlaşmaya çalışıyoruz. Ev sahibimiz her sabah kahvaltımızı ve akşam yemeğimizi hazırlıyor . yemekten sonra sofrayı kaldırmaya yardım etmek istiyorum. "hayır gerek yok bu benim görevim diyor' Israr ediyorum Evde de hep böyle yaptığımı burdada kendimi evde gibi hissetmek istediğimi söylemeye çalışıyorum. Zorla kabul ediyor.
Bir buçuk ay kadar sonra Ramazan Ayı geliyor. Kadıncağıza gidip oruç tümam gerektiğini bunun için de sabah yemek hakkım olan kahvaltımı yatmadan önce yada gece yiyip yiyemeyeceğimi soruyorum. "Peki olur diyor sen bana ne zaman başlayacağını söyle ." "Ama diyorum biz bütün gün yemek yemiyoruz , akşam yemeğini ise tam hava kararacak olduğunda yiyiyoruz. Sizin yemek saatine hiç uymuyor ben sizden yaklaşık bir buçuk saat sonra yemeliyim. Siz benim payımı ayırırsınız ben de sonra ısıtır yerim." Ona da tamam diyor. Çok seviniyorum. Gerçekten de söylediğim gece saat 12 de kadıncağızı mutfakta bana kahvaltı hazırlarken buluyorum.
Ertesi akşam yemeğimi tek başıma hava kararınca yiyiyorum. Sabah ev sahibim beni yanına çağırıyor, bir kağıt uzatıyor hayretle bakıyorum bir ımsakiye… Kocasının işyerinde bir müslüman varmış ondan istemişler ben yemek saatlerimi daha iyi bileyim diye..... Çok seviniyorum, teşekkür ediyorum. Elimden ımsakiyeyi alıp buzdolabının üzerine aşıyor "Biz dün akşam öbür kızlarla ve eşimle konuştuk ve bir karara vardık. Seni yemek için öyle tekbaşına bırakmak , sonra yanlız yemen içimize sinmedi. Her akşam yemeği bu saat takvimine göre hazırlayacağım sen de bizimle birlikte orucunu açar yersin "diyor. Şaşırıyorum. Teşekkür ediyorum.
Gerçekten de Ramazan boyunca her akşam ımsakiyeye göre yemek hazırlıyorlar ve benimle birlikte yiyorlar……..Bu arada her yemekte , oruçun ne olduğunu nasıl ve neden tutulması gerektiğini , Islamda ibadedin nasıl yapıldığını ve Islamiyet üzerine pek çok şey soruyorlar. Mahçup olmamak için her gün okuyorum , çalışıyorum, kelimelerin Ingilizcelerini öğrenmeye ve dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. "Sizin kutsal kitabınızı getir de görelim" diyor Brezilyalı oda arkadaşım. Allahıma çok çok şükrediyorum Istanbuldan ayrılmadan önce, küçük boy Türkçe mealli bir Kur'an-i Kerim'i çantama koyduğum için. Getirip gösteriyorum ve sordukları sorulara karşılıklar ararken belki de ilk kez Türkçe mealini tekrar tekrar okumak zorunda kalıyorum. …
Bu arada dil okulunda başka Türk arkadaşlar da var . Bazıları gurbette oruç tutulur mü? diyerek beni eleştiriyor.
Yine bir ders arasında kantinde oturuyoruz. Ellerinde çay ve kahvelerle oturduğumuz masaya gelerek ileri geri konuşmaya, benimle bir nevi alay etmeye başlıyorlar. Oruçluyum diyorum sinirlenmemeye çalışıyorum, cevap vermiyorum… O sırada bizim sınıftaki Alman bir öğrencinin sert sesi duyuluyor. “Rahat bırakın arkadaşı diyor. Siz müslümanmısınız. Sorsak evet diyeceksiniz. Bayram gelince kutlayacaksınız. Ama bu kızın ibadeti ile alay ediyorsunuz. Ben ise onu tebrik ediyorum. Her şartta inandığı şekilde davranıyor çünkü. Inanç ve imanla dalga geçilmez. Bakın ben Hristiyanım ve şükran günü için kalkıp ta buradan Almanya’ya gideceğim, ailemle beraber olmak için.. Çünkü dinimin gereği öyle.. Sizde madem yapmıyorsunuz, inandığınız gibi yaşamıyorsunuz, çenenizi kapayın da günaha girmeyin. “
Ortada buz gibi bir hava esiyor. Az önce gülerek konuşanlar başları önde afedersin deyip oradan uzaklaşıyorlar. Ben de Alman arkadaşa teşekkür ederek sınıfa doğru yöneliyorum… Allahima da sukurler ediyorum
Işte yurt dışından, uzaklardan bir Ramazan öyküsü…
Sonsuz sevgi ve saygi ile ... Rabime emanet olun
Decorative & Creative Painting
www.ozdencicek.blogcu.com
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Efendim, herzamanki beni sevindiren, mutlu eden mailliniz bu defa yerini hüzün, ıstırap ve öfkeye bıraktı. Çevremizde bol bol örneklerini gördüğümüz inançsız, saygısız, edepsiz, kirli, rezil, entel-dantel maymunları orada da görmek beni çok etkiledi. Aman Yarabbi, bu bizim entel-danteller ne kadar adi insanlar, bu geri zekalılar heryerde inanan insanlara saldırırlar. İçlerindeki aşağılık duygularını öyle tatmin etmeye çalışırlar. Ben onları hayat boyu çok iyi tanıdım. Ve hep onlardan tiksindim, iğrendim. Evet, özellikle batının pek çok yerinde ateist insanlar da var. Ama ne bileyim onlar bizim şerefsiz entel danteller gibi değil. Konuştuğunuz zaman, yeri geldiği zaman “Kardeşim” diyor, “ben ateistim” ve sözü orada efendice, medenice kesiyor, bizim pislikler gibi bulaşmıyorlar. Orda noktalıyorlar. Onun için bizim yere göğe koyamadığımız sevgili Özden Hanıma karşı yapılan kabalık, beni o kadar üzdü ki, ne diyelim?
Beni asıl üzen nokta bu tür insanların davranış tarzları. Yoksa biliyorsunuz ben ne kadar sevgi dolu bir insansam o kadar da saygı dolu, hoşgörü dolu bir insanım. İnanana da inanmayana da saygı gösteririm. Bir kimsenin ateist olması beni ilgilendirmez. Ama yeter ki bunlar bizim entel- danteller gibi alaycı, müstehzi, sivri dilli, ukala olmasınlar. İşte onlara tahammül edemiyorum. Ve onlardan iğreniyorum.
Efendim, yeni hatıralarınızı bekliyor, selam, sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanını sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...