Değerli Üstâdım,
Böyle çok çabuk, bir mesajla daha kıymetli vakitlerinizi alıyorum; özür dilerim..
Sn. Ayla Belen ile yazışmanızı okudum.. Değerli hanımefendinin ve zâtı âlinizin bazı vurguları özellikle dikkatimi çekti.. Meselâ "Biz hiçbir şey değiliz" vurgunuz... Buna çok takıldım... Bu değerli düşünceden alabileceğimiz feyzi hesap etmeye çalışıyorum da aklıma baştan ayağa tevâzu ile arınmış isimsiz kahramanlar geliyor.. İsimsiz deyişim hepimizin hayatında -sayıları az da olsa- yakın veya uzak çevremizde görebileceğimiz "sıradan" insanlar olmalarından... Şahsen, böylelerini görmek şerefine ulaştığımda, tevâzunun ne mübârek bir sıfat olduğunu fark ediyor ve onlar için, onların arkasından hayranlıkla "Yâ Rabb! Senin ne özel kulların var!" diyerek eriyorum...
(Rumuz kullandığım için biraz fütursuzca iç muhasebemi aktarmaya devam edebilirim..)
Ardından kendimi kolaçan etmeye çalışıyorum ve onların yanında açığa çıkması muhtemel negatif "büyüklüklerimi" sorgulamak ihtiyacı duyuyorum derinden.. "Elim mi uzun; dilim mi uzun; boyum mu uzun" der gibi... Bu nasıl "beceri, sanat" Ya Rabbi diye soruyorum.. Onların sûretleri, sîretleri, etiketleri, herşeyleri iddiasız...
Bu kadar iddiasız ve baştan ayağa bu kadar "kul" olmak!!! Bu nasıl bir ahlak Ya Rabbi! Senin ne güzel kulların var Yâ Rabbi!! Sen ne güzelsin Yâ Rabbi! İsimsiz kahramanlarını sen muhafaza et Yâ Rabbi!
Kulluk sanatının medârı iftiharlarına saygılarımla,
Kardan Adam
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Sayın Kardan Adam,
Efendim, bir senfoni ihtişamındaki mailiniz bizi ürpertti, heyecanlandırdı. Ne güzel, ne muhteşem bir şekilde tevazu konusunu işlemişsiniz. Hayran olmamak mümkün değil. Allah sizden razı olsun. İki dünyanız cennet olsun.
Efendim, gerçekten de tevazu o kadar önemli bir konu ki gerek bilimde, gerek din ve tasavvufta, gerek güzel sanatlarda, gerek iş hayatında önce tevazu geliyor. O yolda yürüyebilmek, ilerleyebilmek için tevazu kapısından geçmeden hiçbir yere varmanın imkan ve ihtimali yok. Ben ulaşırım diyen sadece kendini aldatır. Değil böyle kültürel değerlerde, aşkta da başarılı olabilmek için önce tevazu gerekiyor. Rahmetli annemin bana çocukken anlattığı masal bir ömür boyu beni düşündürdü. Bir genç kendi mahallesindeki bir kıza aşık oluyor. Yanıyor, yakılıyor. Bir gün bütün cesaretini topluyor. Kıza gidiyor. Aşkını söyliyecek, evlenme teklif edecektir. Kapıyı çalıyor, kız “kim o” diyor. Benim diye cevap veriyor. Kapı açılmıyor. Genç üzgün, perişan, dönüyor. Aylarca yıkık ve şaşkın dolaşıyor. Sonra yine birgün cesaretini toplayarak ikinci defa gidiyor. Sonuç aynı. Kapı açılmıyor. Genç, intiharı düşünüyor. Bir arkadaşına açılıyor, arkadaşı onu bir veliye götürüyor. Durum kendisine anlatılınca o zat “kapı açılmaz yavrum diyor. Sen, benim dediğin sürece o kapı açılmaz. Kız kim o dediği zaman, sensin hep sen, önce sen, sonra sen diye cevap vereceksin” diyor. Genç denileni yapıyor, kapı açılıyor, ve kız kollarını açarak hoşgeldin diyor. Evleniyorlar. Mutlu bir yuva kurarak ömür boyu huzur ve güzellik içine yaşıyorlar. Bu masalı dinlediğim zaman çok heyecanlanmıştım. Yıllarca düşündüm. Ve önümde nice kapalı duran kapılar bu masalla açıldı.
Durum bu efendim, önce tevazu. Dikkat ettim tevazu içinde yaşayan insanların hayatları renk ve ışık içine, güzelliklerle dolu olarak geçiyor. İnşallah ahiretleri de öyle olur. Efendim, bizleri mutlulukların en güzeline götüren, eşi bulunmaz, kıymetli maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Makamı Âli Olsun.