.
Muhterem hocam,
Dün teravih namazında apartman görevlimizin hanımı ile camide yanyana namaz kıldık. Görevleri apartman sakinlerine hizmet olan bu güzel insanlar bana, onların aslında insanlığa da hizmet ettiklerini müşahede ettirdi. Yanyana olunca beraber çıktık camiden çıkışta eşi ve çocukları bekliyormuş o zaman gördüm ki ailece geliyorlarmış namaza. Çocuklar ilkokul öğrencileri iki erkek. Ne kadar sevindiğimi söyleyince " biz geçen seneden beri böyle geliyoruz " dediler. Yaz tatilinde de görüyordum çocuklarını camiye yolluyorlardı. Hizmet ettikleri dairelerde oturan tahsilli, varlıklı ev sahibi konşularımın o saatte dizi takip eden çocuklarının bundan nasipsiz olduklarını düşündüm. Aile ile gözyaşlarımı içime akıtarak konuştum. Bütün övgü sözcüklerini ardardına sıraladım. Yanımda yürüyen köyden gelmiş ilkokul mezunu belki de o da değil ama benim düşüncemde gerçek kültürlü insanlar işte bunlardı ve gözümde yüceldiler. Ben genellikle mühendis, doktor v.s. ile konuşacak şey pek bulamam. Ama Allah dostu bir insan ile ondan eksiklerimi tamamladığım için soracak, konuşacak çok şey bulurum. Yine öyle oldu. Dün gece apartmanımın en kültürlü ailesiyle tanıştım . Ne güzel çocuk yetiştiriyorlardı. Bunlar geleceğin efendileri olacaklar inşallah. İçim öyle sevinçle doldu ki gelecek adına yine o kadar ümitvar oldum ki sizinle paylaşmak istedim.
Bir de " en güzel yaşayan insan kimdir" ? sorusuna cevap dediğim çok sevdiğim bir teyzeyi anlatmak isterim. Allah rahmet eylesin geçen hafta teyzemizin dünyadan rızkı kesildi. Dünyadaki son evine yerleştirdik. Eğildim baktım mezara. Yunus Emre hazretlerinin " hele göresin bu sinleri ya nicedir halleri " dizeleri de geçti aklımdan. Dört sene önce felç gelmişti teyzeye. İlk başından son ikmetkahına yerleşinceye kadar zaman zaman ziyaret etmiştim teyzeyi. En son gün ayrılırken gürcü bakıcı hanımın bana öğrendiği türkçe ile " Sen çok ziyaret ettin Allah razı olsun " demesi merdivenlerden inerken yine gözyaşlarımın içime akmasına neden oldu. Halbuki ara ara gitmiştim . Ah!! teyzecğim . dedim. Burnum sızladı. Kur'an ayetleri geldi gözümün önüne " anne babası yanında yaşlananlara ne mutlu,....onlara üf ! bile deme..... dahaları ..
Ne zaman gitsem çok memnun olur hemen sohbete geçer yattığı yerden ikramda bulunmak için bakıcı hanıma birşeyler hazırlamasını söylerdi halinden hiç şikayet ettiğini işitmedim. Bildiği duaları " ben okuyum sen takip et acaba unuttuğum bölümü var mı? diye sorar. Test ettirirdi. Üzüldüğü şeyler sadece namaz kılamayıp oruç tutamayışıydı. Seksenbeş yaşındaydı. İşlemeyen tarafı için bu tarafım akılsız söz dinlemiyor öyle tembel tembel duruyor diye espri yapardı. Dünyası bir oda, bir yatak, tv, arada gelen yakınları ve bakıcı hanım ve seksenbeş senelik hatırları ,yaşadıklarıydı. O kadar güzel bir dünya kurmuştu ki kendisine o kadar temiz düşünceler içindeydi ki sarayda sanırdınız. Her zaman bakımlydı. Verilene razıydı istekte bulunmazdı. Eve gelilrken her zaman her insan bunu başaramaz derdim." Razı olup , mutlu olmak ilkesi " onunla örnek oldu bana. Razı olan mutlu yaşıyordu. En güzel yaşam buydu. Ne köşk ne saray. Allah rahnet eylesin hem ona hem bizlere.Amin.
Çok kıymetli hocam,
Huzurunuzda biraz daha kalabilmek için iki yazıyı bir arada yazdım. Biraz uzun oldu ama sizin görüşlerinizle yazdıklarımın faydaya dönüşeceği kesin.
Yüce Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Sağlık, mutluluk ve huzur dolu günler duasıyla. Amin.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın “Bir Talebe”,
Kıymetli yavrum, öyle bir mail göndermişsin ki uykusuz bir gecenin ardından bir güneş gibi içime doğdu. Akşam bir yere çağırdılar. A’dan Z’ye her şey düzensizdi, bozuktu, berbattı. Bir de çağıran insanın kabalıkları, çirkinlikleri, saygısızlıkları buna eklenince doğrusu tereddüt ettim, acaba beni oraya götüren kimsenin bana kastı mı vardı? En kısa zamanda oradan ayrıldım. Gecem zehir oldu. Sabaha kadar ne uyuyabildim, ne kitap okuyabildim. Bu ruh hali içinde senin mailinle karşılaştım. Allah bin kere razı olsun. O kadar güzel bir mail göndermişsin ki içimden “Ah” dedim, “elimde imkan olsa da bu maildeki iki güzelliği de yeryüzündeki bütün insanlara duyurabilsem”. Yarabbi, o ne güzel aile. Pek çok insanın geleceğe çocuk terbiyesi altında firavun yetiştirme yarışmasına katıldıkları bir dönemde böyle o gül gibi çocukları yetiştiren aileye nasıl saygı duydum, anlatamam. Bakıyorsunuz çevrenize zengini, fakiri, köylüsü, kentlisi, sosyetiği, varoşlarda oturanı resmen firavun yetiştirmek için ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar. Çocuk, şımartılıyor, şımartılıyor, daha parmak kadarken anayı babayı hiçe sayan bir baş belası haline getiriliyor. Bu hastalığın sebebini anlayamıyorum. Herhalde “fitnevizyonlar” bana birinci sorumlu gibi geliyor. Bir çocuk bütün salonu berbad etmeye yetiyor. Aileye ikazda bulunduğunuz zaman anne, baba aynı şirretlikle “Efendim” diyorlar, “çocuktur, bağıracak, yakacak, yıkacak, kıracak, dökecek.” Arkasından “Siz, hiç çocuk olmadınız mı?” diyorlar. “Eh”, diyorsunuz” “işte bu da çocukları tarafından boğazı kesilecek bir şerefsiz”. Böyle bir cehennem atmosferinde gelin de yaşayın bakalım. O anlattığınız aileye saygılar sunuyorum. Allah onlardan razı olsun. İnşallah iki dünyaları cennet olur.
Mailin ikinci kısmındaki o dört sene felçli yatıp nur içinde Hak’ka göçen büyük hanım için duyduğum sevgiyi, saygıyı, hayranlığı ifade edecek kelime bulamıyorum. Nur içinde yatsın. Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerine olsun. O durumunda bile kendine bir dünya kurmuş. Yarabbi, ona hayran olmamak mümkün mü? Yedi milyar insanın o büyük hanımı örnek alıp halinden şikayet etmeden elindeki minicik imkanlarıyla tertemiz bir dünya kurup pırıl pırıl Hak’ka göçebilmesi ne güzel.
Bu mailin geceki ıstıraplarımdan beni kurtardığı için sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla...