.
Sevgili Sabri Amcacığım,
Hayırlı akşamlar dilerim.
Sizin Pazar günkü televizyon sohbetinizi annem ve babamla beraber dinledik. Orada aklıma birşey takıldı. Siz görmek başka bakmak başkadır dediniz. Ben bunu çok fazla anlamadım. Bakmakla görmek niye farklıdır Sabri Amca? Bana biraz bunu anlatırsanız çok sevinirim.
Bütün sevgilerimle ellerinizden öperim. Sizi çok seven Can.
Can.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Can,
Sevgili Can, bakmak ayrı, gömek ayrıdır. Bunlar ayrı ayrı foksiyonlardır. Bakmak, fizyolojik bir olaydır. Ama olmayan herkes bakar. Yoldan bir insan geçer, bir araba geçer, bakarız. Bir mağazanın vitrinine bakarız, manavdaki meyvelere, sebzelere bakarız. Ama görmek, görebilmek apayrı bir olaydır. Bir insana baktığımızda gözleri var, ağzı var, burnu var, çenesi var deriz. Ama onun iç dünyasına inebilmek, onun iç dünyasındaki gelgitleri, fırtınaları veya sükuneti görebilmek herkese mahsus değildir. ayrı bir dikkati, ayrı bir eğitimi gerektirir. O zaman bu dikkatten, bu incelikten, bu nüanslardan mahrum ola kimseler bakarlar ama göremezler. Sana bir sır söyleyeyim mi Can, bir insanla konuşurken onun yalan söyleyip söylemediğini kullandığı kelimelerine bakarak, dudak kıvrımlarına bakarak, ses tonuna bakarak, yüzünün rengine bakarak anlayamayız. Ama göz bebeklerine bakarsak durum derhal ortaya çıkar. Çünkü gözbebekleri yalan söyleyemez. Gözbebeklerinde kelimelerle anlatılamayan bir sır vardır. Gören kimdir? Görülen nedir? İnşallah zamanla bunları anlayacaksın. Yıllarca önceydi. Rahmetli eşim Rana Hanım’la beraber Paris’e gitmiştik. Louvre Müzesini geziyorduk. Asıl amacımız Leonardo De Vinci’nin “La Jaconde” isimli eserini görmekti. Geze geze tablonun önüne gelmiştik. Öyle muhteşem bir tabloydu ki büyülenmiş gibi oldum. Heyecandan gözlerimden yaşlar geliyordu. “Allah’ım, bu güzelliği bana nasibettiğin için Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum” dedim. Heyecandan tir tir titriyordum. Kendimden geçmiştim. O sırada Amerikalı bir turist gurubu geldi. Başlarında elli yaşlarında şımarık, küstah, saygısız bir kimse vardı. Tabloya baktı, baktı ve dudaklarını büzerek, müstehzi bir şekilde “Tanrım, Mona Lisa dedikleri bu kokona mı?” dedi. “Pek de kılıksızmış. Bunun neyini beğeniyorlar” dedi. Ve alaycı bir şekilde uzaklaştılar. Bu olay beni çok üzmüştü Can. Onlar, tabloya bakıyorlar, ama ondaki muhteşem güzelliği göremiyorlardı. Demek ki bakmak ayrı, görmek ayrıydı. Herkes bakıyor ama herkes göremiyordu.
Benim gençlik yıllarımda sinema sanatçısı Elisabeth Taylor, dünyanın en güzel kadını kabul ediliyordu. O kadar güzeldi ki ben de onun filmlerini seyretmeye doymazdım. Söylenilmeyecek kadar güzeldi. Sekiz kere evlendi. Ne yazık ki hiçbirinde mutlu olamadı. Kocalarından kimi kendini içkiye, kimi kumara, kimi uyuşturucuya verdi. Elisabeth’deki o erişilmez güzelliği göremediler. Baktılar ama göremediler.
Sevgili Can, bu konuda daha nice misaller verilebilir. Demek ki bakmak ayrı, görmek ayrıdır. Dua edelim yavrum, biz de Allah’ın gören kullarından olalım, inşallah.
Sevgili yavrum, yeni maillerini bekliyor, özlemle gözlerinden öpüyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.