.
Merhabalar Efendim...
Size ve tüm gönül dostlarına selam sevgi hürmetler...Birbirinden güzel mailleri ve verdiğiniz muhteşem cevapları okudum. Hepsi ne kadar güzel;içten, samimi, sevgi, edep dolu.. Arındığımı hissettim. Sizin üzülmüş olmanıza da çok üzüldüm. Bu zamanda insanlar birbirini dinlemekten bile acizken, siz hiç bıkmadan, usanmadan , bizi dinliyor, sıkıntılarımızı paylaşıyor, çözüm getiriyorsunuz. Allah binlerce kez razı olsun. Ne olur hakkınızı helal edin, kusurlarımızı bağışlayın.
Geçen gün Dr. Nermin Hanımla dostluk kavramı üzerine konuşuyorduk; Dostluğun, fedakarlığın, Allah rızası için vermenin en güzel örneğini, öncelikle sizin şahsınızda görüyoruz ...Nermin hanım, "insan önce kendi dost olabilmeli. Karşısındaki insana dostluğu önce kendisi gösterebilmeli. Diyor. Kendisi de bunun en güzel şekilde örneğini veriyordu. Ekmeğini, evini, eşyasını her zaman ihtiyacı olanla paylaşmaya hazır...Onun şahsında da dostluğun, dayanışmanın en muhteşem örneğini gördüm. Dost derken, Hülya Hanımı da anmadan geçemiyeceğim. Tüm dostları olduğu gibi onu da sizin sayenizde tanıdım. Allah bin kere razı olsun. Çok zor bir zamanımda, onun da sıcacık dost ellerini omuzlarımda hissettim. Hızır gibi yetişti, umutsuzluklarım umuda; karanlıklarım ışığa dönüştü. Allah ondan razı olsun, Hülya hanımların sayılarını çoğaltsın. Ben inanıyorum ki ...Sizi seven bütün gönül dostları, Allah rızası için, insanlara yardımcı olmak, ellerinden tutup kaldırmak için fırsat kolluyorlardır. Bisikleti ile kaza yapan bir gence karşılık beklemeksizin, yardımcı olan o güzel insanlar gibi...
Eskiden "bir fincan kahvenin, kırk yıl hatırı vardır" denilirdi. Efendim acaba bizler, zor zamanlarımızda bize dostluk, yardım, şefkat elini uzatan bu değerli insanlara nasıl teşekkür edeceğiz. Bunun şükrünü nasıl ifa edeceğiz. .Allah nankör olmaktan cümlemizi esirgesin. Biz nasıl davranalım ki, hem sizin gibi fedakar insanlara teşekkür etmiş, Hem Allah'a da şükretmiş olalım.
Özden Hanımın maili içimde çok tatlı ürperişler uyandırdı. Böyle değerli bir aileye sahip olmak ne güzel bir şans... Bizlere de anlatması o güzellikleri paylaşması , güzelliğin, sevginin çiçeklerini sunması gibi...
Akşamın ilerleyen saatleri...Dişardan odama tatlı bir rüzgar uğultusu geliyor... Kimbilir, hangi diyarlardan ne haberler fısıldıyor. Bir an rüzgara karışıyorum...Sevgili rüzgar... Çocukluğumda bizim oralarda deli, deli rüzgarlar eserdi. Kollarımı açar, yarışırdım rüzgarla. Eski arkadaşım gelmiş gibi oldu.
Rüzgar... O elle tutulamayan, gözle görülmeyen ama varlığını bildiğimiz, hissettiğimiz. Acaba hep dolaşır mı? hiç durduğu olur mu.. Denizleri, dağları, ovaları, şehirleri, tüm dünyayı dolaşır, durur. Bazen "rüzgar dindi" deriz. Bazen de başka yerlerden esen rüzgarların tesirini hissederiz. Biz de dinerken, acaba başka yerlere mi yol alıyor.
Bahar aylarında esen rüzgar, çiçek kokularını getirir beraberinde...Yaz akşamları, balkonda otururken, hafif esen rüzgarla birlikte bazen ıhlamur, bazen çam, bazen de hanımeli kokuları gelir... Sıcak bir günün ardından bu koku şöleni öyle iyi gelir ki..
Kış aylarında epey celallidir rüzgar... Bazen fırtına, bora olur..Katar önüne alır götürür her şeyi.. Yıkar ortalığı..Bazen celal, bazen cemal tecellisi... Biz en çok , tatlı, yumuşak esen rüzgarları severiz. Bizi okşayan. çiçek kokularını taşıyan. .Yazın serinleten rüzgarları... Allah göstermesin. Ama fırtınalarada katlanmak zorundayız elbette.. Her olayda ALLAH'IN bir hikmeti gizli olduğuna göre...
Herhalde rüzgar dediğimiz, Allah'ın emirlerini yerine getiren meleklerdir... Yüce Allah daima, tatlı , güzel rüzgarlar estirsin hayatımızda... Zayıf omuzlarımıza kaldıramıyacağımız yükleri yüklemesin...
Efendim saygı, sevgi ve hürmetle sizi ve cümle dostları selamlıyor, kucaklıyorum...Cümleniz Allah'a emanet olun...Tüm güzellikler, iyilikler, yücelikler sizlerin olsun...
FATMAGÜL
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Fatmagül Hanım,
Kıymetli yavrum, baştan sona bir şiir güzelliğinde, inceliğinde olan mailin beni çok mutlu etti. Okurken büyük heyecan duydum. Bir insanın duygularını bu kadar güzel anlatabilmesi ne fevkalade birşey...
Çevremiz binbir güzelliklerle dolu. Allah, o kadar güzel bir dünya yaratmış ki “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi orada”. Yunus gibi söyleyecek olursak
“Cümle yerde Hak nazır
Göz gerektir göresi”
Kıymetli yavrum herşey dönüyor, dolaşıyor, “görmek” te karar kılıyor. Yarabbi görmek, görebilmek ne muhteşem bir olay. Ama diyor Yunus, “Gören göz değil, gönüldür”. Evet, bir yeryüzü cennetinde yaşıyoruz. Önemli olan bu güzellikleri görebilmek. Görebilmek için de arı, duru, tertemiz, bembeyaz bir gönle sahip olabilmek. Peki bu gönle nasıl ulaşacağız? Sadece sevgiyle yavrum. Sevmek, delicesine, deliler gibi sevmek... Tek istisna olmadan yeryüzündeki insanları, hayvanları, bitkileri, eşya ve cemadatı kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek. Ta göklere kadar hem, hem Allah’a kadar sevmek. Sevgi kalbimizin her köşesini öyle kaplasın ki, sevgiyle öyle dolalım ki oraya kin, nefret düşmanlık adına hiçbir şey giremesin. Bütün negatif duygular, kalbi kapısının dışında kalsınlar. İşte o zaman yavrum, biz hayatın gerçek tadını alacak, işte o zaman yaşamaya başlıyacağız. Eğer ottan Allah’a kadar yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki samanyoluna kadar bütün kainatı Muhammedi bir aşkla kucaklayamıyorsak, sevgi bahsi açılınca parantezler açılıyorsa, bu parantezlerin içine “ben ona dargınım, ona kırgınım, şuna küskünüm” diyorsak ve bu kadro gittikçe daha büyüyorsa o zaman zaten biz yaşamıyoruzdur.
Hiç unutmuyorum, rahmetli Osman Bölükbaşı politikayı bıraktığı zaman gazeteciler kendisine sormuşlardı:
“Efendim, politikada geçen uzun yılların arkasından geriye baktığınız zaman ne hissediyorsunuz?” Bölükbaşı cevap vermişti, “Bağrım Karacaahmet mezarlığı’na dönmüş”. Bu sözü yıllarca düşündüm. Üzüldüm, müteesir oldum. Kimse darılmasın gücenmesin ben bunu kabul edemiyorum. Ben bir insanı yıllarca sevmişsem, onu başıma taç yapmışsam,onun için elimden gelen, gücümün yettiği her iyiliği yapmışsam ve o da bana arkasını dönerek, beni kötülemek için türlü isnatlarda bulunmuşsa, birtakım aptal, gerizekalı insanları bana düşman etmişse, ben niye küseyim, niye darılayım, niye kırılayım? Benim görevim sadece sevmek, hayra koşmak, iyilik yapmak. Karşı taraftan bana ne, onlar anlamaz. Sever veya söver. Bu onun bileceği iş. Bir takım hasta ruhlu bu zavallı insanlar için ben niye hayata küseyim?
Bir kere her şeyden önce şunu kabul etmek gerekir. İyilik, yardım Allah rızası için yapılır. Karşı taraf anlar anlamaz, teşekkür eder, etmez. Sımsıcak sevgiyle uzanan ellere en kaba, en çirkin şekilde karşılık verir. O onların sorunu. Kendi bilecekleri bir iş. Yarın Mahkeme-i Kübra’da Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman hesabını onlar verecek. Ondan bize ne? Bir başka yanlış da şu oluyor: Sık sık çevremizden duyuyoruz, “ben” diyor adam “iyilik yaptım, nankörlükle karşılaştım. Bana kötülükle mukabele ettiler. Ben de bir daha herhangi bir insana iyilik yaparsam...şöyle olayım, böyle olayım”. İşte vahim bir hata. Çok yanlış bir düşünce. İyilikler sadece hiçbir karşılık beklemeden Allah rızası için yapılıyorsa bir anlamı vardır. Yapılan iyiliklere sadece bir teşekkür bile beklemek o iyilikteki sevabı azaltır, güzelliklere gölge düşürür. Göreceğimiz mukabele ne olursa olsun, bizim vazifemiz son nefesimize kadar Allah rızası için, hiçbir şey ummadan, hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapmaktır. İnsan ancak böyle yaparsa ruhen tekamül edebilir.
Aman yavrum, bu ince nüanslara çok dikkat edelim. İnsanlar bütün zorluklara, bütün karşılarına çıkarılan nankörlüklere rağmen yine de Allah selamet versin deyip geçiyorlarsa o zaman hayatımız bir renk, bir ışık bir anlam kazanacak ve biz bu suretle bir cennet hayatı yaşayacağız. Yüce Peygamberimiz
“Dünya ahiretin tarlasıdır”
buyuruyor. Bu dünyamız cennet gibi geçsin ki öbür dünyada da cennetimize kavuşalım.
Allah, bizlere de tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimize de dünya ve ahiret saadeti nasip etsin; cümlemizi hayat sınavlarında başarılı kılsın...
Sevgili yavrum, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi, saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Üstlerine Olsun.