Konu : Dünyası cennet olanın ahireti de cennet olur.
Gönderen :
Sabri Babadan Selam
Tarih :
2/4/2017 1:43:19 PM
.
Kıymetli yavrum,
Özdemir Asaf bir şiirinde
“Hangi kapıyı çalsam
Bir odası noksan”
diyordu. Doyumsuzluk, tatminsizlik hep daha fazlasını istemek, hep bana demek, kendini herşeyin en iyisine, en güzeline, en büyüğüne layık görmek bizi öylesine tutsak etmiş ki gözümüz çevredeki güzellikleri, incelikleri, fevkaladelikleri göremiyor, sezemiyor, hissedemiyor. Bunun için de ürperemiyoruz, titreyemiyoruz. Herşey bize basit, sıradan, alalade, lalettayin gibi görünüyor. Oysa yanımız, yöremiz hep inanılmaz, takat getirilmez, olağanüstü yüceliklerle, güzelliklerle, inceliklerle dolu. Gülten Akın bir şiirinde
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup, ince işleri anlamaya”
der. Oysa Yunus hayata daha farklı, daha başka bir perspektiften bakar, bir karınca yuvasının önünde eğilir, onların geliş, gidişlerindeki sürate, intizama ve ağırlıklarının otuzaltı misli gıda maddelerini yuvalarına götürüşteki harikuladeliğe hayran hayran ürpertiyle bakar ve
“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır”
der.
Einstein, “Biz, yirminci yüzyılın insanları bir gülün açılışındaki inanılmaz güzelliği göremiyor, duyamıyor, sezemiyoruz, hayran olamıyoruz. Bu ne kadar acı bir iştir” der. Çünkü, bizler aldığımız yanlış terbiyelerle, gördüğümüz kaba, çirkin, kötü örneklerle temizliğimizi, duyarlığımızı, inceliğimizi, hassasiyetimizi kaybediyor, çevremizdeki güzelliklere bigane kalıyoruz. Benim gençliğinde dünyanın en güzel kadını Liz Taylor’du. Ama tartışmasız. Cihan alem bunu böyle kabul ediyordu. Liz, sekiz kere evlendi. Ama ne yazık ki sekiz kocasının hiçbiri Liz’in o ilahi güzelliğini göremedi. Kimi kendini içkiye, kimi kumara, kimi uyuşturucuya verdi. Oysa Liz’in yüzüne bakmak, onun ellerini, ellerinin içine almak bile ne büyük mutluluktu. Ama olmadı, göremediler, hissedemediler, hayran olamadılar, aşık olamadılar. Duyarsızlık ne yazık ki her alanda mevcut. Paris’teydim. Louvre müzesini geziyordum. Sıra dünya resim sanatının en muhteşem eserine, Leonardo de Vinci’nin Mona Lisa’sına gelmişti. O kadar heyecanlıydım ki tir tir titriyor, gözümden yaşlar geliyordu. O sırada oraya bir Amerikalı turist gurubu geldi. Saygısız, yırtık, yılışık insanlar. İçlerinden çok bilmiş bir kadın, Mona Lisa’ya baktı ve “ayol, Mona Lisa dedikleri bu kokona mı” dedi. Aradan yıllar geçti, hiç unutmadım. İşte ne yazık ki günümüzde pek çok insan hayattaki güzelliklere o Amerikalı turist hanım gibi bakıyor. Ne yazık. Duyulamayan hayret, görülemeyen güzellik, yaşanamayan gerçeklik, gizli kalan ürpertiler adına esef duymamak mümkün mü? Ama günümüzün realitesi bu. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde insanı hayrette bırakan, düşündüren, duygulandıran nice güzellikler var. Bugün ne yazık ki bir Yahya Kemal’i bile kaç kişi okuyor, şiirlerini ezbere biliyor, çocuklarına öğretiyor. Yemek, içmek, yatıp uyumak, berbat televizyon dizilerini izlemek, adına futbolcu denilen çoğu şımarık, terbiyesiz, saygısız kimseler ve onların başındaki küstah, uygarlıktan nasibini almamış idarecilerin adına her gün gazetelerin yarısı doluyor. Nerdeyse tam sayfa renkli resimleri çıkıyor. Adına taraftar denilen birtakım zavallı insanlar, bu medeniyet adına yüz kızartan olaylara eline geçen parayı yatırıyor, iş yaptığını sanıyor. Pek ama medeniyet adına, sanat adına, tefekkür adına baktığımız zaman o it güruhunun katkıları nedir? Acaba hiç düşündük mü? Bunlar olmasaydı medeniyetimiz ne kaybederdi. Bunun farkına varabildik mi?
İşte böyle aziz dost. Bizler hayattaki, varoluştaki o inanılmaz güzellikleri, incelikleri farkederek yaşayalım. “Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel” diyebilelim. Unutmayalım ki insan ne ekerse onu biçer. Dünyası cennet olanın, ahireti de cennet olur.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.
|