SABRİ BABA İLE BİR MANA SOHBETİ
Rehbere Bağlanmak Kişiye Ne Verir?
– Efendim, sizin çok kıymet verdiğiniz ve birçok mana hakikatlerini tespit eden Yunus Emre Hz'nin düzenli tahsili yok.
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Evet yok.
– Dergâha odun taşımış kırk yıl. Burada dergâha hizmet, birine bağlanma, insanda nasıl bir şuur hali açıyor ki, karşımızda asırlardır canlı bir Yunus var? Bunu açar mısınız?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Efendim, çoğu tarikatta olay şöyle işlermiş eskiden. Bir padişah şeyhe gelir ve el almak ister. Ona derler ki, al eline süpürgeyi tuvaleti temizle! Ben padişahım nasıl olur derse, kapıyı dışarıdan kapar mısın derlermiş.
Bunda amaç ne?.. O padişaha zulmetmek mi?.. Ona hakaret etmek mi?.. Hayır. Mesele şurada efendim, bizim kafamızın içindeki o kavgayı dindirmedikçe, sulh ve sükûna kavuşamayız. Bu nasıl olacak? Nefis arka plâna geçtiğinde olacak!
– Benlik yok edilecek öyle mi?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Evet efendim. Başka türlü olmuyor. Gidin 15 tane fakülte bitirin. Ne olacak?.. Sadece bilginiz artar. Ne demiş Yunus: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır”. 15 fakülte bitirsen ne olacak ki?.. Hiç…
– O zaman insan benliğini kendi kendine öldüremiyor. İllâ mürşid ya da rehber biri mi öldürecek?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Sultanım biz zat-ı âlinizle Hindistan’a gitsek. Lamaları incelesek. Oradaki mabedleri gezelim. Hint felsefesinin derin liklerine inelim deseniz. Himalaya dağına da çıkmak istesek. Çıkalım demekle çıkabilir miyiz? Ne lâzım? Bir rehber lâzım.
Bugün bakın en küçüğünden en büyüğüne kadar her futbol takımının bir antrenörü var.
Dünyanın parasını öderler onlara. Yol gösteren olmadan siz bir şey öğrenemezsiniz. Yol gösteren olmadan yüzme öğrenemezsiniz. Öğrenirim derseniz, soluğu öte yanda alırsınız. Denizle şaka olmaz.
– Kitaplar var, kitaplardan öğrenirim yüzmeyi. Hem de güzelce izah ediyorlar!
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Öğrenemezsiniz efendim. Vallahi öğrenemezsiniz!..
– İllâ zat mı lâzım?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– İllâ lâzım. Meselâ annesi kötü yemek yapan bir ev hanımı sittin sene iyi yemek pişiremez. Niçin?.. Çünkü damak hücrelerindeki lezzet kavramı anneden gördüğü ilk yaşlardaki yemeğe göre şekil alır! Ondan sonra bunu düzeltmek mümkün değil efendim. Anlatabildim mi? Mesele burada. Hiçbirimiz kitap okuyarak, hatta sohbet dinleyerek mânevi âlemde yol alamayız efendim. Bir rehber lâzım. Adı ya da ünvanı mühim değil. Ona rehber deyin, mürşid deyin, antrenör deyin, çalıştırıcı deyin, ne derseniz deyin, kelimeler önemli değil, kavram önemli!.. Bir yol gösteren lâzım. Ben böyle düşünüyorum.
– Birine bağlanmak, hizmet etmek aslında ona bir şey kazandırmıyor. Ne verirse bize veriyor. Yani biz o rehberle kendimizdeki cevheri açığa çıkarıyoruz diyebilir miyiz?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– O kadar efendim!.. Tabii... O mübareklerin bizim gibi gariban ve zavallıların hizmetine ihtiyacı yok ki! İcabında melekler gelir onlara yardım eder. Ne kadar güzel söylediniz. …
… Kendi kafamızdaki anarşi bitiyor böylece. Kendi kafamızın içinde, kendi kalbimizde sulha, sükûna, güzelliğe ulaşıyoruz. Mesele burada. Bunları kitaplardan edinemezsiniz!.. Ben şimdiye kadar kitaplardan kendi kendini yetiştirip de mânevi kemâle ulaşmış hiç kimseyi görmedim.
Teslimiyet Niçin Zor?
– Peki günümüzde insanların bir zata teslimiyetleri neden zor?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Nefis!.. Nefis ve ene!.. Benim bir arkadaşım vardı lisede. Çok okuyordu, parçalıyordu kendini. Fakat ateistti. Dedim ki; “Ya kardeşim, senin gayretin, aşkın hepimizden fazla. Niçin Hz. Muhammed (s.a.v)’e bende olmuyorsun?” Hâlâ ürperirim ve gözümden yaş gelir. Dedi ki; “Gururum engel oluyor. Ben kendimden üstün hiç kimse tanımıyorum! Peygamber de olsa, ben kendimden üstün insan düşünemiyorum!” Aman Ya Rabbi!.. Nefs!.. Yani ondan sonra o arkadaş bana şeytanın somutlaşmış bir örneği gibi geldi. Onu hâlâ tehlikeli bulurum.
Nefis Öldürülmez, Mülâyemet Edilir!
– Asırlarca insanlar nefis problemi ile uğraşmış. Nefsimizi nasıl öldürebiliriz diye yollar aramışlar. Ve hiçbir netice alamamışlar. Fransa’da özellikle Paris’te adım başında manastır var. Oraya birtakım insanlar gidecek, toplumdan soyutlanacaklar ve orada ibadetle vakit geçirecekler. Kendi kendilerini aldatmışlar efendim. Yüzlerce, binlerce sene kendi kendilerini aldatmışlar. Ama ne zaman ki Resulullah (s.a.v) Efendimiz teşrif buyurmuş, bir cümlede meseleyi halletmiş: “Nefsine rıfk ile, mülâyemet ile (yumuşaklıkla) muamele et” buyurmuş.
Nefsinizi öldüremezsiniz efendim. Siz öldüremezsiniz, ben de öldüremem. Yani tatlılıkla muamele et.
– Haliym sıfatı ile mi?..
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Eveet... Yoksa nefisle zıtlaşarak, ben onu aç bırakacağım, ben onu susuz bırakacağım, ben uyumayacağım ile hiçbir şey elde edemezsin!.. Uyuma n’olacak?.. Bakırköy bir kişi daha kazanır!..
Açlıkla, susuzlukla nefsini eğitmiş olamazsın sen! Ne işkenceler yapmış insanlar asırlarca kendilerine. Ama hiçbir netice alınamamış. Nur içinde yatsın Hocam Münir Bey derdi ki: “Nefsinle didişme! Sen nefsini alt edemezsin!” Peki o zaman ne yapacağız?.. Yapılacak şey şu; nefsimizi şöyle bir tarafa koyacağız. Ona sen aslansın, kaplansın, sen Fenerbahçelisin deyip okşayarak onu bırakacağız öte yana. Biz bu yanda Âyetleri-Hadisleri hayatımıza tatbik etmeye çalışacağız. Gene Kur’an’da bir âyet var, şöyle buyurulur: “Nur gelince zulmet gider”.
– Hak geldi bâtıl zail oldu!
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
– Evet. Işık gelince karanlık gider. Yazık olmuş insanlığa. Nefsimizi öldürelim diye olmadık şeyler denemişler. İnsanlık kültür tarihinde nefsini öldürmüş bir tek kişi gösteremezsiniz!..
Nefsi bir yana koyup işimizle, gücümüzle, ibadetimizle meşgul olacağız. Hizmet aşkımızla, kalbimizdeki insan sevgisi ile öylesine meşgul olacağız ki, bu garip nefsim başını kaldıracak fırsat, vakit bulamayacak!..
Asi gençlik diyorlar, tinerci, uyuşturucu alan gençlik diyorlar, bir çare bulamıyorlar. Bulamazlar. Çünkü; çocuklarımıza iyinin, güzelin, temiz ve asil olanın yolu gösterilmedikçe mesafe alamazsınız!..
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...
Gönüllerimizde Yaşıyorsunuz Aziz Büyüğümüz, Ruhunuz Şad Olsun...