.
Kıymetli yavrum,
Allah ne güzel bir dünya yaratmış. Her köşesi ayrı bir güzellikle bezenmiş. Bizler güzellikleri yudum yudum tadacakken nefsimizin oyuncağı oluyoruz. Ne acı birşey. Dünyadaki bütün maddi ve manevi güzellikler, hepsi insanoğlunun nefsiyle barış ve biliş tutmasından sonra olmuş. Ne zaman ki insanoğlu nefsine hoş muammele etmiş, okşayarak “o benim binek atım” demiş, sonra kendisiyle, çevresiyle sevgi dolu, saygı dolu, incelik dolu bir yaşantıya geçmiş, bütün ilim ve sanat eserleri ondan sonra zuhur etmiş. Nefs meselesi, nefsin eğitilmesi, nefsin ıslahı çok ince, çok hassas bir konu. Ne yazık ki insanoğlu kendini bildiği günden beri bu yolda çok zaman tuşa gelmiş. Bundan elli yıl önceydi. Mübarek bir zatın sohbetlerine giderdik. Feyz almaya çalışırdık. Bir gün o sultan sorulan bir soru üzerine “Hayatın en önemli olayı insanla nefsi arasındaki ilişkidir” demişti. “İnsanoğlu kendini bildi bileli nefsiyle mücadele etmiş. Didinmiş, çırpınmış, istisnalar dışında yenik düşmüş” demişti. Ve elli yıl önce söylediği bir söz bugün gibi hatırımda. Beni öyle ürpertmişti ki “Nefsin öyle oyunları, öyle tuzakları var ki, bazı insanlar ilimleriyle, bazı insanlar ibadetleriyle, bazı insanlar yaptıkları iyiliklerle Allah’tan uzak düşmüşlerdir”. Bu söz beni ürpertmiş, titretmiş, hüngür, hüngür ağlatmıştı. Aman Yarabbi, ne biçim işti bu. Bazı insanlar ilim sahibi olacaklar sonunda Allah’tan uzaklaşacaklar, ibadet edecekler sonunda Allah’tan uzaklaşacaklar. Bir an için çıldırır gibi olmuştum. Bir gün küçük bir camide Cuma hutbesi dinliyordum. Sanırım Merkez Efendi kabristanındaki cami idi. Kürsüdeki bir zat, sanki herkesi büyülemişti. Bütün bakışlar hocaefendinin üzerindeydi. Konu nefsin insanlara oynadığı oyunlardı. Evet dedi o zat, “eğer biz desinler diye ilim sahibi oluyorsak, başkaları beğensin, alkışlasın istiyorsak, eğer biz herkesin dikkatini ve hayranlığını toplamak için ibadet ediyorsak, çalım için, gösteriş için, desinler diye hayır yapıyorsak bilin ki bütün kazancımız Allah’dan uzaklaşmak olur” demişti. Şöyle bir çevreme baktım, cemaat içinde ağlamayan bir kişi yoktu. Camiden çıkınca sordum, “Bu kürsüde konuşan zat kimdir?” dedim. “Efendim” dediler, “o zat bu camiinin imamı. Kendileri Sümbül Efendi Hazretleri’nin torunu olurlar”.
Efendim sizler de dua buyurun Allah bizleri de, yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimizi de nefislerinin oyuncağı olmaktan kurtarsın.
Yine yıllarca önceydi. Bir Ramazan gecesinde rahmetli hocam Münir Derman Hazretleri coşmuştu: “Nefis o kadar çetin, zor, ince bir meseledir ki, sakın ha nefsinle didişme. Başa çıkamazsın. O seni alt eder. Sen bırak nefsinle didişmeyi, Allah Resulü’ne koş. Nefsinin şerrinden Rabbine sığın”. Belki kırk yıl oldu. O günü hala unutamadım. O gün de hocamı titreyerek, ürpererek dinlemiştim. Allah cümlemizin yardımcısı olsun. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...