Sayın Hocam,
Çanakkale Savaşının son günlerinde Avrupalı pek çok gazeteci Türkiye'ye geliyor. Bunlar evvela karşı cepheyi geziyor. Bunlardan biri olan Humanitat gazetesinin muhabiri Valantin Türkçe biliyor ve Türkolog.
Karlı bir gün diye başlıyor anlatmaya. Çanakkale'ye çıktık,denizin kenarında rıhtım var. Orada 3 çocuk karda oynuyorlardı. Üzerlerinde sadece çuval var. Çuvalı tersinden, sağından, solundan delip çocukların başından geçirmişler. Üçü de soğuktan morarmıştı. 9-10 yaşlarında görünen birine,
"Baban ne iş yapıyor?" diye sordum.
"Öldü" dedi.
"Nerede öldü, niye öldü?"
Çocuk cevap verdi "Savaşta şehit olmuş"
Diğerlerine de sordum, aynı cevabı aldım.
"Size analarınız mı bakıyor?"
"Hayır bizim üçümüzün de anası öldü", dediler
Peki size kim bakıyor, diye sorunca
"Bize ninemiz bakıyor" dediler ve derme çatma bir kulübe gösterdiler.
Valantina diyor ki; ben Türk tarihini biliyorum. Bu kadar muhteşem bir tarih gelmiş bir torba kemik haline dönüşmüş, bu çuvallara girmiş, artık bu iş bitmiş,bu milletin dirilmesi mümkün değildir, diye düşünüyordum ki, o derme çatma kulubenin kapısı açıldı. İhtiyar bir kadın bastonuna tutunarak dışarı çıktı, çocukları çağırmaya başladı:
"Gazanfer, Muzaffer, Mücahit koşun yavrularım, çorba yaptım, için. "
Çocuklar kulübeye doğru koşarken tekrar düşünmeye başladım. En kara gününde çuvalların içindeki çocuklarına Gazanfer, Muzaffer, Mücahit adı takan bir millet yakında mutlaka tekrar dirilecektir.
Hürmetlerimi ve sevgilerimi sunar, ellerinizden öperim.
Ömer Erkul