Konu : Zafer, zafer benimdir diyenlerindir-Atatürk
Gönderen :
Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih :
3/16/2007 5:10:31 PM
Çok Kıymetli Sevgili Büyüğüm,
Yeni doğan bir günün sabahından size ve bütün dostlara merhaba...
Efendim, sabah güneşin doğuşuyla Çanakkale zaferi yılları gözlerimde canlanır gibi oldu. O zamanlar da milletimizin tek yumruk halinde büyük bir karanlığı, aydınlığa dönüştürmeyi başarmak için mücadele ettiği yıllardı. Rahmetli Şair Mehmet Akif Ersoy’un
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır”
dizeleriyle özetlediği gibi Hak’ın kolu olan bu milletin evlatları zulme karşı verdikleri mücadelede üstün gelmişler, uzun bir geceden sabaha çıkmayı başarmışlardı. Kazanılan bu zafer sade Türk Milletinin değil aynı zamanda İslam dünyasının da bir büyük zaferi idi. Çünkü eğer bir tapa konumunda olan Çanakkale bariyeri açılmış olsa idi bu kanaldan zulmün bütün zehiri sel gibi boşanacak ve yıllardır sürdürülen haçlı seferleri belki tarihteki en büyük zaferini elde etmiş olacaktı. Ancak bir mucize gerçekleşti ve bu vatanın evlatları Çanakkale’de o kanalı ebediyyen açılmamak üzere kanları ile mühürleyip kapattılar. O öyle bir mühürdü ki onu açabilecek kuvvet ondaki mana kuvvetini aşabilecek, o meçhul şifreyi çözebilecek kudrette olmadıkça bu mümkün değildi. Hiç şüphesiz bu da “tek dişi kalmış bir canavar” ın asla harcı olamazdı ve olmayacaktı da. Çünkü Allah’ın kanunlarına göre Hak geldiğinde batıl ancak kaybolmaya mahkumdu. Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde fırtına çıkınca saklanıp, duvar kovuğuna sığınan o aciz sinek örneğinde olduğu gibi artık bu memleketin üzerinde zulmün soluk nefesi değil, Hakkın gür sesi yükselecekti. İşte Çanakkale zaferini büyük yapan bu çok yönlü ve ededi getirileri olmuştur. İşte Çanakkale kahramanlarını ölümsüz kılan, onları Resulullah Efendimizin (SAV) bizzat bağrına bastığı evlatlar olma şerefine nail kılan, uğrunda aç, susuz, uykusuz, bitap halde göz kırpmadan canlarını feda etmiş oldukları bu büyük dava idi.
Hiç şüphe yok ki bu millet Çanakkale’de topyekun bir mücadele vermiş, beşikteki bebeğinden, en yaşlısına kadar çilesini omuzlamıştı. Cephede savaşan delikanlılarla, eli silah tutabilenlerden başka cephe gerisinde eşini, nişanlısını, oğlunu, kardeşini, babasını düğüne gönderircesine cepheye uğurlayan analar, bacılar, gelinler, çocuklar, yaşlılar da onlar gibi birer kahramandı. İşte son yıllarda kaleme alınan ve Çanakkale harbini anlatan çok değerli eserlerden hafızalara kazınacak birçok hatıralar öğreniyoruz bu mübarek insanlar ve çileleri hakkında...Ve o günlerin daha gerçekçi bir değerlendirmesini yapabilmek üzere bu hatıraları madde ve mana yönüyle ele almamız gerekiyor.
İşte o günlerin manevi atmosferini anlatan bir anektod:
Çanakkale harbi günleridir. Kalp gözü açık bir zat Resulullah Efendimizin Kabr-i Şerifini ziyaret için gider. Ancak gönlüne düşen odur ki Resulullah Efendimiz, Ravzasında bulunmamaktadır. Bu hissiyatını türbedara da açar. Türbedar şaşkındır, ancak bir yorum da getiremez, ancak içine bir üzüntüdür düşer. O gece rüyasında Resulullah Efendimizi (SAV) görür. Resulullah Efendimiz, “Yavrum, der, o şahsın söyledikleri doğrudur. Ben, şu anda Çanakkale’deyim, evlatlarımla beraberim”.
Çanakkale gibi muhteşem bir harbin kumandanlığı kendisine nasip olunan Mustafa Kemal Paşa da Çanakkaleyi kazandıran asil ruhu, izahı mümkün olamayan büyük imanı bu maneviyata bağlayacaktır harbin sonrasında.
Çanakkale zaferinin en önemli kahramanlarından birisi de hiç şüphesiz Balıkesirli Seyit Onbaşıdır. Seyit onbaşı, bir İngiliz gemisinden açılan top ateşiyle üzerine biriken toz yığınından silkindiğinde gördüğü manzara korkunçtur, üç arkadaşı hariç az öncesine kadar birlikte savaştığı bölük tamamen şehit düşmüş, kanlar içinde uzanmışlardır. Seyit Onbaşı deliye döner, birşeyler yapmalıdır, ancak iki kırık topun biri de gitmiş, elde kala kala bir kırık topla yerde ikiyüzelli kilodan daha ağır yağlı bir mermi kalmıştır. Seyit’in kalbinde iman kuvveti coşar. Mermiyi kaptığı gibi hırsla kucaklar, arkadaşı Niğdeli Ali’nin yardımıyla yüklenir ve topun ağzına kadar yükseltir. Manzara inanlır gibi değildir. Niğdeli Ali’nin deyimiyle Seyit Onbaşınının kemikleri çatırdamaktadır. Ama Seyit, mermiyi yerleştirmeyi başarır, ayar yaptı mı bilinmez, kumandanlarından gördüğü üzere ateşler. Ancak Yüce Rabbimizin “Attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı” ayetine binaen olsa gerektir ki İngiliz zırhlısı içindeki bütün ekiple beraber sulara gömülür, kurtulan olmaz.
Seyit Onbaşı şüphesiz ki Çanakkale askerlerinin ortak sembolü idi. Çünkü onların herbirisi gerçek güçlerinin çok üzerinde bir kuvvetle tarihe namsız kahramanlar olarak adlarını yazdırdılar...
Bugün de Türk Milleti üzerinde oynanan birçok oyunlar sözkonusu. Mustafa Kemal Paşa’nın o günlerden adeta bugünleri hissedercesine iç ve dış hainlerin olabileceğini belirten sözü ne kadar manidardır. Geçmişlerinden ders çıkarmayan milletlerin, geleceklerini inşa edemeyeceği gerçeğine binaen bugün de bizler Çanakkale’yi yeniden değerlendirmek, onu kazandıran ruhu anlamak, irdelemek, birlik ve beraberliğimize herzaman olduğundan çok daha fazla sarılmak durumundayız.
Efendim, burada satırlardan ayrılırken bütün hayırlar, iyilikler ve güzelliklerin sizinle ve bütün dostlarla olmasını diliyor, bütün şehitlerimizi minnet, saygı ve sevgilerle selamlıyorum. Yüce Rabbimiz, bütün manevi değerlerin sarsılmaz kalesi ve bekçisi olarak Türk Milletini ve Devletini asla bölünemez bir bütün halinde sonsuza kadar korusun inşaallah...
Çiğdem Seçkin Gürel
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Zafer, zafer benimdir diyenlerindir-Atatürk Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: Zafer, zafer benimdir diyenlerindir-Atatürk Yazan Sabri Tandoğan
|