Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Çok dikkatli olalım; önümüzde o kadar çok tuzak var ki.
Gönderen : Selim
Tarih : 3/3/2017 9:37:27 PM


.


Selamün Aleyküm,
Efendim, 10 Ocak 2010 tarihli postama vermiş olduğunuz cevabı şimdi okudum. Yanlışımı düzelttiğiniz, beni uyardığınız için Allah sizden razı olsun. "Benim şurada ne kadar ömrüm kaldı ki" demişsiniz. Allah size hayırlı uzun ömürler versin.


Size yollamış olduğum postaların hiç birinde bilerek ve isteyerek bir art niyet olmayıp, halisane niyetlerle atılan postalardı. Sizi üzmüşüm lütfen hakkınızı helal edin. Aşağıya size yolladığım tüm postaları ekliyorum hepsi de "Selim" ismi ile gönderilmiş ve "Rumuz" olduğu belirtilmiş gönderiler. Sizden bir istirhamım lütfen size yolladığım aşağıdaki maillerde edebe, islami gerçeklere aykırılıklar sizi üzen ne var ise belirtin ve kendimi düzelteyim Efendim.


Hakkınızı helal edin. Selam ve hürmetlerimi sunuyorum.



Rumuz:Selim


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Selim Bey,


11.1.2010 tarihli mailinizi aldım.



1-) Kıymetli yavrum, 25 Aralık 2009 tarihli mailinizde bir kitaptan aldığınız şu sözler



“Huzur İslam’da…” demişlerdi. Bu yalana inanmayın. İbadetlerini yapacaksın, infak edeceksin, zikredeceksin, mağdura koşacaksın, zalime çüş diyeceksin, ahiret korkusuyla titreyeceksin, taraf olacaksın, bir Müslüman’a diken batsa sen kanayacaksın, huzur bunun neresinde?”



aklın, hafsalanın almayacağı kadar İslama, İslamın getirdiği güzelliklere yüzde yüz aykırı. Bu sözleri yazan kimsenin ben aklından şüphe ederim. Evet beyefendi, huzur İslamda, güzellik İslamda, mutluluk İslamda, edep, incelik, zarafet, sabır, şükür, kanaat İslamda. Ben, kırk veli gördüm, hepsi de son derece mutlu, son derece huzurlu insanlardı. Kafası karmakarışık bir insanın saçmalarını Gönül Sohbetleri sitesinin mukaddes çatısına taşımaya ne gerek var? Bu sözler beni fevkalade rahatsız etti. Okuyunca tir tir titredim. Böyle bir sözü ancak İslam düşmanı, Allah düşmanı Fener-Rum patriği söyleyebilir. İslamı anlayabilmek için, ona yaklaşabilmek için gayret gösteren bir kimse bu rezil sözleri nasıl benimseyip siteye gönderebilir? Hayret doğrusu.



2-) Yine aynı mailinizde o kimsenin bir başka sözü var:



"Tasavvuf beslenme değil, diyettir. 200 kilo adamlar var ama tasavvuftan beslendiklerini söylüyorlar."



İşte değil İslamı, değil tasavvufu, hayatı bile hiç anlamamış bir kimsenin saçması daha. Sanki konuşan bir manken ajansının sahibi. İnsanların zayıf veya şişman oluşlarına göre onları yargılamak utanç verici bir şey.



Sevgili Selim, ben öyle dal gibi kadınlar, erkekler gördüm ki oturdukları zaman bazan bir, bazan bir buçuk ekmek yiyorlardı. Önlerine ne gelirse silip süpürüyorlardı. O bir metabolizma işi. Öyle kimseler var ki inanılmayacak kadar az yiyorlar, önlerine yarım dilim ekmek alıyorlar, bazan hiç almıyorlar ama yine de kilolular. Şimdi bu insanlarla alay etmenin, onları rencide etmenin alemi var mı? Zerre kadar insan ruhunu, insan bedenini tanıyan bir kimse kesinlikle böyle konuşamaz. Sen bu yanlış sözü bir vecize gibi sitemize yolluyorsun.



Bir kimse cahil olabilir, hayatı tanımayabilir, insanı tanımayabilir, İslamı tanımayabilir. Edebi, inceliği tanımayabilir ama o kimseye düşen vazife birkaç Ayet, birkaç Hadis okuyup onları var güçleriyle hayatlarında yaşamaya çalışmak olmalı. Yıllarca evvel bir Anadolu kasabasında hayatını kundura tamirciliği yaparak geçiren bir mübarek insan varmış. Bütün çevre ona sevgi ve saygı duyar, bir müşkülleri olunca konu ne olursa olsun ona danışırlarmış. Bir gün bu kasabaya bir Hadis alimi geliyor. Kasabanın camiinde öğle namazından sonra bir konuşma yapıyor. Konuşmanın sonunda diyor ki: “Ey cemaat, size yedi Hadis söylüyorum. Lütfen bunları hayatınızda yaşayın.” Aradan yıllar geçiyor, o Hadis alimi tekrar kasabaya geliyor. Yine öğle namazından sonra bir konuşma yapacak. Namaz kılınıyor, cemaat hocaefendinin konuşma yapmasını beklerken bizim kundura tamircisi kalkıyor, çıkıp gidiyor. Cemaat hayretler içinde. Bizim diyorlar bir veli gibi bildiğimiz, hürmet ettiğimiz bu insan acaba neden konuşmayı dinlemeden çıkıp gidiyor? Oldu mu bu? Ona yakıştı mı? Cemaatten bir diyor ki “Arkadaşlar, hepimiz şu veya bu şekilde bu zatın iyiliğini gördük. Meselenin içyüzünü öğrenmeden hüküm vermeyelim. Hocaefendinin konuşması bittikten sonra dükkanına gidip kendisine soralım. Nitekim öyle yapıyorlar. Konuşmadan sonra kundura tamircisine gidip, “Efendim,” diyorlar, “çıkıp gitmenizin sebebi nedir? Hepimiz hayret ettik. İzahını yapamadık. Bize anlatır mısınız? Kundura tamircisi gözlerinden yaşlar gelerek konuşmaya başlıyor: “Ah, efendim,” diyor, “bu mübarek zat yıllarca önce kasabamıza geldi, güzel bir konuşma yaptı. Sonunda size dedi yedi Hadisi emanet ediyorum. Bunları hayatınızda yaşayın, uygulayın. Ama ben geçen bunca zamana, bütün gayretime rağmen hala o hadisleri hayatıma maledemedim. Sevgili kardeşlerim, şimdi ne yüzle tekrar o mübarek insanın huzuruna çıkacaktım?”. Sözleri bitince başını önüne eğiyor. Utancından kıpkırmızı oluyor. Onu sorguya çekmeye gelenler mahçup olarak ayrılıyorlar...



Günümüzde bazı kimseler sağdan soldan yanlış olarak bir şeyler duyuyorlar, üç beş kitap okuyorlar, sonra kendilerini zamanın uleması sanıp, ellerine kalem alıp ahkam kesiyorlar.



10 Ocak 2010 tarihli mailinizde ise kesinlikle İslama sığmayan, akla mantığa sığmayan, hafsalaya sığmayan birtakım saçmalıkları kainatın en muhterem bir kaç insanına izafe ederek yazan ne idiğü belirsiz bir adamın kitabına dayanarak yine o tertemiz gönlünü bulandırıyorsun. O tertemiz kafanı karıştırıyorsun.



Güzel yavrum, İslam böyle öğrenilmez. Böyle yaşanılmaz. İnsan bir lokantaya gider de oradan buradan abur cubur yemekler yerse midesi bozulur, rahatsız olur. Rahmetli Münir Bey derdi ki:



“Serseriliğin bir çeşidi de önüne gelen her kitabı sormadan, danışmadan okumaktır.”



Bunun o kadar çok zararları var ki. O kadar kafa karıştıran, insanın temiz duyguarını kirleten kitaplar var ki.



Değerli yavrum, şunu iyi bil ki seni çok seviyorum. Takdir ediyorum. Şu ahir ömrümde sana faydalı olmak istiyorum. Lütfen beni anla. Sesimi duy. Allah’tan dileğim senin pırıl pırıl bir insan olman. Yemin ederim ki oradan burdan eline geçen kitapları okumakla hiçbir yere varamazsın.



Pek çok insan görüyorum, kitapçıya gidiyor, hiç sormadan, araştırmadan birtakım kitaplar alıyor. Mesela Elif Şafak “Aşk” diye bir kitap yazdı. Yanlışlarla dolu. İftiralarla dolu. Ama gazeteler haftalarca onun reklamını yaptılar. Onu göklere çıkardılar. Bütün sayfa her Pazar günü onunla röpörtaj yaptılar. Bu şekilde sırf reklamla, şişirmeyle kitap satışı iki yüz bini geçti. Bu beni o kadar üzdü ki, öyle kahretti ki, bazı tanıdığım kimseler bile dünya kadar para verip o kitabı aldılar. Kime anlatabilirsin yavrum? O zavallı kız çocuğu tasavvufa ait en ufak bir güzelliği yaşamamış ki, tasavvufun farkında değil ki. Almış eline kalemi...



İşte böyle sevgili yavrum, gazeteler, televizyonlar insanlarımızı öyle şartlandırıyorlar ki, öyle yanlış yollara saptırıyorlar ki bana yanlız sabahlara kadar uykusuz kalıp ağlamak düşüyor...



Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]