.
İster bir insan, ister bir hayvan, ister bir bitki, ister bir eşya olsun,
daima saygılı, edepli, kibar olalım. Beni tanıyanlar, Paşa Dede
Hazretleri’nin nasıl, Edip Atam beyin torunu Deniz’e, saygılı,
edepli, ihtiramla ayağa kalktığını hatırlarlar. Bazen beş yaşındaki
bir çocugun kalbinde kaba bir sözle açılacak yaranın,
ömür boyu devam edeceğini düşünebilir misiniz? Ben evet
diyorum ve o çocuğun kendim olduğunu söylüyorum. Hayat,
sandığımızdan çok daha ince nüanslarla birbirine bağlı, muhteşem bir kompozisyon. Hiçbir sey unutulmuyor. Olaylar geçip gidiyor, şuur altında izleri bazen mezarda da, ikinci hayatta da devam ediyor. Aman dikkatli olalım. Bazen bir tek kelimenin, bir insanın inancını, hayat görüşünü, yaşama felsefesini kökünden değistirdiğini görüyoruz.
Evet, sözün gelişi söylemedim. Bir tek kelime bu işi yapabiliyor. Bazen bir tebessüm bütün dünyayı dolaşıyor. Bu cümleyi bir televizyon sohbetinde farkında olmadan kullanmışım. Ertesi gün stanbul’dan Psikolog Suna Tanaltay Hanım telefon etti. Bu sözü çok beğendigini, beni kutladığını söyledi. “Efendim,” dedi. “Müsaade ederseniz bu sözü ben de yazılarımda kullanabilir miyim?” İlgisine ve iltifatına tekrar tekrar teşekkür ettim. Evet, bir tebessüm bazen bütün dünyayı dolasıyor, ama aynı şekilde acı bir söz de. Hatta ben, bu dünya ile sınırlı kaldığını sanmıyorum. Günümüzde Alzheimer hastalığı gittikçe yayılıyor. Günlük hayatımıza giriyor.
Çevreden mütemadiyen işitiyorum. Acaba sayın doktorlar bunun
sebebini hiç düşünüyorlar mı? Bana öyle geliyor ki, beyne
giden negatif ışınlar, insan ruhunu allak bullak ediyor. Beyin
görevini yapamaz oluyor. Ne yazık ki ülkemizde gazeteler,
televizyon kanalları, birkaç istisna dısında, zehir saçıyorlar.
Diziler, eğlence programları, artık utanç verici düzeyi de aştı. Bir
felâket halini aldı. Ne yazık ki sorumlular tam bir vurdum duymazlık, sorumsuzluk içinde omuz silkiyorlar. İlgilenmiyorlar
bile. Hepimiz bir geminin içindeyiz. Gemi batarsa hepimiz boğulacağız. Ne yazık ki, kimse çıkıp da;
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak
Haykırsam kollarımı makas gibi açarak”
Okul cinayetleri nasıl ilgililere saçlarını, başlarını yoldurtmuyor,
uykularını kaçırmıyor, hayretler içindeyim. Bunlar hep
televizyonlardaki dizilerin sonucu. Ekilen zehirli tohumlar meyvelerini veriyor.
Eskiden ailelerde güzel sohbetler olurdu. Güzel
kitaplar okunurdu. Güzel evliyâ hikâyeleri anlatılırdı. Şimdi sadist
bir duyguyla, genci, ihtiyarı, kadını, erkeği o aptal kutusunun
önüne doluşuyorlar günlük zehirlerini almak için. Oysa ki,
bu dünya bir misafirhâne. Hepimiz gelip geçici misafirleriz. Şu
anda doğumevinde yeni dogan bir bebeğin bile topu topu ne
kadar ömrü var ki? Neden şu sayılı günlerimizi, sevgiyle, saygıyla, incelikle, ihlâsla, yardımla, hizmetle geçirmeyelim? Neden mânâ âlemine geçecegimiz anda, eyvah, yanlıs yaşadık, pişman olduk diyelim. Neden biz de Yunus Emre gibi, “Sevelim,
sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”, “Aşk gelicek, cümle
eksikler biter” demeyelim. Neden biz de “Sevmek devam
eden en güzel huyum” demeyelim. Neden, “Gelin canlar bir
Allah’ın selâmı üzerinize olsun...
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla...