Konu : Yaşam Sevgisi.
Gönderen :
Özden Gülen
Tarih :
3/7/2017 3:55:27 PM
.
Nasılsınız efendim, iyisinizdir inşallah. Rabbim yardımcınız olsun, sağlık ve afiyet versin inşallah. İslerinizde, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum, yeni yazılarınıza kavuşmak arzusu ile Saygı ve hürmetler....
Dün aksam kızların kitaplığını düzenlemeye karar verdik. Acele ile alınıp geri koyulan kitaplar ve dergiler yüzünden epey karışmıştı ortalık. Bir taraftan rafları düzenliyor, bir taraftan da sohbet ediyoruz. Bir ara gözüm arkada kalmış bir zarfa ilişiyor. Açıp bakıyorum iki yıl önce yaz tatilinde çekilmiş resimler. Aslında resimleri her zaman düzenleyip albüme yerleştirir, sonrada altlarına tarihlerini yazıp çeşitli notlar düşerim. Nasıl olduysa bu zarf unutulmuş demek ki. Tek tek bakıyorum hepsine. Birkaç tanesinde Sedacığımın güler yüzü ile karsılaşıyorum. Birden onunla ilk konuştuğum an geliyor aklıma…
Üç yıl önce bu günlerdeydi… Annemi aramıştım cep telefonundan. Telefon açıldığında farklı, genç bir ses işitmiştim. Çağlayan sular kadar temiz ve berrak bir ses… “Ablacım nasılsın? Seninle konuştuğuma sevindim. Fikriye annem meşgul de telefonu ona uzatacaktım, baktım senin adin var ben konuşayım dedim. Kızlar nasıllar, Olgun abim nasıl? Ne zaman geliyorsunuz? Çok özledik sizi…” durup dinlenmeden sıralıyıverdiği kelimelerin hızına yetişmeye, kim olduğunu anlamaya çalıştım bir an. Sonra hemen toparlandım. Fikriye annenin çocuklarındandı, Seda. “Teşekkür ederim canim, inşallah bir iki aya geliriz, görüşürüz…” Diye sürdürdük konuşmamızı… Hayatta hiç o kadar billur gibi, neşeli coşkulu bir ses duymamıştım. İnsani, adeta içine çekip oturuyordu… Sanki on yıllardır tanisiyormuscasina rahattı. O günden sonra arada konuştuk, mesaj yolladık birbirimize Seda ile… Bazen “Fikriye annemin misafiri var yardıma geldim” diye yazıyordu…”bazen bu gece Fikriye annemde kaldım, sizden bahsettik.” Diyordu. Yazın birlikte neler yapabileceğimizi planlıyordu… İnanılmaz derecede sevgi doluydu…
Yaz tatilinde görüştük sonunda Birlikte gezdik, oturduk, sohbet ettik. Sanki evimizin kızı gibiydi… Seda, Onkodayin (kanser tedavi derneği-Bursa)üyelerindendi. Orada tanışmıştı Fikriye annesi ile… İki yıla yakin zamandır hasta idi. Ameliyat olmuştu bir kez, tedavisi sürüyordu. Yirmi yasındaydı, üniversitede öğrenciydi. Bir yıl dondurmuştu kaydını. Cıvıl cıvıldı, insana yaşama sevinci aşılıyordu. Gözleri gülerek bakıyordu hayata. Her olaya hep olumlu yaklaşıyordu. İnanılmaz derecede girişken, merhametli, becerikli, sevecen, olgun ve içi Allah sevgisi dolu bir genç kızdı. Onunla beraber olduğunuz surece kendinizi hep rahat ve mutlu hissedebiliyordunuz. Hayret edilecek bir çekim gücü vardı onda, insanları mıknatıs gibi kendine çekiyor, sonrada sevgisiyle çepeçevre sarıyordu…
O günlerde keşfetti hastalığın yeniden bir yerlerde nüksettiğini. Fikriye annesine söyledi ama ekledi sonra “Olur annemlere söylemeyelim hemen, doktora gidelim önce bakalım ne diyecek ona göre. Onlar telâşe eder üzülürler falan. Sonra ben uygun bir şekilde söylerim”. Doktorlara gidildi, yeniden operasyon yapıldı… O hep canlı cıvıl cıvıldı. “ Bunlar normal, olabilir” diyordu… Yaz dönüşü haberleşmeyi sürdürdük Seda ile. O tedavisini sürdürüyordu… Okuluna yeniden kayıt yaptırmış, bir taraftan ehliyet kursuna yazılmıştı. . Hep güzelliklerden iyiliklerden bahsediyordu konuştukça. Yaşamanın güzelliğini çoğu insandan daha iyi biliyordu, pek çoğundan daha dolu ve verimli yasıyordu. İmtihanin sırrına vakıf olmuştu. Fikriye annenin yanındaydı bos zamanlarında… Dernekteki diğer çocuklara moral veriyor, onlar için, dernek için çalışıyordu…
Bu arada bir kaç kez daha tekrarladı hastalığı, değişik yerlerde… Birkaç kez daha ameliyat geçirdi… Ama kemoterapiden sonra konuştuğunda bile: “biraz yorgunum o kadar geçer simdi. Allah'a çok şükür. “ diyordu. Kandilleri, bayramları, özel günleri hiç unutmuyor arıyordu…
Gecen yaz tatile gittiğimde Annem aradı haber verdi ki İzmir’de hastaneye yatacakmış ikiz kız kardeşi ile birlikte… Doku naklini deniyeceklermis bu kez… Hemen aradım telefonundan. Yine o berrak neşeli ses açıtı telefonu. “Ablacım geldin demek… Çok sevindim nasılsın, kızlar nasıl…” diye başladı konuşmaya… “Görüşmek istiyorum, ne zaman ziyaret nasıl geleyim diye sordum. Ziyaretci almıyorlar pek, artık sen bir şekilde gireceksin iceri”dedi ve güldü… Atladım gittim hemen… Kapıdaki görevliye rica ettim yukarı çıkmama izin verdi. Ama hamsiye yakalandım tam odasının kapısın önünde. “Ablasıyım ben dedim yurt dışındaydım bir yıldır görmedim.” Yüzüme baktı dikkatlice “ Hadi gir içeri ama uzun kalma yanında “ dedi… Odaya girdiğimde yatağında uzanmış buldum onu. Beni görünce doğruldu hemen. Gözlerinin içi gülüyordu. Yüzü hafif sararmış ama gül gibiydi. Nasıl beceriyordu böylesine canlı, neşeli olmayı? Bıcır bıcır konuşmaya başladı hemen, o akarsular gibi berrak sesiyle. Nefessiz anlatıyordu görüşmeyeli neler yaptığını… Yandaki refakatçi yatağında ikiz kardeşi Sena uyuyordu. Yorgun görünüyordu… Ona seslendi :“. Kalk artik bak ablam geldi… Seni görende hasta sanacak hadi kalk!” Sonra muhabbete devam etti. Kız kardeşine üzülüyordu: “Ben alışkınım hastaneye ama o değil, yorgun düşüyor” diyordu… Bir ara tedavisiyle ilgili bir sey soracak oldum. Rahat ve doğal bir şekilde “ Simdi doku nakli denilecekler, Onlarda bilmiyor ise yarayacak mı, ben Türkiye’de ilk vaka sayılırmışım böyle, dun ayada da çok endermiş.” Dedi. Duraksadım, ne diyeceğimi bilemedim. “… Öylemi? Demek unlu oldun!” diye birseller saçmaladım. O, içten bir kahkaha koyuverdi :“Öyle tabi, çok unluyum bu isle ilgilenenler hep beni biliyor. Literatüre de geçtim” dedi gülerek. Sonra ciddileşerek devam etti “ Aslında seviniyorum buna, bana çok büyük bir görev verilmiş gibi hissediyorum kendimi, benimle birlikte ogreniyorler, keşfediyorlar, daha sonraki vakalar için yöntemler gelişiyor böylece…” dedi. Ağzım açık onu seyrediyordum… O her zamanki olumlu bakış acısı, neşesi, sevinci ile anlatıyor, anlatıyordu… Allah a şükrediyordu… Yatağında bağdaş kurmuş, etrafına moral dağıtıyordu… Ne kadar zaman geçti bilemedim, odanın kapısı acildi hemşire içeri girdi. “Siz hala burda misiniz?” diye sordu ters bir sesle. Sedacım atıldı hemen “ben bırakmadım ablamı çok özlemişim” diye. Ayrılma vaktiydi artik. Uzaktan vedalaştık. “İstediğin birey olunca hemen ara, kitap getireyim mi ?” dedim. Çünkü 1,5 – 2 ay sürecekti tedavisi… “Babama ısmarladım getirecek… Ne güzel bol zamanım olacak okumak için !” dedi bu kez…
İstemeden ayrıldım oradan. … Nasıl bir güçtü bu kızcağızı böyle dimdik ayakta tutan. Su son bir saat içinde, yıllardır göremediğim, farkına varamadığım şeyleri öğrenmiştim Sedacığımdan. İman gücü öyle kuvvetliydi ki o hicbir seyden yılmıyor, hiç umudunu yitirmiyordu. …Allah ım Sana şükürler olsun! Dedim. Bana Seda ile tanışma fırsatı verdiğin, onun vasıtası ile bana pek cok şeyi farkettirdigin, beni nefsimin eline bırakmadığın, karsıma böyle olaylar çıkardığın ve yasamın gerçek gayesini gösterdiğin için…
Sedacığım hala hastanedeydi ben tatili bitirip buraya döndüğümde… Ancak durum pek iyiye gitmiyordu. Annesi ile konuşmuştum en son. “Allah bilir, Allah ‘a emanet artik!” diyordu…
Eylülün 4 u idi. , annemden mesaj geldi. "Sedayı Bursa’ya getirdiler, hastanede simdi, durum kritik."
5 Eylül saat 10.45 mesaj:“ Canim Seda’nın yanındayım, bundan sonra yapılacak sadece dua. Allah yardımcısı olsun”
5 Eylül saat 4.57 (ikindi) mesaj: “ Canim Sedamı öptüm, kokladım. Gözünü açamadı ama tepki verdi. İyi ki gittim”
7 Eylül 10.56 (sabah) mesaj:“Canim Sedam Hakka yürüdü. Yolcu etmeye gidiyorum”.
7 Eylül 7.05 (aksam) mesaj:“ İkinci evladımı da hakka uğurladım. Mekânları cennet olsun”
Evet, Sedacığım mekânın cennet olsun. Bana öğrettiğin her sey için, verdiğin kardeş sevgisi için, etrafına saçtığın ışık için, verdiğin hayat dersi için, herkese sunduğun karşılıksız sevgi için Allah senden razı olsun. Rabbimin rahmeti üzerine olsun! Âmin!
Creative Wood Painting Lady
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Mailinizi büyük bir aşkla, heyecanla, gözyaşıyla okudum. Aman Ya Rabbi, ne muhteşem bir yazı o. Şu anda o güce, o imkana sahip olsam da yeryüzündeki yedi milyar insan kardeşime bu yazıyı gönderebilsem, okutabilsem. O bir yazı değil, bir ilahi nefes. Onu bir kere okuduktan sonra ömür boyu unutmak ne mümkün. Sedacığımıza binlerce, on binlerce, yüz binlerce rahmeti rahman, nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun. Bu muhteşem, bu tarif için sıfat bile bulunamayacak olağanüstü yazınız için size yerdeki kumlar sayısınca, gökteki yıldızlar sayısınca teşekkür ediyorum.
Selam, sevgi ve saygıların ebedi olanını sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...
|