Konu : Ebediyet bağlılığı ile bağlananlara selam olsun...
Gönderen :
Sabri Babadan
Tarih :
3/7/2017 11:01:58 PM
.
Şurası muhakkak ki Allah iyi insanları iyi insanlara nasip ediyor. Çocuk yaşından itibaren hep mutlu bir yuva kurmanın özlemi içinde yaşadım. Biliyordum ki insan ne ekerse onu biçer. Temiz, çok temiz bir hayat yaşadım. Okuduğum üniversiteler bitti, askerliğim bitti, stajım bitti, birçok yere müracaat ettim. O sıralar yirmi yedi mayıs ihtilali olmuştu. Hiçbir müessesse personel alamıyordu ve müracaatlara olumsuz cevap veriyorlardı. Bir sabah gazeteye bakarken bir ilan gördüm. Danıştay’a imtihanla tetkik hakimi alınacaktı. Hemen müracaat ettim. Üç gün sonra imtihan oldu. Müracaat eden yüzlerce insan arasında imtihanı birincilikle kazandım. Görevime başladım. Genel sekreterlikte ikinci dairede çalışacaksın, dediler. Gittim, Besmeleyle kapıyı açtım, burası on altı kişinin oturduğu büyük bir salondu. Tam kapının karşısında Rana Hanım oturuyordu. Üzerinde yakası siyah kadife olan gri bir tayyör vardı. Tayyörün içinde balıkçı yakalı bir kazak giymiş olan Rana Hanım bir melek gibi oturuyordu. Birden içimden bir ses “İşte,” dedi, “senin evleneceğin insan bu hanımefendi.” Ve bir yıl sonra Rana Hanımla evlendik. Kırk dört yıl evli kaldık. O çağın en muhteşem evliliği oldu. Kırk dört yıl içinde bir kere birbirimize kırılmadık. Birbirimize hep saygılı olduk. Bir kraliçenin huzurunda imiş gibi bir kere dahi Rana’nın huzurunda ayak ayak üstüne atarak oturmadım. Sanki o kırk dört yıl bir masal, bir rüya hayatı yaşattı. 2006 yılında Hakka göçtü. Bugün de hep halen beraberiz. Bazen gördüğüm insanlara Rana diye sesleniyorum. Onu çağırıyorum.
Yeni evlendiğimiz günlerde idi. Bir öğle tatilinde yemek için eve geldik. O zaman Sıhhiye Cihan Sokak’ta oturuyorduk. Yemeğimiz yoktu. Tereyağına yumurta kırıp yiyecektik. Ben sofrayı hazırlıyordum. Rânâ yumurtanın başında idi. O kadar dikkâtle, hassasiyetle yumurtanın pişişini tâkip ediyordu ki, dayanamadım; “Aman Rânâ” dedim. “Nihayet yaptığın bir yağda yumurta. Seni görenler de Nasa Üssü’nden fezaya hava gemisi gönderiyor sanacaklar.” Rânâ hiç sesini çıkarmadı. O arada ben de sofrayı hazırladım. Sonra pişirdiği yumurtayı ortaya getirdi. Bugün gibi hatırlıyorum. “Bak Sabri,” dedi. “Yumurtanın bir pişme kıvamı vardır. Önemli olan o ânı yakalayabilmek. Eğer erken alırsan, yumurta çiğ kalır, sulu olur, tadını alamazsın, geç alırsan köseleye döner, yine tadını alamazsın. Önemli olan o hassas noktayı hissedip tam zamanında ateşten alabilmek.” Eşime duyduğum saygı ve hayranlık o gün daha da çok artmıştı. Kırk dört senedir onu unutamadım. O, her konuda titizdi, dikkâtliydi, saygılıydı. Bulaşık yıkarken tabakları, bardakları, fincanları besmeleyle eline alır, besmeleyle yıkar, besmeleyle durulardı. Ve yine besmeleyle kuruması için tele kapatırdı. Bütün evliliğimiz süresince Rânâ’nın bir kere, bir tabak, bir bardak, bir fincan kırdığını görmedim. Yemek yaparken o kadar dikkâtli, o kadar saygılı hareket ederdi ki, siz onu ibadet ediyor sanırdınız. En hafif, en kolay, en basit çorbada bile ortaya inanılmaz bir lezzet çıkardı.
Sizlerden ricam, bu mübârek hanımefendinin ruhunu Yasinlerle, Fatihalarla, indireceğiniz hatimlerle şâd edin. Ve içinizden bazı kimseler O’nun mübârek adını çocuklarına koyarlarsa beni de mutlu ederler.
Allah’ın selâmı üzerinize olsun.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Hepsinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla...
|