.
Merhaba;
Ben Eskişehirden Şebnem.. bir arkadaşım vasıtasıyla size ulaştım.. 27 yaşında ev hanımı bir bayanım..
Benim eşimle ilgili problemlerim var. dışarıdan bakıldığında mükemmel gibi görünen ama işin aslına bakılacak olursa hiç de olmayan bir evlilik.. allah bağışlarsa bir de dünyalar güzeli bir kızım var.. boşanmayı çok düşündüm gerçi hala da düşünüyorum.. nedenine gelince, 4 duvar arasında yapayalnızım.. işten eve geldiği zamanlarda sadece hoşgeldin işler nasıldı şeklinde iki kelimelik bir sohbet sonrası tamamen sessizlik.. konuştum, anlattım ama öyle olmadığını onun benimle ve kızımızla ilgilendiğini savunuyo.. 15 gün duvarlarla konuşmak neymiş anlasın dedim ve onu evde yalnız bırakıp annemlere gittim.. şehir dışındalar.. fakat bu 15 gün sanki onun için çok şey değiştirmiş gibi görünsede bu tam 1 hafta sürdü.. geldikten sonraki 1 hafta sanki o adam gitmişte yerine bir başkası gelmiş diye sevindim.. ama sonuç yine hüsran.. meğerse değişen hiçbir şey yokmuş aslında..
şimdi hocam sizden tavsiye bekliyorum ne olur bana yardımcı olun.. çünkü ben anlatmaktan yoruldum..fakat karşımdaki bildiğiniz bir duvar.. ne söylesem sanki hep o haklı ben haksızım..
tavsiyelerinizi dört gözle bekliyorum
Saygılar.. Allah’a emanet olun..
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Şebnem Hanım,
Kıymetli yavrum, Ankara Gazi Lisesi’nde talebeydim. Müdürümüz İhsan Üngüt, beni çağırdı. “Yavrum,” dedi, “bana Kızılay’dan yardım makbuzları yollamışlar, sen bunları lütfen al, Kızılay’daki zenginlerin olduğu apartmanlara git, yardım için para topla, gel. Ben de bu dertten kurtulayım.” “Emredersiniz efendim,” dedim, gittim. O zamanlar zenginler Kızılay’da otururlardı. Apartmanları dolaşacak, para toplayacaktım. Kocabeyoğlu pasajının üstündeki bir daireye gittim, zili çaldım. Bir müddet kapı açılmadı. İçeriden bir piano sesi geliyordu. Bir müddet bekledim. Sonra bir hanımefendi kapıyı açtı. “Buyurun efendim?” dedi. Niçin geldiğimi anlattım. “Yorulmuşsunuzdur” dedi, beni içeri aldı. İçerisi inanılmayacak kadar güzel döşenmişti. Bir daha o kadar güzel döşeli bir ev görmedim. Hanımefendi dedi ki: “Ben sabahleyin erkenden kalkarım, öğleye kadar ev temizliği, yemek işlerini hallederim. Yemekten sonra biraz dinlenirim, sonra kendimi kocamın gelişine hazırlarım. Kocayı karşılamak çok ince bir sanattır. Ne yazık ki pek çok kadın bunu bilmiyor. Bir süre piano çalarım. Ruhumu yumuşatırım, arıtırım, temizlerim. Kocamı karşılayacak bir hale gelirim.” Bu sözleri hanımefendi niçin bana anlattı hala bilmiyorum. Allah ondan razı olsun. İlk defa o gün “kocayı karşılama sanatı” diye bir kavramı duydum. Daha önce ne işittim, ne okudum.
Şimdi kıymetli yavrum acaba siz kocanızı nasıl karşılıyorsunuz, bunu hiç düşündünüz mü? Sadece hoş geldin demek yeter mi? Onu papağanlar da söyler. Acaba hiç kocanız için saçlarınızı yaptırdınız mı? Özel bir makyaj yaptınız mı? Onun seveceği bir parfüm süründünüz mü? Özel bir kıyafet giydiniz mi? Daha önce şiir okuyarak, müzik dinleyerek, şarkı söyleyerek kocanızı karşılayacak bir ruh haline girdiniz mi? Kapı çalındığı zaman ona “Hoş geldin gönlümün sultanı, sarayların prensi, dünyanın en yakışıklısı, hoş geldin” dediniz mi? İçeri girdikten sonra onu bir kanepeye oturtup, yanına gelip ellerini ellerinizin arasına alıp ona aşk şiirleri okudunuz mu? Ona “Sevmek, devam eden en güzel huyum” dediniz mi? “Sana çay mı, kahve mi, meyve suyu mu getireyim?” dediniz mi? Yoksa kirli, lekeli bir kotla bezginliğin, neşesizliğin en donuk ifadesiyle mi karşıladınız? O zaman bir cıvıltı nasıl hâsıl olur? Şikayet etmek kolay. Ama ne verdik ki ne istiyoruz?
İşte böyle yavrum. Darılma gücenme, dost acı söyler. Benim bu söylediklerimi de dünyada kimse söylemez.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah Ondan ve Hakka Göçen Ailesinden Razı Olsun.