Konu : Hayata selamlar.
Gönderen :
Çiğdem
Tarih :
3/10/2017 12:51:33 PM
.
Çok Kıymetli Sayın Büyüğüm,
Bütün zamanlarınızın iki dünya saadetine vesile olacak sonsuz hayırlar ve manevi neşeler içinde geçmesi niyazıyla yeni doğan bir günden sonsuz selam, saygı ve sevgiler sunuyorum sizlere...
Efendim, bugün hepimiz içinde yaşadığımız hayatı güzelleştirmek, onu aşkla, heyecanla yaşamak ve değerlendirmekle yükümlüyüz. Gerek bu dünya hayatını ve gerekse mana alemindeki hayatımızı en güzel şekle dönüştürmek için elimizden geleni yapmakla görevliyiz. Bedbinlik, karamsarlık, ufunet içinde kalmak, ümitsizliğe kapılmak biz inanan insanlara yasak edilmiş. Hayat her an yeniden var ediliyor, her şey, her zerre yeniden doğuyor yepyeni güzelliklerle.
Günlük hayat içinde zaman zaman dostlarla karşılaşıyoruz, hatırlarını sorduğumuz zaman kırgın, ümitsiz bir şekilde diyorlar ki, “her şey aynı, hiçbir şey değişmedi, nasıl biliyorsan öyle”. Oysa ki Yüce Rabbimiz her an yeni bir şe’n üzerinde olduğunu duyuruyor bizlere. Resulullah Efendimiz SAV ise “Ya hayır söyle, yahut sus” diyerek uyarıyor bizleri. Güzel Yunus ise “Yunus bir haber verir, işidenler şad olur” diye özetliyor bu müjdeyi. O halde ümitsiz olmak niçin? Niçin hep hayır dileyip, hayır umarak güzelliklere kapı açmak varken birtakım zanlar, vehimler, önyargılarla o kapıları kendi ellerimizle bir bir kapatmak?
Efendim, siz bir sohbetinizde bu dünya kafirin, öbür dünya Müslümanların diyen kişilerden yarın Hakkın huzurunda davacı olacağınızı anlatmış, ve bizlerin bu dünya hayatını da en güzel duygular, çalışmalar ve niyetlerle sürdürmemiz gerektiğini belirtmiştiniz. Gönül Sohbetleri kitaplarınızdan birisinde de çok etkileyici bir örneğiniz vardı, artık yaşamanın anlamsız olduğuna karar vererek intihar etmek üzere evden çıkarak nehre yürüyen bir genç kızın yolda bulduğu kurumak üzere bir çiçeği görerek hayata döndürebilir miyim diye intiharı ertelemesi, eve dönerek çiçeğe gösterdiği ihtimamla bir sabah onun nefis kırmızı renkte açtığı çiçekle yeniden hayata bağlanışı ve intihardan vazgeçişi anlatılıyordu bu anlamlı örnekte. Yine bir değerli şair kendini hayata bağlayan güzelliklerden birisi olarak bahçesindeki ağacı ve Türkçenin güzelliğini gösteriyordu.
Efendim, bazen penceremize konan bir kuşun sesindeki cıvıltı ile, bazen küçücük bir kedi yavrusunun okşadığında çıkardığı mırıltılarla bile içimiz ferahlıklarla dolarken, bazen hiç tanımadığımız bir insana verdiğimiz selamın daha güzeliyle bize dönüşünü tadarken de içimiz sevinçlerle dolmuyor mu? O halde hayatı her nefes yeniden keşfetmeye çalışmak varken ona küsmek, kırılmak niye, ümitsiz olmak niye? Yüce Rabbimiz “Ben, kulumun zannı üzereyim” buyuruyor. O halde bizler de neden hep hayatın güzellikleri üzerinde yoğunlaşarak Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri gibi
demeyelim? Neden büyük Yunus gibi Hak’tan gelen ne varsa güzel olduğu gerçeğine kayıtsız şartsız teslim olarak
“Bir çeşmeden akan su, acı tatlı olmaya”
demeyelim? Madem ki hayat her an yeniden var oluyor, her dem taze doğuyor bütün evren, o halde güzelliklerin kapısı önüne gidelim ve inşallah o kapının önünde aşkla, inançla, şevkle bekleyelim, bıkmadan, usanmadan, yılmadan bekleyelim. Bir kapı bir defada açılmadı diye geri dönmeyelim, hep ümitle tekrar tekrar çalalım güzelliklerin kapılarını. İşte o zaman bizim de gayretimiz anlaşılacak ve güzellikler bir güneş gibi gülümseyecektir, buna inanalım en ufak bir şek ve şüpheye düşmeden.
Efendim, burada sonsuz hürmet, saygı, sevgi ve en güzel duygularla ellerinizden öpüyor, her deminde taze doğulacak en güzel zamanlar dileklerimi bütün dostlar, mekan ve sıfat ayrımı olmaksızın bütün insan kardeşlerimiz için sunuyorum...
Allah’ın selamı üzerinize olsun...
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, mailini okudum. Bir daha okudum, bir daha okudum. Bende muhteşem bir şiir izlenimi uyandırdı. Bu şiire bir de isim koydum, ”Sabaha Selam”. Bu kısa mailinde sanki hayatın muhtasar bir özetini yapmışsın. Gereken her şeyi söylemişsin. Ben bu hale “Sevincini Bulmak” diyorum. Aslında bu hepimizin görevi. Hepimiz sevincimizi bulmakla yükümlüyüz. Çünkü Cenab-ı Hak, A’dan Z’ye öyle muhteşem bir dünya yaratmış ki, ve o dünyayı öyle güzelliklerle donatmış ki, bir güle, bir kelebeğe, bir çam ağacına, gece yıldızlara, sabahleyin güneşin doğuşuna, akşam denizde güneşin harikulade renklerle batışına bir insanın, bir hayvanın, bir nebatın güzelliğine ömür boyu baksak doyabilir miyiz? Hiç sanmıyorum.
Gençlik yıllarımda Elizabeth Taylor, dünyanın en güzel kadını kabul edilirdi. Sekiz kere evlendi. Kısa sürede bu evlilikler bitti. O zamanlar düşünürdüm, “İnsan” derdim “bütün bir ömür boyu Liz’in güzelliğini seyretse doyabilir miydi?” hiç sanmıyorum. Bir tablonun, bir senfoninin, bir şiirin güzelliğine doyum olur mu? Yunus’un onlarca değil, yüzlerce değil, binlerce defa okuduğum şiirleri var. Doyamıyorum. Her okudukça ayrı bir güzellik bütün varlığımı sarıyor. “Allah’ım" diyorum, "ne muhteşem bir dünyada yaşıyoruz. Acaba cennet, cennet dedikleri bu dünya mı?" Ve "Yarabbi kullarına ne güzel duygular vermişsin”. En muhteşem duygu, şüphesiz ki sevmek.
“Sevmek, delicesine, deliler gibi sevmek
Hem Allah’a kadar sevmek”
Seven sevilir, buna bütün varlığımla inanıyorum. Haykırmak bütün kainata:
“Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyebilmek.
Yarabbi bizi bu kadar güzellikler arasında yarattığın için, bu kadar sonsuz güzellikleri bize gösterdiğin için Sana nasıl şükredeceğimizi bilemiyoruz.
En büyük Türk hikayecisi Sait Faik, “Her şey bir insanı sevmekle başlar” der. Önemli olan o bir insanda başlayan sevgiyi büyütmek, büyütmek, büyütmek, insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, eşya ve cemadatıyla bütün kainatı içine alacak kadar büyütmek. O kadar sevgiyle dolmak ki sonunda sevginin kendisi olmak. Yolda giderken bizi görenlerin “Ne o sevgi, nereye gidiyorsun?” demeleri ne harikulade bir şeydir. Ve serapa sevgilerle dolu olarak Hakka göçebilmek ve o anda
“Sevginle giriyorum toprağa
Sevginle çıkacağım topraktan”
Yıllarca evveldi. Danıştay’da çalışıyordum. Öğle tatilinde defterimi açmış, günlüğümü yazıyordum. O sırada kapı açıldı. Rahmetli Selahattin Bey girdi içeriye. Ne yaptığımı sordu. “Günlük yazıyorum” dedim. “Sakıncası yoksa biraz okur musun?” dedi. “Memnuniyetle” dedim, ve okumaya başladım. Mayıs ayındaydık. O gün harikulade güzel bir bahar günüydü. Günlüğümde baharın güzelliklerini anlatıyordum. “Hayat, seni seviyorum” diye bir cümle geçmişti. Selahattin Bey’in gözleri yaşardı, “Sabri” dedi, “bir kadına ilan-ı aşk eder gibi hayata seslenen bir insanı hayatımda ilk defa görüyorum”. Çok duygulanmıştı, o heyecan benim de gözlerimden yaş getirmişti. İki insanın aynı duyguyu yaşarken, beraber gözyaşı dökmesi kadar muhteşem ne olabilir? Şu anda o hatıra gözlerimin önünde canlandı. Ürperdim. Selahattin Bey, ne hassas, ne ince bir insandı. Onunla Danıştay günlerinde dostlukların en güzelini yaşadık. Nur içinde yatsın. Allah’ın rahmeti, Peygamber’in şefaati üzerine olsun.
Kıymetli yavrum, beni mutlulukların en güzeline götüren mailin için tekrar tekrar teşekkür ediyor, selam, sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanını sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Onun ve Hakka Göçen Yakınlarının Üstlerine Olsun.
|